27 Nisan 2024 Cts

Bayram Gelmiş

Bayram gelmiş neyime” demektense, bayramları dolu dolu  adına layık biçimde yaşamak, yaşatılması için gayret sarfetmek, emek vermek görevimiz olmalı.

 

 

BAYRAM GELMİŞ

 

“Bayram gelmiş neyime” diyen şair! Seni anlıyorum. Bayram huzur, Bayram mutluluk, Bayram refah, Bayram hayatın mücdesi, Bayram yaşamın soluklandığı dinlenme duraklarıdır. Oysa bu şiirdeki gibi stemi, küskünlüğü, kırgınlığı mısralara dökmek kadar gurbet acısı ile sınırlı kalabilseydi her yürek sancımız.  Umutlarla dolu bir güzellik yansıyabilseydi duvar aralarından sızan ışık hüzmeleriyle odamıza. Her şeye güzel bakmayı bilirsek, güzel görünürmüş ya,  bu şiirdeki hüzn kadar güzel olabilseydi her şey keşke…

 

Bir Bayram arafesindeyiz ama bayramın gelişinde bir tuhaflık var. Ayak sesleri ürkek ve çekingen. Coşkunun yerinde sessizlik ve ince sızıların iniltisi geliyor. Bayram geliyor ve lezzetini çeşitli tatlı ve şekerlemeler yerine kokmuş tuz tadında hissediyoruz.

 

Kişisel olarak bazen kanaat etmemek, bazen ihtiraslarımız ve harisliğimiz adına her anımız isyan ile geçerken, genel manada toplumsal meseleler ve bunca yaşananları nisyan ile malül saydığımız hafızamızda kabul etmiyoruz.

 

Kanaat, sabırın kucağındaki bebek gibidir. Haberlere düşen kot pantalonlu, t-shirtli öğrenci; “hergün aynı kıyafetleri giymekten” utanıyormuş. Ya her gün yamalı kıyafetle dolaşan zoraki kanaat ehli halini kime yansın? Birisi şükür ile meşgulken diğeri isyan ile suçlu avına çıkıyor.

 

Çoğumuzun geçmişinde kırılmış dostluklar, telafi edilmemiş hatalar, istem dışı ağızdan çıkan acı sözler vardır. Birçok insan bunu ömür boyu küslük ve dargınlık şeklinde yaşarlar. Bazılarımız da hiç olmamış gibi pek aldırmazlar. “Hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür” demişler. İnsan hafızası unutma özürlüdür. Bazen de sorunu derinleştirmek veya intikam duygularını köreltmek adına olayın üstüne gideriz. Kendi sorumluluklarımızı kabul etmediğimiz veya öz eleştirimizi yapmadığımız için de bu küslüğün haklı tarafında olduğmuzu kanıtlamak adına bahaneler ve tezler üretiriz. Suçluluk duygumuzu baskılayarak tek yönlü hareket ederiz.

 

Ya toplumlar? Onlar da bireylerin koloniler hali değil midir?  Her toplum, bir küslük, bir dargınlık halinde haklılıklarını destekleyecek yalan temeline oturtulmuş sözde kanıtlar üretirler. Herkese göre öteki hatalıdır… Ve bir dargınlık yerini kavgaya bırakır… Sonrasında göz yaşları, yanan yürekler, yıkılan yuvalar üstüne temel atmaya çalışan ve adına “hak” dedikleri haksızlıkları savunan bir topluluk oluşur.

 

 Devletler de aynıdır. Dini veya ideoliji adına bir rekabet yaşanır. Olmadık yerden vurguna kalkarlar. Dindaşlık veya aynı soydan olmak yetmez. Bir sınır çerçevesinde toplanmış bir ülke, birliğinin bekaası için başka bir çoğrafyadaki dindaşlarını veya soydaşlarını bile hibe etmekten kaçınmazlar. Habil ile Kabil’den bu yana değişmeyen insanoğlu yazgısı…

 

Bir Bayram geliyor ama, silleler, fiskeler acıtıyor hafızamızı. Bir dindaş ülke “soykırım yaşandı” diyerek bir hesaplaşma sayfası açıyor. Bir diğer dindaşımız olan ülke Osmanlı’dan intikam alma gayesinde. Batımızı saymaya bile gerek yok. Bütün Dünya Türklerle hesaplaşmaya çalışıyor. Türk dünyasındaki parçalanmışlık yetmiyor onlara.  Ancak bu toplumları yok ettiklerinde huzur(!) bulacaklar. Bir Türkmen’e veya Özbek’e “Türküm” dedirtemezsiniz. Azerbaycanlı ise ancak “Türk soyluyum” der. Televizyonlarda nutuk atanlar ile gerçekler ne yazık ki örtüşmüyor. Sınırlarımızın İçinde ise toz duman, ne olduğu belli olmayan bir hesaplaşma var. Kim ne peşinde net değil. Ülke at toynaklarının tozlarına boğulmuş.  Filler tepişiyor çayırlar eziliyor…

 

Unutkanlıklarımızı bir kenara bırakarak hatırlamaya başlama günü bir türlü gelmiyor. Ülkemizde adeta hatırlama yasağı konulmuş. İdarecilerin,  halk hafızasında “nisyan”ı bir yönetme tekniği biçiminde kullanmaları toplumuza hem kültürel erozyon yaşatmakta hem de millet olma bilincini törpülemektedir.

 

Bayramlar, bir günlüğüne de olsa toplumun aynı duygularda birleşmesinin adıdır. Oysa biz daha arefeden ihtilaflara düşmüşüz. Bayramlar  artık şeker dağıtılan bir gün veya hayvanların boğazlanıp, etlerin  dondurucularda saklanarak altı ay kahvaltılarda kullanılacak kavurma yapıldığı gün olarak görülmeye başlandı.

 

Ne gelenekler ne adetler ne de inançlar bayramın bozulmuş ahengini toparlamaya yetmez oldu. Oysa her çocuk için büyüdüğünde “eski bayram” dediği çocukluk bayramları hep özeldir. O özel günü hatırlayacak olan  çocuklarımız, ne yazık ki bu gün özel bir bayram yaşamaktan mahrum… Ya bir şehit cenazesi, ya bir çatışma görüntüsü, ya bir protesto yürüyüşü ile hafızalarına yerleşecek bayramlar, gelecekte  özlenecek bir gün olabilir mi?

 

“Bayram gelmiş neyime” demektense, bayramları dolu dolu  adına layık biçimde yaşamak, yaşatılması için gayret sarfetmek, emek vermek görevimiz olmalı.

 

Hepinizin bayramını kutluyor, mutluluk ve esenlikler diliyorum.

 

Veysel Şensoy

 

28.08.2010

 

Libya

Related Articles

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar