28 Mart 2024 Per

Tahsin ÇAYIROĞLU’nun Uluslararası Çalışması

Almaya-Fransa ve İngiltere’nin Dış Politikaları

Tahsin ÇAYIROĞLU

Akkuş İnternet Sitesi

İstanbul Muhabiri

AVRUPA BİRLİĞİ :

       ALMANYA

              FRANSA

                       ve

                          İNGİLTERE

                

                  DIŞ POLİTİKALARI

 

                                                   TAHSİN ÇAYIROĞLU

ÖNSÖZ

Küreselleşmeden, Yeni Dünya Düzeninden, Global Köyden bahseden söylemler beraberinde çelişkileri de taşımaktadır. Yalnız bu çelişkilere baktığımızda bile arkasında emperyalist çıkarların olduğu görülebilmektedir.

Ülkeler belli isim ve bölgeler altında örgütlenmektedirler. Bu örgütlenmelere baktığımızda örgüt içinde belli başlı devletlerin aktif rol aldığını görebilmekteyiz. Bu örgütlerin çoğu emperyalistler için bir sömürü aracı niteliğini taşımaktadır. Bu bağlamda başat güç konumunda olan ABD’nin bu örgütler içinde direkt veya endirekt yollarla öne çıktığını ve bunu da statükosunu devam ettirmek için sürdürdüğünü ileri sürebiliriz..

                                                                                         

                                          TAHSİN ÇAYIROĞLU

                                           İ.Ü. ULUSLARARASI İLİŞKİLER

                                            ULUSLAR ARASI POLİTİKA ÖDEVİ

                                                                      2001 İSTANBUL

 GİRİŞ

Sene 1945, Almanya’nın orta yerinde iki asker el sıkışıyor; bunlardan biri ABD öbürü ise SSCB askeri.. Avrupa yerle bir olmuş vaziyette, Londra’nın bir kısmı yıkılmış, Paris ise son anlarda yıkılmaktan kurtulmuştu. Avrupa açlık ve sefaletle yüz yüzeydi.

Birinci Cihan Harbi biteli daha yirmi bir sene olmuştu. On yedi milyon insan ölmüş ve üç imparatorluk yerini daha küçük olan milli devletlere bırakmıştı. Hayes’e göre bu milliyetçiliğin bir zaferiydi. Belli ki birinci Dünya Savaşı dünyada yeni bir şeyin başlangıcıydı.

İkinci Cihan Harbi sonunda  Avrupa bir şeyler yapmanın gereğini hissetmişti. Ki savaş sonrasında Avrupa yıkılmış ve Kızıl Ordu Paris’in ancak 200 km uzağındaydı. Almanya dört işgal bölgesine ayrılmıştı. Macaristan, Polonya, Romanya, Bulgaristan Sovyet işgali altındaydı. Bunun yanında Fransa’da, İtalya’da, Belçika’da ve İngiltere’de komünistler iktidara gelmişti. Yunanistan ise iç savaş boğuşmaktaydı.

 Bütün bu gelişmeler üzerine Avrupa Konseyi kuruldu. Amerika Avrupa’ya davet edildi. Bu vesile ile Amerika bu çerçevede Marshall Plânı ve Truman Doktrini doğrultusunda Avrupa’ya yardım etti. 1949’da Paris’te NATO kuruldu. Akabinde Yunanistan’a müdahale edildi ve diğer Avrupa ülkelerinde iktidara gelen komünist hükümetler düşürüldü.  Buna ilave olarak 1948’de komünizme karşı kurulmuş olan BAB, NATO’nun kurulması ile önemini eskiye nispetle yitirdi.

İlk defa Avrupa’da dışarıya karşı müşterek hareket etme fikri BAB ile doğdu. Bu birliği İngiltere, Fransa, Belçika, Lüksemburg kurdu. 1954 yılında bu örgüte Almanya ve İtalya da katıldı. Daha sonra önemli bir aşama olan ESCB Fransa ve F.Almanya tarafından 1951’de kuruldu. 1957’de altı ülke tarafından kurulan AET , üyeler arasında ekonomik liberalizasyonu sağlamak ve bu cihetle iktisadi entegrasyon ile de sosyal bütünleşme yolunun açılacağı hesap edilmişti. 1965 yılında Füzyon Antlaşması ile EEC; ECSC ve FURATOM, Avrupa Topluluğu adı altında birleştirilerek bir dönüşüme imza atıldı.

1989-90 seneleri dünya için yeni bir dönemin başlangıç yılları oldu. SSCB dağılmış, Almanya birleşmiş ve dünya güç dengeleri de değişmişti. Bütün bunlara ilâveten AT de 10 Aralık 1991’de Maastrich Antlaşmasıyla Avrupa Birliği adını alarak siyasî bir dönmece girdi.

AVRUPA’NIN ÜÇ TEMEL DİREĞİ:

V. asırda Hunlar’ın Avrupa’ya gelmesiyle Avrupa tarihinde önemli bir hareket başlamıştı. Roma imparatorluğunun direkleri çatlamış oluyordu. Cermen kavimlerinin saldırıları neticesi çözülen Avrupa Ortaçağla beraber bin yıl hükmünü sürdürecek olan Feodaliteye geçmişti. Doğudan, güneyden ve hatta batıda İspanya üzerinden Müslümanların baskısı Avrupa’yı içine hapsetmişti.

Feodalite, atomize bir iktidar aynî  bir ekonomi ve toplumsal alanda senyör ve serf ilişkisidir. Bu dağınık iktidar güçleri ise ancak merkezi iktidarın güçlenmesi ile aşındırılabilirdi. Merkezileşmeyi de milli devletler izledi ve ilk milli devlet olarak da İngiltere görülmektedir.

İngiltere’nin millileşmesinde burjuvazinin yanında ülkenin jeopolitik konumu ve mühim bir tarihi vesika olan Manga-Carta (1215) önemli rol oynamıştır. İngiltere’de Kıta Avrupası devletlerinde görülen tanrısal-mutlak monarşi aşaması pek görülmemiştir. Ancak İngiltere’yi tümüyle de kıtadan bağımsız olarak düşünemeyiz. İngiltere’nin teamülî devlet niteliğinin esasını 1640 İngiliz Devriminde bulabiliriz. Parlamento ile taç arasındaki iktidar kavgası parlamento lehine gelişmiştir.

Kapitalistleşen Birleşik Krallık sömürgecilikte İspanya ve Portekiz’in yerini aldı. Bu onu güneşin batmadığı emperyalist bir güç haline sokmuştu. İngiltere bu özelliğini II. Dünya savaşı sonuna kadar muhafaza etti. Ve hatta bu niteliğini tam manâsı ile yitirmiş değildir.

İngiltere’den sonra ikinci burjuva ihtilâli Fransa’da oldu. Fransız İhtilâli evrensel değerleriyle hem İngiliz ve hem de Amerikan devrimlerini geride bıraktı. Milliyetçi, liberal ve sosyalist söylemleriyle yeni bir dünya portresi çizmişti. O zaman bu ihtilâlin amacı ortaçağ kalıntılarını ortadan kaldırmaktı. Fransa bunu başardı ancak çok sayıda kanlı devrimlere de sahne oldu. Bu devrimler 1798’den 1870’e kadar belli aralıklarla devam etmiştir. Şu anda ise Fransa V. Cumhuriyetini yaşamaktadır.

1798’de başarısız bir Mısır Harbinden sonra Paris’e dönen I. Napolyon askerî darbe ile iktidara geldi. En güçlü düşmanı İngiltere’yi denizlerde yenemeyeceğini iyi bildiğinden Kıta Avrupası’nda İngiliz mallarına yasak koydu. Bunu uygulamak için de 1812 Moskova hezimetine değin Avrupa’yı doğuda Osmanlı İmparatorluğu hududuna kadar işgal etti.

Bu işgal ile beraber Napolyon prekapitalist ülkelere de milliyetçi ve liberal fikirleri yaydı. Ancak bu aynı zamanda belki de Fransa’nın iyi hesap edemediği ve kendisine rakip olacak bir devletin doğuşuna da zemin hazırlamıştı; Almanya.

1815 Viyana Kongresi ile oluşturulan tanrısal ittifak Napolyon rüzgârını ancak 1848’e kadar -kısmen- durdurabilmişti.

Artık, XIX. Yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde iki büyük gücün karşısına alternatif bir kuvvet çıkmıştı. Gecikmiş sömürge yarışına katılacak bir güç. Büyük sanayi kentleri inşa etmiş ve bunları demiryolları ile birbirine bağlamıştı. Ayrıca demiryolu sayesinde hızla kapitalistleşirken bunu güçlendirecek olan gümrük birliğini 1830’da tamamlamıştı. Bu ise hepsinin üstünde olan milli bir Alman devletini doğurmuştu.

1830 ve 1848 İhtilâlleriyle Alman Biriliğinin ön hazırlıkları tamamlamıştı. 1862’de başbakan olan Bismark, Almanya tarihinde dönüm noktası yaratmıştı. Bu siyasetini izlerken, evvelâ gücünü Danimarka üzerinde denedi akabinde Avusturya’yı saf dışı bıraktı. 1870 senesinde III. Napolyon’u esir alarak Alman Birliği’ni bina etti. 1870 Alman Fransız Harbi I. ve II. cihan savaşlarının da nedenlerinden biri olmuştur. Alsace-Lorcaine bunun birinci esas noktasını teşkil ettiği konusunda siyasi tarihçiler hemfikirdir. 1870-1914-1939 savaşları üç kuşağın cengi olmuştur; dede-baba-torun!

 

XXI. ASIR:

 

20. yüzyılın başlarında I. Cihan Harbi olmuş ve bu aynı zamanda II. Cihan Harbinin de nedeni olmuştur. II. Cihan Savaşından sonra Almanya tar’u-mar olmuşken İngiltere ve Fransa da sömürgelerini kaybetmişti. Atom bombasına sahip olan ABD bu devletlerin rolünü üstlenmiştir. 1946’da İran’ın işgali ile başlayan ve 1990’a kadar sürecek Soğuk Savaş dönemini başlatmıştır. SSCB’nin dağılması dünya dengelerini olduğu gibi Avrupa güç dengelerini de değiştirmiştir. Şimdi değişen dengeler üzerinden Avrupa’nın üç temel güç unsurlarına değineceğiz.

Başlangıçta AT Fransa ve öteki devletler açısından Almanya’yı güdümleri altında tutabilmek için kurulmuştu ama şimdi Almanya topluluğu almış istediği yöne götürebilecek güce ulaşmıştır. Almanya, AB’yi kendi açısından vazgeçilmez görüyor. AB’yi ABD’nin NATO’yu kullandığı gibi kendi çıkarı için kullanabilme arzusundadır. Bu halde Almanya dünyanın geleceği açısından mühim rol oynamayı garantilemiştir.

II. Dünya Savaşı sonunda dört işgal bölgesine ayrılan Almanya, Sovyet tehdidine karşı ve Avrupa’nın geleceği açısından SSCB işgal bölgesi haricindeki bölgelerde on iki federe devlet şeklinde ayrıştırılarak en küçük şehirlerinden olan Bonn başkent yapılarak F. Almanya 1949’da kurulmuştur.

1955’te NATO üyesi olan Almanya şu an itibariyle Avrupa’nın en büyük ordusuna sahiptir.

Almanya’da 6-18 yaşları arası eğitim mecburî ve parasızdır. Sağlık ve sosyal yardım hizmetleri dünyanın en gelişmiş ve kapsamlı sistemlerinden biridir. Yaşam düzeyi bakımından dünyada ilk sıralarda gelir. Görüldüğü gibi 50’lerde ekonomik mucize denilecek olan ekonomi patlamayı gerçekleştirmiştir.

Nüfusunun büyük çoğunluğu yaşlı kesimden oluşan Almanya’nın içindeki Almanca konuşan halkların etnik kökenleri, lehçeleri,siyasi ve kültürel miraslar ile büyük farklılıklar göstermektedir. Bu farklılaşmada Protestan-Katolik bölünmesinin de önemli bir payı vardır. Almanya’da azınlık grupları olarak Yahudiler, Fransız Protestanları, Polonyalılar, Balkan ülkeleri yurttaşları ve son olarak da Türkiye ve Güney Avrupa ülkeleri vatandaşlarından mürekkeptir. Yabancı nüfus içindeki bir başka öğeyi de AB üyesi ülkelerden gelen eğitimli, meslek sahibi kişiler oluşturur.

Almanya’nın ekonomik gücü sanayisinden kaynaklanmaktadır ancak hammadde kaynakları bakımından zengin değildir ve hammadde ihtiyacını ithâl yoluyla karşılamaktadır.

Devrimler ülkesi Fransa ise güçlü bir ulus hissi taşımakla beraber tek bir etnik kökenden gelmez. Dil bütünlüğünü muhafaza etmek devletin titizlikle izlediği bir siyasadır. Nüfusunun 4’te 3’ü Katolik mezhebine mensuptur. Protestan nüfuz ise daha çok ülkenin doğusunda yaşamaktadır. Fransa’da yaşayan etnik gruplar ise Cezayirliler, Portekizliler, Faslılar, İspanyollar ve İtalyan unsurlarıdır.

Tarım ülkenin ekonomisinde mühim bir yer işgâl eder, ülke su kaynakları bakımından zengindir. Sınai bakımından ise dünya üzerinde ilk dört içindedir.

Dış politikada ise bağımsız bir politika gütmeye itina göstermektedir. Bunu NATO’ya karşı almış olduğu tavrında da açıkça görülmektedir. Nükleer silah yapımına özel bir önem göstermektedir. Çeşitli taktik ve stratejik füzeler geliştirmiştir.

Fransa kültürünün Kelt, Yunan, Roma, ve Cermen öğelerini uyumlu bir şekilde kaynaştırdığını ve köklü bir kültürel kimlik oluşturduğu iddia edilebilir.

1944’te De Goulle’nin kurduğu Fransız Ulusal Kurtuluş Komitesi Fransa’ya hakim olarak 1945’te IV. Cumhuriyeti ilân etti. 1954 senesinde Fransa’nın Vietnam’da yenilmesi bu ülke ile beraber diğer sömürgelerini de kaybetmesine sebep oldu. 1956’da Tunus ve Fas bağımsızlıklarını kazandı. Cezayir Savaşı ise Fransa’nı yakın tarihinde özel bir önem arz eder. Bu savaş Fransa’nın iç politikasına da tesir etmiştir. Bu şekilde De Goulle tekrar iktidara geldi ve akabinde V. Cumhuriyet ilân edildi. 1962’de Cezayir bağımsızlığını kazandı. Ancak tüm bunlar Fransa’nın sömürgelerinden koptuğu manâsını taşımamaktadır. Lâkin eski sömürge ülkelerle askerî ve iktisadî ilişkilerin geliştirilmesi ve ayrıca 80’li yıllarla beraber III. Dünya ülkeleri ile yakın ilişkiler geliştirmesi bunun en tabii kanıtını teşkil etmektedir.

Büyük Britanya tam manâsı ile ne Avrupa’ya dahil oldu ne de bu kıtadan kopabildi.

II. Dünya Savaşı boyunca İngiliz harekât araştırmaları günümüzdeki bir çok enformasyon ve iletişim ilerlemelerinin temelini inşa etti.

İngiltere her türlü değişimi sancılı kılacak kültürel tutumlarla yüklü, teknolojik temeli istemez durumda ve buna bir misâl verilecek olursa İngiliz kültürünün teamülî yapısı ve aşırı muhafazakâr yapısını gösterebiliriz ki camiada sosyal yaşam yazılı anayasa ile değil de yerleşik normlarla idame ettirilmektedir.

İngiltere’de enerji kaynakları ve özellikle kömür rezervleri boldur. Buna mukabil demir-çelik sanayisi gerilemiştir. Yün sanayisinde ise eski ününü muhafaza etmektedir. Etkin nüfusun yüzde almışından çoğu hizmet sektöründe istihdam edilmektedir.  

Almanya’nın birleşmesi için Sovyetlerin zayıflaması gerekiyordu. Bir yandan Sovyetler dağılırken öbür yandan Federal Almanya’nın ekonomik gücü bütün kıtada hissediliyordu. Daha önemlisi bu tesir Doğu Alman halkı üzerinde karşı konulmaz bir çekim gücü ve hayranlık etkisi yaratmıştı. Almanya’nın birleşmesi ve Avrupa’daki son gelişmeler Yalta Avrupası’nın artık hükmünü tamamladığını haber veriyordu.

Almanya’nın birleşmesi beraberinde bir çok ülkeyi de tedirgin etmişti. Bu aynı zaman da Fransa’nın Avrupa üzerindeki nüfuzunun da zayıflayacağı manâsını taşımaktadır. Bu birleşme belki de Fransa ve Rusya için jeopolitik bir yenilgiydi. Almanya artık siyasal olarak Fransa’nın küçük bir ortağı değildi. Tüm bunlara ek olarak Almanya otomatik olarak Batı Avrupa’daki tartışmasız büyük bir gücüydü ve hatta kısmî olarak da küresel bir güç haline gelmişti.

Bu gelişmelerden sonra Fransa tekrar NATO’nun siyasî ve askerî mekanizmasında fiili olarak rol almaya başladı ve akabinde İngiltere ve Rusya ile yakın politikalar izlemeye başladı. Yine Fransa buna rağmen Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişlemesine sıcak bakmayacaktır.

İngiltere’nin AB’nin geleceğiyle alâkalı hırslı bir misyonu yoktur. İngiltere tarihsel olarak Avrupa reelpolitiği açısından kıtada tek güçlü devlet istememektedir. İngiltere’ye baktığımızda Avrupa’nın siyasal olarak birleşmesine sıcak bakmamaktadır. Dış politika, güvenlik ve savunma koordinasyonunun Avrupa’nın dışında tutulmasını istemektedir.

İngiltere Uluslar Topluluğu aracılığıyla dünya üzerinde belli dereceye kadar küresel bir etki yapabilmektedir. Öte yandan İngiltere Avrupa Birliği’nin genişlemesinden yanadır.

II. Dünya Savaşından sonra İngiltere’nin kendi adasına çekilmesi, ABD gücünün bir uzantısı şeklini alması ve Almanya’nın bölünmüş olması münasebetiyle, Fransa Avrupalı olma düşüncesini yakalayabildi ve kendisi de bu misyon ile örtüştürdü. Fransa’nın reelpolitik alanı İberya Yarımadası, Batı Akdeniz’in kuzey kıyıları ile Almanya’nın doğu-orta Avrupa’ya uzanan kıyılarıdır.

Almanya ise Avrupa Birliği vasıtasıyla kurtuluş istemektedir. Avrupa’nın Almanya’ya karşı hınçlarını ve korkularını otomatik olarak harekete geçirmeyen bir misyon edinirken kendi büyüklüğünü restore etmektedir. Korkulan geçmişinin arkasına Avrupa sözcüğünü eklemektedir.

Fransa ise AB ile Avrupa’da Anglo-Sakson hakimiyetine mani olmak ve küresel bir güç haline gelmek istemektedir.

Avrupa Birliğinin Doğu Avrupa’ya genişleme politikasının başını Almanya çekmektedir. Yugoslavya krizinde Fransa, Yugoslavya yanlısı politika takip ederken Almanya ise ayrılan federe devletlerin bağımsızlığını tanıma şeklinde bir politika izlemiştir.

I.Cihan Harbinden sonra Fransa’nın desteğiyle kurulan Yugoslavya ve Çekoslovakya devletlerinin parçalanmasını, Almanya’nın Orta Avrupa’da üstlendiği yeni rol yerini aldı.

SSCB’nin dağılması en çok Almanya’nın işine yaradığı doğrudur. Almanya Sovyetlerden ayrılan Doğu Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkilerde bulunmuştur özellikle de Polonya ile entegrasyon çabaları içindedir. Bunun için de Avrupa Üniversitesi kurulmuş ve bu üniversitenin kampüsünün biri Almanya’da iken diğeri Polonya’dadır.

1983’ten itibaren SSCB, Çekoslovakya, Polonya, ve Macaristan’daki azınlıklar meselesinin kaşındığı görülür. Almanya yabancı ülkelerdeki Alman kökenlilere ‘kalın yerinizde’ politikasını uygulamaktadır. Almanya azınlık kelimesi yerine ‘halk grupları’ tabirini kullanarak milli devletlerin bütünlüğünü hedef almaktadır. Almanya FUEF (Alman Halk Grupları Federatif Birliği) ve VDA (Yurtdışındaki Almanlar Derneği), BdN (Alman Kuzey Schlesuigliler Birliği), 90’lı yıllarda FUEF’in yanına EZM (Azınlık Sorunları İçin Avrupa Merkezi) dahil ederek Alman arkaizminin yolu çizilmektedir.

90’lı yıllardan beri FUEF hemen hemen tüm ülkelerdeki azınlık çatışmalarına ilişkin geniş çaplı yazılar yayınlıyor. İngiltere’deki etnik gerilimden, Yunanistan sınırından Çeçenistan’a kadar.

Balkanlardan ve Anadolu üzerinden doğuya doğru yaklaştıkça dünyanın merkezine doğru kayıyoruz. Avrupa’da adı geçen güçlerin Ortadoğu ile ilgilenmeleri daha XVI. asra kadar gider. Tüm bu alâkalar I. ve II. dünya harplerini de doğurmuştur. 90’lı senelerle beraber Ortadoğu kavramının da sınırları genişlemiştir; Fas’tan Çin’e kadar..

Almanya, ABD’ye göre daha fazla Ortadoğu petrollerine bağımlıdır. Yine buna mukabil olarak Almanya’nın tarihsel Ortadoğu politikası göz önüne alınırsa Ortadoğu gibi hayati önem arzeden bölgeye alâkasız kalamayacağı aşikârdır.

Tüm bunlara ilâve olarak Afrika geleceğin dünyasında mühim bir yer işgal edecektir ve bu da bulunduğu reelpolitiği açısından önem taşıyacaktır. Afrika’da ABD-İngiliz eksenli ve Fransa eksenli çeşitli Afrika ülkeleri, hükûmetleri ve muhalifleri vasıtasıyla dolaylı bir çatışma içindedirler. Afrika, Avrupa için hem hammadde kaynağı hem bir pazar hem de ucuz iş gücü kaynağıdır. ABD ve Fransa’nın, Afrika’da oynadığı kanlı santrançın ganimetlerinden biri petrol diğeri ise ilaç sanayii ve  bir diğeri ise silâh teknolojisidir.

     

SONSÖZ:

90’lı yıllarla beraber dünyamız hızlı ve beklenmedik bir şekilde değişim geçirmiştir ve bu değişim halâ sürmektedir. Tabii mâlûmdur ki bu yeni dünya düzeni kendi alt yapısını oluşturacak ideolojilerini hazırlamıştır ve hâl-i hazırda da geliştirmeye devam etmektedir. Sovyet Rusya’nın dağılması ile birlikte dünya belli bir rahatlığa girmiş ve bir takım söylemleri de beraberinde sürüklemiştir. Bunlardan bazıları ; ABD’nin başat güç olması, AB ile güçlü bir Avrupa, sanayileşen ve güçlenen dev Çin sonra Hindistan, bölgesel güç olma yarışında olan iki Ortadoğu ülkesi Türkiye ve İran, her tarafa yayılan ÇUŞ’lar vs..

Bu söylemlerle beraber bunların alt yapıları olan küreselleşme olgusu ve bu kavramın muhtevasını oluşturan bölgesel örgütler, serbestleşen piyasalar, küçülen devletler, öne çıkan mikro milliyetçi öğeler, yükselen yeni bir din anlayışı,çevre sorunları, artan terörist faaliyetleri, bölgesel çatışmalar, serbestçe ele geçirilebilen silahlar….

İşte burada Türkiye ne kadar kendisini ve çevresini tanıyor? Buna göre nasıl politika üretiyor ve Türkiye’nin yüksek siyasası ne ya da böyle bir politikası var mı? Çıkarlarını korumak hususunda ne kadar başarılı? Geleceğe ve duruma dönük stratejileri hazır mı? Güçlü devlet geleneği olan Türkiye acaba güçlü ve sözü dinlenen bir ülke mi, dünya üzerindeki itibarı ne?

                                     TAHSİN ÇAYIROĞLU

                                      İ.Ü. ULUSLARARASI İLİŞKİLER

                                      ULUSLAR ARASI POLİTİKA ÖDEVİ

                                                                     2001 İSTANBUL

Kaynakça

·          Karakartal, Prof. Bener ,ders notları

·          Hayes, Carlton J H. Milliyetçilik bir din

·          Yıldız, Doç. Yavuz Gökalp, ders notları

·          Büyükuslu, Doç. Ali Rıza, AB ve Sosyal Boyutu

·          Sönmezoğlu, Prof Faruk, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü

·          Özyüksel, Prof. Murat, ders notları

·          Ateş, Prof. Toktamış, Siyasal tarih, Der yayn.

·          Sarıca. Prof. Murat, 100 Soruda Fransız İhtilali

·          Şen, Prof. Sebahattin, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, Bağlam yayn

·          Toffler, Alvin, Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor

·          Ana Britanica

·          Mitternand, François, Almanya’nın Birleştirilmesi Fransa ve Avrupa, Boyut Yayn

·          Brezinsky, Zbigniev , Büyük Santranç Tahtası, sabah yayn

·          Tindemans, Leo, Barışa Çağrı, Sabah yayn

·          Tunç, Fedai, Hürriyet 20.03.2000

·          Mungan, Belgin, Avrupa’nın Etnik Parselasyonu

·          Cardeliler,Serge, Yaşadığımız Dünya 92

·          Yıldızoğlu, Engin, Globalleşme ve Kriz, Alan yayn

Related Articles

5 YORUMLAR

  1. Gerçekten çok güzel ve bilgilendirici şeyleryazmışsınız elinize sağlık.Size bu yazdığınız yazı için teşekkürlerimi sunuyorum.Ve debu başarılarınızın devamını dilerim.Ve bu çalışmanızdan herkes faydalanabilir diye düşünüyorum.herşey için tekrar teşekkürler….

  2. KIYMETLİ YORUMLARINDAN ÖTÜRÜ SAYIN YAHYA GÜNGÖR HOCAMA, AĞABEYİM SAYIN MUSTAFA KEMAL BEYE VE SAYIN MUHAMMET AKAR BEYE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. ZAHMET EDİP OKUMAK LÜTFUNDA BULUNARAK BENİ BAHTİYAR ETTİNİZ. YİNE BURADA YORUM YAZMAMASINA KARŞIN YAZIMLA İLGİLENEN HERKESE TEŞEKKÜR ETMEYİ BİR BORÇ OLARAK KABUL EDİYORUM . AYRICA BU SİTE VESİLESİ İLE BU VE BENZERİ ŞEKİLDE KAYNAŞMA, PAYLAŞMA VE TANIŞMA İMKANI BULUYORUZ BUNDAN DOLAYI VE YAZILARIMI BU ŞEKİLDE SİZ DEĞERLİ DOSTLARLA BULUŞTURAN SİTE YÖNETİMİ VE İHSAN BEYE AYRICA TEŞEKKÜR EDERİM. BİR KLASÖRÜN İÇİNDE KÜFLENMEYİ BEKLEYEN ÇALIŞMAMALARIM BU VESİLE İLE BOŞA YAZILMIŞ OLMADI. HÜRMETLERİMLE..

  3. Slm
    Sayın Çayıroğlu, yazınız çok süper olmuş. Ayrıca bilgilerinizle bize ışık tuttuğunuz içinde tşk ler Başarılarınızın devamını dilerim…

  4. Sayın Çayıroğlu;
    yazınız çok hoş ve sürükleyici kendi siyasetimizi üretürken yanıbaşımızdakilerin ne olduklarını bilmemzi önemli.

    Bu çalışmalarından lise ve üniversite öğrencilerinin özellikle faydalanmalarını öneriyorum.

    Toplumumuzda ne yazık okuma alışkanlığı gelişmemiş. BİZLERE BOŞ ZAMANLARIINDA NE YAPARSINIZ DİYE SORDUKLARINDA “kitap okuruz” CEVABI VERİYORUZ. OKUMAYI BOŞ ZAMAN DEĞERLENDİRME ARACI OLARAK GÖREN TOPLUMUZ NE YAZIK.

    Bu yazınızdan çıkarılacak çok dersler var daha düne kadar birbirlerinin KANINI içen SÖZDE UYGAR toplumlar bu gün bize karşı “kanka “olabliliyorlar. En derin sevgilerimle başarılar….

  5. Bir tarih öğretmeni olarak yazınız beni son derece memnun etti ve faydalandığım bir çalışma oldu. böyle akademik çalışmalarla ufkumuzu açtığınız için teşekkür ederiz.

    çalışmalarınızda başarılar dilerim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar