29 Mart 2024 Cum

Toplumsal Yozlaşma ( Haz uğruna kan kaybı başlamış ise dilimizi kanlı eğeden bir şekilde uzaklaştırmalıyız )

Hayatımızı, çevremizi, ailemizi, eğitimimizi, yoğun çalışmalarımızı hatta tatillerimizi de asla tüketim merkezli değil, üretim merkezli bir anlayış ve gayret içerisinde şekillendirmeli

 

 

TOPLUMSAL YOZLAŞMA

 

“ Dünyaya geldiler, coşup taştılar;/Güldüler eğlendiler, anlaştılar.

   Bir kadehte sızıverdiler bir gün,/Ölüm uykusunda kucaklaştılar.

   Ömer HAYYAM

 

Sevgili okuyucularım,

Bundan bir önceki yazımda “Buraya kadar; Yolun sonu göründü.” diye yazmıştım. Yolun sonunda neler gördüğümü siz değerli hemşerilerim ve okurlarımla paylaşmak istiyorum. Eğer bu yazıyı başından sonuna kadar okuma zahmetinde bulunmuşsanız; bu demektir ki, sizde yolun sonunda bir şeyler görüyorsunuz artık. Bu yazımla da ülke gündeminde ne varsa hepsine, eleştirel bir bakış açısı ile gelişmelere bir ayna tutacağım.  

 

  “Üzerine kan sürülerek kedinin önüne bir eğe bırakılır. Et yemeyi ve kan yalamayı seven kedi eğedeki kanı yaladıkça kendi dili kanar, kendi kanını yaladıkça da kanı azalır ve sonunda kan kaybından ölür”. Yaptığının bilincinde olmayan kedinin önünden eğeyi almadıkça ya da kediyi alıp bir tarafa bırakmadıkça trajik son kaçınılmazdır. Toplumumuz, haz adına kendi kanını tüketen kedi gibi hayat damarlarındaki kan konumundaki değerleri tüketiyor maalesef. İnsan, aile, toplum elbette değerleriyle yaşar. Ya anlık haz uğruna değerler kalmamışsa ne ile yaşar? “Alkol her türlü kötülüğün anasıdır.” Ondan uzak durun diye dağlara taşlara seslenen bir millet sesini okyanus ötesine duyurdu ama ülkemin bir kısım sözde ilerici, aydın geçinenine bunu anlatamadı.

 

Büyük düşünür ve şair Ömer HAYYAM bu tür insanları şöyle tarif ediyor:

 

“ Dünyaya geldiler, coşup taştılar; / Güldüler eğlendiler, anlaştılar.

   Bir kadehte sızıverdiler bir gün, / Ölüm uykusunda kucaklaştılar.

 

   Tüketim kültürü hayatımıza girerken, kendi değerlerini de beraberinde getirmiştir. Yardımlaşmanın yerini başkasını yutarak büyüme, dayanışmanın yerini rekabet almıştır. Yüzlerle ifade edilen zaruri ihtiyaçlar binlere katlanmış, çoğalan ihtiyaçlar kini, kavgayı, düşmanlığı da beraberinde getirmiştir. Çağımız insanının dini ekonomi; imanı para, kitabı çek ve kartlar, mabetleri banka ve alışveriş merkezleri, bu inancın tebliğcileri ise reklâmcılar, pazarlamacılar olmuştur adeta. Tüketim çılgınlığı, marka ve moda tutkusu, farklı olma arzusu, beğenilme dürtüsü, özgür takılma sevdası insanımızı kutsallardan ve değerlerden koparmıştır. Birileri açlıktan ölürken kimileri de çok tüketmekten hastalıklarla boğuşmaya ve arkasından ölmeye başlamıştır. En kötü olan ise maddiyattaki tüketim çılgınlığının manevi alanda da tüketimi körüklemiş olmasıdır. İnanç ve değerlerin sağlam kaldığı yerde bu hesapsız tüketimler elbette zor olacaktı. Önce inanç ve değerler tüketildi. Sevgiler tüketildi insanlar birbirini sevemez oldu. Güven tüketildi, kimse kimseye güvenemez oldu. Zamanlar boşluğa savruldu, ömürler ne olduğu anlaşılmadan akıp gitti. Kısacası çevre tükendi, ağızlardaki tat tükendi, gönüllerdeki huzur tükendi, güzel olan ne varsa tükendi ve tükenmeye devam etmekte.

 

   Lisanımızda, daha önceleri “tüketim” yerine “istihlâk” kelimesi kullanılırdı ki, bu kelimenin kökü de “helâk”e dayanmaktaydı. Helâkin ise, yok oluş manasına geldiğini ve çoğu zaman felâket anlamını da hissettirecek şekilde kullanıldığını biliyoruz. Yani tüketim dilimizden başladı, dinimizden devam etti, kültürümüzle mücadeleye girişti. İnsanlığın hafızası olan tarihten niçin dersler alamayız ki? Ekonomik sıkıntılardan ziyade ahlaksızlık, değersizlik nedeniyle tarih mezarlığında kendine yer bulan toplumlar niçin bize ibret olmaz? Mala düşkünlüğü ile yem hâline gelen Kārun’u kendi zenginliği yemedi mi? İlâhlığa kalkışıp şeytanın yemi olan Nemrut, bir sivrisineğin lokması olmadı mı? Lut kavmini helak eden meşru olanla yetinmemeleri değil miydi?

 

   Maddî tüketime alışan insanlar dostlukları, kardeşlikleri,  komşulukları tüketti. Ailelerdeki huzur sohbetlerinin yerini bir elektronik kutu (tv) esir aldı. İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler nice yuvaları yıktı. Anne, ciğerparesi yavrusunu sokaklara atmaktan, yavru annesinin boğazını kesmekten utanmadı. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi sadece ilköğretim okullarında öğrenci andına sıkıştı. Değerler aşındı, manalar metalaştı, hayata anlam katan doğrular buharlaştıkça buharlaştı. Güçsüzleri ezen savaşlar, insan yerine konan makineler, ateşe davetiye çıkaran caddeler sokaklar, gelişmişliğin ölçüsü görülen beton yığınları insanlığı tükettikçe tüketti.

 

  Tekrar başa dönecek olursak, hayatımızdaki, doğruları eğrileri belirleyen, hayatımızı yöneten ve yönlendiren dinî ve kültürel değerlerimiz, bizi biz yapan örf ve adetlerimiz bize hayat veren kan gibidir. Çocuklarımıza kan olması için besin verdiğimiz gibi bu değerlerimizi diri tutacak eğitimi de vermek zorundayız. Anne babalar olarak hangi değerlerin çocuklarımızda yeşermesini, olgunlaşmasını istiyorsak o değerleri önce bizzat kendimiz yaşamalı ve aile ortamında yaşatmalıyız. Haz uğruna kan kaybı başlamış ise dilimizi kanlı eğeden bir şekilde uzaklaştırmalıyız.

 

   İş işten geçmeden, yani “ba’de harabül Basra”(Basra yıkılmadan) harap olmadan, yani testi kırılmadan önlemler almak kaçınılmazdır. Bu bakımdan hayatımızı, çevremizi, ailemizi, eğitimimizi, yoğun çalışmalarımızı hatta tatillerimizi de asla tüketim merkezli değil, üretim merkezli bir anlayış ve gayret içerisinde şekillendirmeli, gece gündüz ter dökerek geleceğimizi kurtarma yolunu seçmeliyiz. Bu uğurda mahalle baskısı, yok çevre baskısı sizi korkutmasın. Kurtuluşumuza vesile olacak en büyük, en doğru işinizin bu olacağından hiç kuşkunuz olmasın.

 

Sevgi ve saygılarımla….13/01/2011

 

   Mehmet Ali KURU

   İlahiyatçı – Eğitimci

   ÇORUM

Related Articles

3 YORUMLAR

  1. en sevdiği şey kan yalamaktır ayının.
    avcı inin önüne basit bir tuzak kurar,
    bir tahtanın üzerine birkaç jileti dikine yerleştirir,
    sonra üzerine tavuk kanı döker.
    ayı kanın kokusunu alınca uyanır,
    ininden dışarı çıkar ve en sevdiği şey olan kanı yalamaya başlar.
    jiletleri farketmez.
    yaladıkça dili kesilir
    dili kesildikçe kendi kanı akar,

  2. Verdiğiniz eğe yalama örneği zannediyorum ayıları avlamak için yapılan bir tuzak. Ayıyı avlamak zor olduğu için avcılar özel hazırlanmış baltaya kan sürerler. Ayı baltayı yaladıkca dili kesilir ve kan kaybından bayılır.
    iyi günler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar