Hanelere bir kabus gibi çöken acı haberleri duymuyor musun? Bütün bu olanlara seyirci mi olacaksın kalemim? Duyarlı bir vatandaş olarak tüm sıkıntıları görüp yazana kadar sana durmak yok.

YAZ KALEMİM, DİNLE YÜREĞİM!
Bir kâğıt ve titrek bir kalem… Neden titriyorsun ki kalemim? Bugüne kadar kâğıdın önünde eğilmeyen başın nerede? Kendinden emin, o her şeyi bilen ve tartan terazine ne oldu? Seni bu kadar mahzunlaştıran, terazinin kaldıramadığı güllerin ağırlığı mı? Öznesiz kurduğun, sevgiden ve muhabbetten uzak, bencil cümlelerin nerede şimdi? Tükenmez zannettiğimiz kalemler, bitmez dediğimiz sevgiler çoktan göçüp gitmedi mi? Gel, sahip olduğumuz her şey tükenmeden, hasreti bugünlere ulaşan geçmişe seyahat edelim. Artık yüzleşme zamanı geldi sevdiğimizi zannettiklerimizle
Yer Şırnak… Yer Şemdinli / (Aktütün)… Haneleri, hanedanları çamura boyanan beldeler. Hissediyorsun değil mi kalemim bu eşsiz kokuyu? Hayatımız boyunca görmüş müydük böylesine hüzünlü, böylesine acılı sîmâları? Üzerimizdeki bu beyaz elbise, sâde bir sevginin kaftanı olmalı. Nasıl unuturum? Bu kıyafetleri ne beni terk etti, ne de ben onları. Ayaklarım yanıyor kalemim! Aşktan kızgın, kirden arınmış bu engin tepelerde. Kopmuş takvimlere inat yürüyorum sonsuzluğa. Ben hiç ayakkabı ile toprağa basmamıştım ki…
Burası acıları ve özlemi olanları buluşturan esas memleketimin merkezi, burası Cudi dağlarından âb-ı hayat dökülen beldeler. Ey şehidi bağrında taşıyan vatan! Ey kıskançlık ve muhabbetin birbirine küs olduğu şehir! Barışa ve sevgiye hasret olan beni ve mahcup kalemimi misafir eder misin bağrında? Biz ki günaşırı sevmeler şehrinden, her zerresini sevginin inşa ettiği sevgi şehrine göç etmek isteyen sevdalılarız.
Sevmek, huzur bulmakmış kalemim. Huzur nedir bilinmeyen bu beldelerde, Sevgili’nin bütün güzelliğinin yansıdığı bu şehirde, ben de huzur arıyorum şimdi. Ayakkabıya alışmış ayaklarım acımıyor artık! Çünkü botlar ayağımızdan günlerce çıkmıyor artık.
Ne görsem acı bu şehirde, rüzgâr bile acı, okşuyor insanı… Ve Aktütün köyü karşımda& Neden utandın ki kalemim? Bugüne kadar yazdıklarından mı? Yoksa yazmadıklarından mı? Sahiplenmek, çaresizliğe ortak olmakmış kalemim. Ah, huzur abidesi vatanım. Seni böylesi yakan, gözyaşlarının söndüremediği, acılarının dindiremediği bu halini bir kıvılcımla silebilsem. Ben de yansam senin gibi… Küllerimden çiçekler açsa, yüzü, barışa, sevgiye bakan…
Gör kalemim! Hepsini gör. Ülkem üzerinde oynan oyunları, zihniyeti bozuk düzenbazları da gör. Gör ki, vatandaşı top yekün acı çekerken hala Reis-i Cumhurunu protestoya utanmayan bit topluluğu da gör. Yıllardır dökülen göz yaşları yetmedi mi kalemim. Niçin bunları da yazmıyorsun? Acılı annelerin yüreğine bir nefes olsun diye yaz artık kalemim. Boynu kavruk, öksüz ve yetim çocukları da yaz kalemim. Bütün geleceğe ait hayalleri ve ümitleri sönen taze anneleri görmüyor musun?
Hanelere bir kabus gibi çöken acı haberleri duymuyor musun? Bütün bu olanlara seyirci mi olacaksın kalemim? Duyarlı bir vatandaş olarak tüm sıkıntıları görüp yazana kadar sana durmak yok.
Hani bayramlar sevinç günümüzdü? Bu bayram niçin sevinemedik? Bayramı bizlere zehir edenleri yaz kalemim.Utanmaz ve sıkılmaz yandaşlarını da yaz kalemim
Yüreğimin dinmeyen bir sızısını haykırmak istiyorum. Yeter artık! Kutsal bir emanet olan bu topraklarda kardeşçe yaşmak istiyoruz. Aramıza nifak sokmak isteyenlere, nifakçılara yataklık edenlere lanet olsun. Bayramı milletime zehir edenlere lanet olsun. Bu şehitlerimiz üzerinden kendi çıkarları ve ideolojileri için nemalanmak isteyenlere de yuh olsun.
Bu bayram sizlerle bayram sevicimi paylaşmak ve huzur içinde bayramlaşmak istiyordum. Ancak bu menfur hadise münasebetiyle kısmet olmadı. Ülkemin duyarlı insanlarını sukünete davet ediyorum. Ülkemizin başı sağ olsun. Biliyorum şehit aileleri büyük acılar yaşıyor. Onların acılarını en içten duygularımla paylaşıyorum. Selam ve dua ile
Mehmet Ali KURU
ÇORUM