köhnemiş, statükocu zihniyetin’ özgürlükçü, değişimci zihniyete er veya geç mağlup olacağını bilmiyor musunuz?
HUKUK HERŞEYİN ÜSTÜNDEDİR
Sevgili Okuyucular,
Son günlerde darbe planlayıcıları ve Ergenekon davaları üzerinden ülkede kargaşa yaratmaya çalışanların ne yapmak istediklerini bir de bizim tarafımızdan nasıl görüldüğünü merak ediyorsanız bu yazıyı baştan sona okuma zahmetinde bulunun lütfen.
Oynanan oyunların geçmişte oynananlarla aynı, sadece aktörlerin farklı olduğunu bu vesile ile bir daha görmek lazım. Vatanı, devleti, cumhuriyeti, kollayıp kurtardıklarını söyleyenlerin gerçekte sahip oldukları ayrıcalıkları kollayıp kurtardıklarını görmeyen göz mü kaldı? “Her ayrıcalık, özgürlüğe bir saldırıdır” diyen Fransa’da aydınlanma döneminin ünlü düşünürü ve filozofu Diderot bu gerçeği ne güzel açıklamış. Her şeyin üstünde olması gereken hukuk, bu ayrıcalıklarla üstünlerin hukukuna nasıl da dönüşüveriyor?
Askerî güç olmazsa, yargı gücü ile ele geçirilmiş saltanatın devam etmesini isteyenler, akıl mantık dışı yorumlarla hukuku kendi taraflarına sündürenler, hayali iç tehditler oluşturup kanunları kurşuna dönüştürenler, niyet okuyarak kararlar verenler ne kadar gülünç duruma düştüklerini bir görebilseler.
Askerî güç olmazsa, yargı gücü ile ele geçirilmiş saltanatın devam etmesini isteyenler, akıl mantık dışı yorumlarla hukuku kendi taraflarına sündürenler, hayali iç tehditler oluşturup kanunları kurşuna dönüştürenler, niyet okuyarak kararlar verenler ne kadar gülünç duruma düştüklerini bir görebilseler.
Hani hukuk önünde herkes eşitti? Hani yasama, yürütme, yargı adları ile güçler ayrılığı vardı? Yapılan kanunları, anayasanın değiştirilemeyen maddeleriyle irtibatlandırarak meclisi, eğitimdeki katsayı oranından, metro zamlarına, özelleştirmelerden yatırımlara hemen her şeye müdahale ederek yürütmeyi işlevsiz kılanlar en büyük vesayet sistemini (yargıçlar vesayetini) oluşturmuyor mu? Dün ak dediğine bugün kara diyorsan güvenilirliğine, tarafsızlığına kim inanacak? Halkı hâlâ ‘güdülmesi gereken bir sürü’ olarak gören sizler, yaşanan değişimin farkına ne zaman varacaksınız? Bir Yargıtay üyesinin deyimiyle ‘köhnemiş, statükocu zihniyetin’ özgürlükçü, değişimci zihniyete er veya geç mağlup olacağını bilmiyor musunuz? Ya ‘mollalar diktasından’ dem vuran sözüm ona çağdaş aydınlar, sistemin mollalığı görevini üstlenenlere niçin ses çıkaramıyorsunuz?
Herkeste bulunması gereken vicdan, öncelikle karar mevkilerinde bulunanlarda olmalıdır. Çünkü hak ve adalet duygusu vicdanlara kazınmadıkça zulüm ve haksızlıkları önlemek mümkün olmayacaktır. Toplumun çoğunluğunu içine alan vicdan bireylere de er geç sirayet edecektir. Son zamanlardaki ‘devlet benim, yasa benim’ zihniyetindeki kişilerin feryadı figan etmelerinin en büyük sebebi de budur. Medyanın bir kısmında, yazarların çoğunluğunda bulunan bu vicdan, onları zor durumda bırakmakta, onlar artık istedikleri gibi at oynatamamanın acısını çekmekteler. İdeoloji mahkûmu olan zihniyetten gerçek manada adaletin çıkmayacağını, halk için halka rağmen yürütülen siyasetin miadını doldurduğunu artık herkes görmek durumundadır.
Bizim inancımıza göre iyilik de kötülük de, adalet de zulüm de karşılıksız kalmaz. İyilik yapan mükâfatını görecek, kötülük yapan da cezasını çekecektir. Belki bu dünyada, belki de öbür dünyada. Mevlânâ:’ Adâlet nedir? Ağaçları sulamak. Zulüm nedir? Dikene su vermek’ tespitiyle kimseye haksızlık yapılmadan insanların yararına olan şeylerin yapılmasını adâlet, haksızlıkları besleyip büyütmenin ise zulüm olduğunu açıklamıştır. Verdikleri kararlarla her yanı dikenlere mahkûm edenler nasıl rahatta olacaklarını bir kez daha düşünmelidirler. Dikenlerden canları yanıp gül kokulu yarınları özleyenler için son sözümüz şu olsun: Mahkûm değiliz vesayete, hasretiz adalete!
26.02.2010
Mehmet Ali KURU
İlahiyatçı – Eğitimci
ÇORUM