Akkuş’ta yaşayan herkesin, gurbettekilere kıyasla kendi çapı ve konumuna göre, ellerinden geldiğince daha çok çaba sarf etmesi, daha yaşanır bir hale getirmesi ve Akkuşu hak ettiği yere taşıması gerekmektedir..Yoksa içinde yüzdüğü halde suyun farkına varmayan balık misaline döner…Dışarı çıktığında iş işten geçmiştir….
KADİR KIYMET BİLMEK VE KENDİNE GELMEK ÜZERİNE
Bilmem nasıl anlatılır bir ananın evladını büyütürken çektiği çilenin büyüklüğü…Onu gecenin en baskın saatlerinde, uykunun en tatlı anında, çocuğunun ağlama sesine uyanıp, sıcak yatağını terk eden analara sormak lazım gelir..Anaların, babaların derdini gene aynı feleğin çemberinden geçen analar babalar bilir..Ancak; kendisi de ata olduğu halde, kendince bahaneler üreterek, imkanı olmasına rağmen Bayram’da Seyran’da anasını babasını ziyaret etmeyen, hatırını gönlünü almayan, belki de atasını kabir’e kalbi kırık gönderecek, mahşerde de utancından Ata’sının yüzüne bakamayacak olanlar yok değildir…BU TİP KİMSELER KENDİLERİNİ KURTARAMADIKLARI GİBİ DE KURTARAMAZLAR..Hayatın merkezinin kendilerinden başlayarak, aileleri, akrabaları, mahalleleri, köyleri, İlçeleri, İlleri, Bölgeleri, Ülkeleri ve nihayet Dünya olduğunun farkında değillerdir…İşte bu sıralama bozulduğu an dengeler bozulur..Dünyayı kurtarayım derken kendisini uçurumun kenarında bulur…
İLİM İLİM BİLMEKTİR..İLİM KENDİN BİLMEKTİR..SEN KENDİN BİLMEZ İSEN..BU NİCE OKUMAKTIR..(Yunus Emre)
Neden bu teşbihle söze başladık..Bence insanın içinde bulunduğu ortama göre, Anası babası gibi değer vermesi gereken bir şeyler vardır ki; değerini kaybedince anlar..Sağlığında bunun değerini bilmediyse, ah vah etmenin, ağlamanın sızlamanın bir anlamı ve faydası olmaz..
AKKUŞ’ta bizim bir nevi anamız babamızdır..Onun kucağında dünyaya geldik..Onun bağrında büyüdük..Yeşil çayırlarında koşup oynadık..Bahar dallarının altında gölgelendik..Dünyayı onun penceresinden gördük..Biz ve bizden önceki nesiller gaz lambasını, yayan şehir’e gitmeyi orada gördük..Dünyanın, Türkiye’nin şahane bölgeleri olabilir…Dört dörtlük turistik, modern mekanları olabilir..Ama Akkuş Akkuşlular için başkadır..En azından ilk göz ağrısıdır..
Ancak; bunu buradan göçüp gidenler yakinen bilir..Dumanlı dağlarını özlerler, öyleki delicesine koşarak sislerin arasında dalmak isterler..Akkuş onlar için bir nefes cıgaradır..İki parmağın arasından kaybolan mavimsi bir hayal gibidir..Gözlerde özlem, boğazda düğümlenen bir hasrettir…ELBETTE BUNU AKKUŞLU OLMAYANLAR VEYA KENDİNİ AKKUŞLU HİSSETMEYENLER ANLAMAZ..ZATEN SÖZÜMÜZ ONLARA DEĞİL…
Gelelim suyun içindeki balığa..Yani Akkuşta yaşayıp ta, Akkuşun farkında olmayan bizlere..Taa Katar’da yaşayan adam (Veysel ŞENSOY) İstanbul, İstanbul diye inlemiyor..Her kelimesinde Akkuş Akkuş var…PARASAL BİR KARŞILIK GÖRMEYEN İNTERNET SİTESİ KURUCULARI VE YÖNETİCİLERİ NEDEN ZAMANLARINDAN VE KENDİLERİNDEN FEDAKARLIK EDEREK, ONCA EMEK HARCIYORLAR, NEDEN BİZİM DUYMADIĞIMIZ HAKARETLERE KATLANIYORLAR..???Bunun gibi, Ankara’da İstanbul’da Ünye’de yaşayan, bu topraklarda doğmuş ve sağa sola savrulmuş insanların merkezi neden Akkuş..?? Neden alıp başını gittiler de yüreklerini burada bıraktılar..Neden gözleri hala geride…Çünkü AKKUŞ bir anadır..Sıcak, şefkatli ve güler yüzlüdür…Dünyanın öbür yanına gitseniz de Argan yaylasından beri gülen yüzünü görür gibi olursunuz..Akkuşun gürgenlerinin ezgisine kendinizi bıraktığınızda, usul usul salınan başı dumanlı gürgen ormanlarının ferahlığında bulursunuz kendinizi…
EEE..sözü çok uzattık ama; Sözün özü o ki; Akkuş’ta yaşayan herkesin, gurbettekilere kıyasla kendi çapı ve konumuna göre, ellerinden geldiğince daha çok çaba sarf etmesi, daha yaşanır bir hale getirmesi ve Akkuşu hak ettiği yere taşıması gerekmektedir..Yoksa içinde yüzdüğü halde suyun farkına varmayan balık misaline döner…Dışarı çıktığında iş işten geçmiştir….Saygı ve selamlarımı sunarım
Yüksel Mürsel KARAYİĞİT
KIYMETLİ KARDEŞİM! YAZINIZI TAHLİL VE TETKİK EDEREK OKUDUM. ALTINA AYNEN İMZAMI ATIYORUM.SİZİ TEBRİK EDİYORUM. TAKTİR EDİYORUM. DEVAMINI BEKLİYORUM.İNŞALLAH BU TÜR ÇALIŞMALARIMIZ AKKUŞU KURTARACAKTIR DİYORUM. AYRICA HERKESİN ARTIK AKLINI BAŞINA ALMASI ZAMANININ GELDİĞİNE İNANIYORUM. HATTA BAŞKA BİR ŞEYDE YAPABİLİRİZ. SİTEMİZİN DESTEĞİ İLE YAZILARIMIZI 34 KÖY, 5 BELDE, BİR İLÇE NİN TAMAMINDAKİ İMAM HATİP- ÖĞRETMEN- MUHTAR -ESNAF- NE KADAR VERSA AYRICA KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ TAMAMINA- SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIMIZIN TAMAMINA KİTAPÇIK HALİNDE HAFTADA BİR, ONBEŞ GÜNDE BİR, HİÇ DEĞİL AYDA BİR POSTALAYALIM. DERİM SAYGILAR SUNUYORUM
Yüksel bey sözleriniz beni 35 yıl öncesine götürdü rahmetli babamla cumartesi akkuşa giderdik.o zamanlar tabiiki taşıt yoktu meyvalıdan akkuşa 4 saatte gider 4 ssattede gelirdik.akkuş dönüşünde argan yaylası kenarında babacığım karpuzu keserdi yanındada çarşı ekmeğini dilerdi o gün mutlu bir şekilde evimize dönerdik.lokantada et yiyemedik diye hiçde üzülmezdik çünkü o zamanlarda evlerde.insanlar arasında huzur ve samimiyet vardı.şimdi ise insanlarda para.mülk her şey var ama iletişim .güven.samimiyet sıfır.geçmişte kalan o günler aklıma gelince inanınki aklım başımdan gidiyor.iyiki o günleri yaşamışız…SAYGILARIMLA
Evet alıp başımızı gittik ama yüreklerimiz hala orada.Çünkü Akkuş özümüz,dünümüz,bugümüz,yarınımız.Nerelisiniz denildiğinde gururla adını söyleyebildiğim yer.Koskoca 1 yıl boyunca gurbette özlemiyle,ona kavuşma hayaliyle yaşadığım yer.Akkuş bize her zaman kucak açan ,bizi bağrına basan,ait olduğumuz huzur bulduğumuz yer anavatanımız.
Yüreğinde Akkuş sevgisini hissseden herkese selamlar..
İşte budur olay, herkes yüreğini koysun ortaya, “varsa tabii” demiyorum. Nasıl olmaz? Balık isek, suya muhtacız. Çiçek isek; güneşe, yağmura, havaya…
İnsanı isek ki, öyleyiz. Muhtacız& Muhtacız önce Yaradan’a!… Anaya, babaya ve, ve de Akkuş’a, eşe-dosta, akrabalara, hemşerilere, Akkuşlulara&….
Muhtacız Ana vatana, Al Bayrağa… hürriyete, özgürlüğe, birliğe, beraberliğe…
Muhtacız Çin’de, Kanada’da, İspanya’da, Almanya’da, Finlandiya’da… alın terini, göz nurunu ürettiği bir ürüne nakış nakış işleyen üretken insanlara.
Boşa dememiş Nazım:”Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
(…)Bu davet bizim dostlar, bizim dostlar…”
Yüksel Mürsel; soğutma arayı, yaz. Yaz da şenlik olsun davetimiz.
Yazdıklarının içinde en çok ben buldum kendimi. Neden bu sitedeyim?
V.Şensoy’un dediği gibi işim yok mu benim? Okunacak, yazılacak neler yok şu sanal dünyada? Yazmaya-çizmeye, gezmeye, bireysel işleri takip etmeye çeşit ne kadar çok. Taa ki Çine varıp-gelmeye ne dersin? Okyanuslar ne kadar ne kadar büyük, farkına varabilene. Ama biz yine de, neden kopamayız Akkuş’tan…
Neden hayalini kurarız çocukluğumuzun. Neden, niçin unutamayız doğup büyüdüğümüz “O” köyü, mahalleyi, evi? Ve tabii… Ve tabii, anamızı, babamızı… Onlar bizi atsalar bile. Onlar bize cefa yapsalar, acı çektirseler bile. Tövbe, tövbe… Gerçek odur ki; bir ananın sadece ve sadece doğum anında çektiği ağrıyı, sancıyı; kız çocukları anne olduklarında çekerler
ve “anne”nin, ne demek olduğunu anlamış olurlar..Ya biz, biz erkekler !… O sancıyı yaşamayacağımız için; anlayamayacağız hiçbir zaman, annenin ne demek olduğunu onlar kadar…
YAŞANMIŞ BİR OLAY VE BİR KISSADAN HİSSE:
Yüksel İnce, yolcu bileti verecek. Yolcu, yaşlı birisi. Kök söktürüyor. Aksi, muhlis, inat, laf anlamaz &Yüksel hiç kızmıyor. O geniş karnından daha geniş bir gönül ile, sabır ile karşılıyor. Başarıyor. Ben çay üstüne çay içiyorum, olayı izliyorum. Yıllar önceki bir olay bu. Yolcu, bileti alıp gidiyor. Ben, Yüksele; ” Ne sabır. Ne iş. Nasıl dayandın bu zulme” diyorum. O da bana, hafif gülerek, kendinden emin, yaptığı işten aldığı hazzı mimikleri ile sergileyerek diyor ki:” Hocam, bu mesleğin terk edilemez üç kuralı vardır” diyor, susuyor. Yudumluyor çayını. Merakla, “nedir o üç kural? dediğim de: “Bir; Müşteri haklıdır. İki: Müşteri haklıdır. Üç: Müşteri haklıdır.” Müşteri haklıdır… Müşteri haklıdır… Müşteri haklıdır.
Okuttuğum öğrencilerimden öğreneceğim çok şeylerin olduğunun farkındayım. Balık kadar mini, ya da “No” zekalı değilim elbet.
Bir ders de senden aldım bu sabah. Teşekkürler.
Okudum; beğendim hem üslubunu, yaklaşımını, örneklemelerini. Kendimi de buldum içinde. Bir anlamda sen bile, döktün derdini Derdi olan, bu önceki başkanın ŞÜKRÜ SEVİNDİK’E .
Fena mı oldu?
SEN VARYA SEN. BİR DE AĞLATTIN İHSAN BEY’İ.
O sevgili kardeşimizle de buluştuk Ortak olduk duygularına. Ya ya& Gurbet. Gurbet… Daha dün Gökçebayır’a geldi, Taaa Finlandiya’dan geç bir cenaze. Yandı yürekler yine. Ağladı “O” baba.Ağladı Mevlüt Ağabeyimiz.Biz de ağladık. Başımız sağ olsun. Ağladı Akkuş.
Ağlamak. Ağlamak, güzeldir bazen. Ben de ağlarım ara sıra. İyi gelir hasretin sancısına, ayrılığa.
Nereden aklına geldi?
Ruh Arar Göbek Bağını
İnsanoğlu; / O doğduğu / köyü-kenti unutmaz / neden? Gerçek olan; / ne ettir, / ne kemiktir, / ne beden… /
Nereye giderse gitsin / Dünyayı terk etsin. / Ebedi olan o ruh ki; / daim, / arar göbek bağını
Dizelerimi okumuş gibisin.
Tercüman oldun duygularıma. Kal sağlıcakla.
“İki parmağın arasından kaybolan mavimsi bir hayal gibidir..”
Allah Anana Babana bağışlasın… Akkuş anadır, yardır… Daha derin bir sevgi sözcüğü lügattaki yerini almamıştır. “Ana…” Ben, Akkuş’un içimde ürpertiler yaratan cümlelerle bu kadar tel tel titreştini hissetmemiştim. “… doyduğu yer” derler ama hiç itibar etmem bu söze. Çölde yaşayan insan gelip hayran oluyor vatanımıza ve döndüğünde sorularımıza verdikleri cevap: “bizim yurdumuz daha güzel” diyorlar. Bu durumu kim nasıl izah eder bilemem… Akkuş için yazılmış güzel yazılardan en iyisi bence. Duygu adamı olmak bir başka.
Yüreğine sağlık, kalemine sağlık…
Sevgi ve muhabbetlerimle…
Saygıdeğer site takipcilerimiz, yüksel kardeşim ile sık sık sohbet ederiz. Gene sohbetimiz sırasında şöyle bir cümle yazdı \”içinde yüzdüğü halde suyun farkına varmayan balık Dışarı çıktığında iş işten geçmiştir….\” dedim ki yükselim bu cümleye kitap yazılır. Son günlerdeki Akkuş Gözlemlerini toparlayıp yazsan da okuycularımız ile paylaşsak nasıl olur dedim. Ben her ne kadar Şükrü Hocam kadar yazamasam da yada Veysel ağbi kadar yazamasam da bir şeyler yazamaya çalışayım dedi. Yüksel kardeşim işleri yoğun olmasa öyle bir yazar ki buna kalben inanıyorum. Yüksel\’de bizler gibi Akkuş denince istiyor ki herkesin yüreği birleşsin tek yürek olarak atsın. Birlik olsun, beraberlik olsun. Akkuş\’un kıymetini gurbettekiler kadar ilçe ve köylerinde yaşayanlarda bilsinler, içinde yaşıyoruz ama Akkuşumuzun kıymetini bilemiyoruz. Hizmet gelmesi için, Akkuş\’un kalkınması için, insanların birbirini sevmesi için bir araya gelememenin üzüntüsü içinde olduğunu ifade ediyor. Bana göre her Akkuşlu bu yazıdan kendine pay çıkarmalı ve bir kez daha düşünmeli \”Benim bu yaptığım ve düşündüğüm kendim için mi yoksa Akkuş için mi, Yaşar EFİLOĞLU aylarca İstanbul\’dan haykırıyor arkadaşlar BEN değil BİZ olalım diye, halen ben duygusu ile hareket ediyorsak. Akkuş\’un kalkınması ve hizmet gelmesi çok zor. Bir örnek verelim. Çankırı ili Orta İlçesi Kalfat Beldesi son sayımlarda Beldelikten düşmüş ve köy olmuştur. Ankara\’da binlerce kalfatlı var. mesafe 1 yada 1.5 saat gidip beldelerine sahip çıkmadılar. Nedeni de iki belediye başkan adayının yıllardır süren tartışmaları ve bitmeyen kısır çekişmeleri halkı bezdirmiş. Halkta bunlara kızıp beldeye sahip çıkmamış. Sonuç ise kocaman belde köy oldu. Şimdi çok tanıdıklarım var EYVAHHHHHHH EYVAHHHH EYVAHHHH DİYORLAR. Bizimde Akkuş\’un kıymetini bilmemiz için, bu ve buna benzer konular mı yaşamamız lazım. Köylüsü, çiftçisi,esnafı, memuru, ilçe siyasi parti teşkilatları ve gurbettekiler. Daha fazla birlik içinde olalım. Daha fazla dayanışma içinde olalım. Biz belki birazcık fedarkarlık ederiz ama sonuçta KOCAMAN-TARİHİ AKKUŞ İLÇESİ VE AKKUŞLULAR KAZANIR.
Gelelim Yüksel Sana, Ağustos ayından beri zaten Akkuş ve köylerini özlemişim birde sen öyle bir anlatmışın ki Akkuş\’u yemin ediyorum. Yazıyı okudukça yanaklarımın ıslandığının farkına vardım. Gözyaşlarım kendiliğinden akıyordu. Derler ya kalben özledim diye aynen gözyaşlarım sanki kalbimden beri akıyordu. Gene yapacağını yaptın ve beni ağlattın. Akkuş için ağlasam ne olur. Yeterki Akkuş Birlik ve Beraberliği olsun İhsan ÇAM