20 Nisan 2024 Cts

SEKSENLERİN AKKUŞU –II (Uzunca hatıralar)

Ve artık Akkuş yörenin bu çalışkan ANAP’lı mebusunu öğrenmişti: Şükrü YÜRÜR…

SEKSENLERİN AKKUŞU –II (Uzunca hatıralar)

Yanında her daim üç-dört askerle yürüyen atılgan Erol Başçavuş’un dönemi bitmişti. 1983’de askeri yönetim sona ermiş, genel seçimler yapılmıştı. İlçeye gelen üç parti adayının konuşmalarını yaptılar. Yeni kurulan ve en heyecan taşıyan parti ANAP’tı. Amblemi ülke haritası üzerinde koca sarı bir arıydı. Seçim şarkısı da nostaljik ‘’Arım-balım peteğim’’ şarksıydı..ANAVATAN Partisi’ni, 1977’de MSP’den İzmir adayı olan ve eski DPT Müsteşarı olarak meşhur ve Ocak-1980 ekonomik kararlarında imzası olan Malatyalı Turgut ÖZAL kurmuştu..Kısa boylu-tıknaz-tonton-sempatik-zeka fışkıran sima-iyi bir hatip-ve düzgün kesilmiş kalınca bıyıklarıyla karizmatik, diğer siyasilerden farklı insan olduğunu hemen ortaya koyan bir lider..1980-83 arası askeri yönetim hökümet işini, bizim ee giyimine göre sivil sandığımız meğer sonradan öğrenince eski bir general olan Bülent ULUSU’ ya bırakmış, o da yardımcılığını (heralde ben bu ekonomi işinden falan anlamam, onu da en iyi o yapar diye) ÖZAL’a bırakmıştı.. İşte bu adam Türkiye’nin 80’lerine damga vuracak birinci adamdı..

Asker öyle iktidarı hemen bırakacak değildi..Öyle ya, bu sivillere güvenilmezdi. Gerçi Demirel-Ecevit ikilisi (Çanakkale) Zincirbozana çekilmiş, Türkeş-Erbakan ise mahkemeye sevkedilmişti..Ancak parti tabanları yaşıyordu. Şöyle olanları tekrar bir hatırlarsak; Eski anlı-şanlı gençlik örgütleri Dev Sol-Dev Yol-Ülkü Ocakları-Akıncılar-MTTB yasaklanmıştı. Sol örgütlerin ve sağdan ise Ülkü Ocaklarının on binlerce üyesi gösteri yada olaylara karışsın karışmasın içeri alınmıştı..Eski Menderes’in DP’sinin devamı olan AP (Adalet Partisi) ve Cumhuriyetin ilk partisi CHP (bile) kapatılırken, küçük ancak etkili MHP ve MSP’ye de tabelayı indirmişlerdi..Ee tabii biz bunları sonradan öğrenmiştik, fakat vaka olmuş rüzgarı kalmıştı yadigar işte biz bundan sonrasını hatırlıyoruz..Ancak şu var ki olanlar ülkede fırtınalar koparırken, Akkuş’ta hiçbir şey olmamış gibi hayat devam ediyordu..

Artık meydan da yeni partiler vardı: İşte asker yapılmayanı yapmış, bir eski generale parti kurdurmuştu. Kurmakla da kalmamış onu işaret ediyordu. Bu üzerinde iki yanda buğday başağı üzerinde siyah bir horozun olduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi idi. Genel Başkan Turgut Sunalp Paşaydı. Üçüncü parti ise, eski CHP’nin bıraktığı alanı doldurmak için yola çıkan İsmet İnönü’ün eski kalem müdürü Necdet CALP’in partisi Halkçı Parti’ydi.Tek kanal TRT’nin 1983’deki seçim öncesi programında hayli tartıştılar, ÖZAL ekonomideki sistemini belirtmiş, özelleştirme yapacağını söylüyor ve Boğaz köprüsünü bile özelleştiririm-satarım, Turgut Paşa diyor satamazsan, satarım satamazsın sonuç: Özal %45 ile birinci, Halkçı Parti %30 Askerin MDP’si %23 ile üçüncü..

Kimdi yörenin 80 sonrası ilk vekili bilmiyorum ama bir ANAP rüzgarı başlamıştı. ANAP’ın ilçedeki ilk başkanı merhum İsmet SEVİNDİK idi, zannederim sonradan, rahmetli (Karakelle) Mustafa amca (soy ismi neydi) oldu. Demirel’in DYP'sinin ilçe başkanı ise yine (eski başkanlardan Kazım ağanın oğlu) merhum Cemil GÖRGÜLÜ idi, DSP’nin başkanı kimdi hatırlamıyorum (bu arada 1973 sonrası CHP’nin genel başkanı olan Ecevit siyasi yasaklı ve eşi Rahşan Ecevit onun yerine DSP’yi kurmuştu. CHP ikiye bölünmüştü) ancak diğer sol daha doğrusu CHP mirası üzerine kurulan SHP’nin (1994’de tekrar CHP oldu ve başkanlığa Deniz BAYKAL geçti) ilçe başkanı da yine merhum fotoğrafçı Turan GÜL idi. Yasaklı MHP, geçici olarak MÇP olmuştu, başkanı da iki Ramazan amcadan biriydi. İlk Başkan Ramazan KURT idi. MSP’de RP olmuştu ancak ilçe teşkilatı var mıydı hatırlamıyorum dolayısı ile başkanını da..Fakat onlar daha etkili bir yol seçtiler ve 80’lerin sonuna doğru gençlik yapılanmasına (MGV) giriştiler, az da olsa etkili-heyecanlı bir gençlikleri oluşmaya başladı, misal futbol turnuvası hatırlıyorum; Fetihspor diye katıldıklarını, sonra eski askerlik şubesi (şimdi Milli Eğitim Müdürlüğü yanındaki Akkuşun ilk ve gerçek apartmanı olan MHP’nin daha sonraki ilçe başkanı merhum Ramazan TÜRKMEN amcanın binasının alt katında bir büro kiralayıp, burada dini video-filmler oynattıklarını vs. İşte 23-30 sene önce ilçenin siyasi manzarası buydu ve o gün (bugün de mevcut) partilerin başında olanlar bugün yok, hepsi baki aleme irtihal ettiler..Siyasetin de Dünyanın da sonuna işaret eden büyük anlam..Fakat Allah için, ben o küçük ilçede bu mevzuların bir kavga konusu olduğunu, kötü olaylara sebep olduğunu hiç hatırlamıyorum..Olsa olsa muhabbet vesilesiydi..

Ve ANAP, 80’lerdeki iki seçimi de kazandı..87’de siyasi yasaklı eski liderler için halk oylaması yarım puanla onları kurtardı, böylece ülkede eski kayıkçı kavgaları başladı..Tabii ilçe bunlardan çok etkilenmedi. 89’da Yerel seçimlerde CHP birinci oldu. Fakat başa dönersek; ÖZAL kısa zamanda ülkede yönetime hakim oldu, söylemleriyle bir enerji verdi. Hemen kamu yatırımları başladı, yollar-köprüler-okullar-hastaneler vd. Bugünkü gibi ülkede devletin parası olduğu görüldü, Özal akıllı adamdı, kaynak-para üretmişti, halbuki daha 3-5 sene önce ülke 75 sente muhtaçtı..Bütün bunlar insanları etkiliyordu, ancak başta görünmeyen sonra gittikçe anlaşılan bir durum yaşanmaya başlandı: Yeni fakat virüs birileri türemiş-iktidarı sarmış, bu bollukta yağma peşindeydiler, iktidara omuz vermenin kaymağını sömürüyorlardı..sömürdüler, sömürdüler, doymadılar hayali ihracatlara başladılar, işte burada sırrı faş edilenler rezil oldu-olular mı acaba, fakat diğer yüzsüzler -ki çoğu denebilir-Üsküdar’ı geçmişti..Bu durum toplumda yeni bir dejenerasyon yarattı: 70’lerde siyasi dejenerasyon, 80’lerde yemeci-yağmacı dejenerasyon 2000’lerdeki teknolojik dejenerasyon eşittir ahlaki dejenerasyon olarak mahsul verdi. Tabii o günlerin basını bugünün medyası Özal’ın güçlü iç manevi yapısından dolayı onu benimsememiş, rahatsız ediyor, özel-aile hayatını merceğe alıyor, olmadı projektör tutuyor ve ortaya döküyordu..Ancak madeni bulmuştu: Özal’ın eşi kendisinin aksine kadınlar matinesi hanımıydı, akşamları papatya ekibiyle kulüpleri partileri takipten geri durmuyordu. Üç çocuktan küçük oğlan Efe ve Kız Zeynep’te hızlı yaşıyor, Zeynep kiminle evlenecek derken (bilmem ne orkestrasındaki) Davulcuya varıyordu.. Yani basın-bel altı vuruşlarla- onu gözden düşürmeye başlamıştı. Ancak Tonton Başbakanımız bunları bir kenara koyuyor, yokmuş diye davranıyor, işine odaklaşıyor ve her ay tek kanal-devlet televizyonunda yaptıklarını İcraatın İçinden programında anlatıyordu..

İlçeye dönersek; Akkuş’a ateşin-aksiyon bir kaymakam atanmıştı. Bir yıl sonrada Belediye seçimleri yapıldı. Emekli Öğretmen R.Ekrem GÖRGÜLÜ’de ANAP’tan seçimleri kazandı. O’da süratle görevine başlayınca 83-84’e kadar durağanlaşmış olan ilçe birden hareket kazandı. Artık hareket ve yükselme devri başlamıştı: Kaymakam bugünkü Adana Valisi Hüseyin Avni COŞ ’tu.Akkuş’un ilçe tarihinde daha önceden böyle faal bir kaymakamı olmuş mudur, bilmiyorum ancak son 30 senede herhalde ondan daha etkili bir kaymakam olmamıştır herhalde..Sanki Erol Başçavuş yerine bıyıklı bir kardeşini bırakmıştı. Yeni Kaymakam-Sivil Erol Başçavuş Hüseyin Avni kanına ve kabına sığmayan,s anki bu orta-küçük cüsse bana az geliyor diyen biriydi. Adeta vücudundan fırlayacak gibiydi. Bedeni ruhu geriden takip ediyordu. Şimdiki gibi öyle dairesinden evine gelip-giden bir adam değildi. Akşam oldu mu kahvelere gider, zaptiye gibi sokakları gezer, hem oturur hem kontroller yapar, yolda görürsünüz, Cuma’da Camide görürsünüz, okullarda her resmi dairede, Halk eğitimde, başka dairelerde köylerde her yerde Hüseyin Avni COŞ!..Adeta bu ilçede ben varım devlet var, demek istiyordu. Yeni bir makam arabası alınmıştı tam Akkuş işiydi ki halen durmakta olan ilk eli ayağı düzgün Toyota 4*4 Jeep’lerden biriydi. Aracı aktif kullanan H.A.Coş bununla daha çok köylere gidip geliyordu.

Ekrem Hoca’nın Başkanlığı deyince aklıma Belediye Otobüsleri gelir. Halen kullanılan iki Mercedes otobüs bugün miadını doldurmuş olsa da o yıllarda son model ve son derece popüler otobüslerdi. Bu inanılmaz bir şeydi, eski hantal Fiat yarım otobüslerden son model Mercedes’lere geçilmişti. O yarım Fiat otobüsler ki Ünye-Akkuş arasını tam 3.5 saatte aldığımızı hatırlarım, Tabii arıza otobüste değil yollardaydı, yol dediğimiz asfalt değil, satblize yani sertleştirilmiş toprak bir yoldu. Başkan Ekrem Hocamızın o iki efsane otobüsü sefere başlatma merasimi bugün gibi gözümün önündedir. Zannediyorum, kurbanlar kesilmiş-dualar edilmişti..Ekrem Hoca başka neler yapmıştı tam hatırlamıyorum ama sanki iyi çalıştığını-güzel şeyler yaptığını hatırlıyorum. Bir hareket vardı..Sonra 89’da CHP’den bir başka emekli öğretmen Kemal Hoca (Görgülü) geldi. Onunla 90’lara girdik. Ancak Kemal Hoca’da hızlı başladı, bugün halen kullanılan Büyük Kertil Su Arıtma Tesisleri, şimdiki Otogar-Öğretmenevi-Düğün Salonu binası yaptıklarının en başında gelenlerdi..

Ve Ordu Valisi Necati ÇATİNKAYA..(sonradan AKP Konya milletvekili) nasıl unutulurdu? Kim bilir Akkuşa kaç kez gelmişti..Onun özellikle birkaç yıl önce halen neden terk edildiğini bir türlü anlayamadığım PTT binasının açılışı yapılırken yaptığı konuşmada duygulanıp-ağlayışını unutamam..Tam vazifesine aşık, vatan-millete hizmet düşkünü bir bürokrat! Oda belki de Orduya gelen ne başarılı valilerdendi..PTT binasının açılışı dedik, Akkuş 80’lerin ikinci yarısında bir şantiye görünümü almıştı..Akkuşa ne yapıldı diyenler, o günleri görmeliydiler..Emniyet Müdürlüğü ve Akkuşa Polisin gelmesi, Jandarma Karakolu, Merkez İlkokulunun Fatih İlkokulu binasına dönüşümü, Devlet Hastanesi, PTT binası, Orüs İlkokulu (şimdiki Lise) ve Ünye-Niksar yolunun asfaltlanması..

Ve artık Akkuş yörenin bu çalışkan ANAP’lı mebusunu öğrenmişti: Şükrü YÜRÜR..

Küresel ısınma yoktu henüz, 90’larda başladı, o (gerçek) hikaye…2000’lerde etkisini tam gösterdi, işte 2010’lar kış-mış yok, yaz gibi havalar….Oysa o yıllarda Eylül’de havalar soğur, Ekim de ilk kar düşer, Kasımda her taraf kar ve artık dona (ayaza) çeker, kar en az bir buçuk metreyi bulur ve taa ki Mart sonuna kadar erime erimezdi..Ve kar o beyaz gökyüzü pamuğu o her bir tanesini bir meleğin indirdiği mübarek nihayet yağar-yerleşir ve Akkuş gerçekten AK bir belde olurdu. Sonra bir kar bir kar daha..Alttaki kar buz olmuş, katmanlaşmıştır. Akkuş’un içindeki ana cadde de esnaflar her kar yağmasında elde kürek, kar temizliği..bıkmadan her gün! Birde bakıyorsun bazen yol boyu duvar gibi set gibi kürtük!..Güzeldi ama, hiç de şikayetçi değildik. Şikayetçi olanlar ise dışarıdan gelen memur ve öğretmenlerdi..Onlardan bazıları sızlansalar da çoğu alışırdı duruma..Hatta espri konusu olurdu, misal İnkılap Tarihi dersinde bir arkadaşımız ‘’hocam, Milli Mücadele yıllarında neden Akkuş işgal edilmemiş? Hocadan cevap: Oğlum, Akkuşa kışın geçen düşman kuvvetleri, Akkuş kar altında olduğundan Akkuşu görememiş, evlerin üstünden geçip gitmişler!’’…tabii böyle bir şey yok!.Biz yerli halk ise razıyızdır bu güzel kadere..Zira her hanede ortalama 5 ton odun hazırdır, sobalar gürül gürül yanar, akşam olunca karapancarın envai çeşidi yemekler, turşular, sonra çay yapılırsa (ki sanki her akşam çay içme alışkanlığı yoktu, bazen olurdu, mesela misafir gelince) değme keyfe..Ancak kışları bol patates yediğimizi hatırlarım, o soğuklara en yakışan nimetlerden biri..Tabii kuzinenin ya altında ya üstünde, bazen de fasulyeli yemeği…Hiçbir eski Akkuşu bu yöresel yemeklere yemek demezdi; Patates çorbası, Pancar çorbası..Bu arada ilçeye bazı Cumartesiler balık düşer-ki üçten fazla çeşit olmaz başta Derya kuzusu ve bölgemizin asla vazgeçemeyeceği kış balığı HAMSİ, sonra tavuk etli mübarek balık MEZGİT ve sert ancak lezzetli İSTAVRİT! Hamsiyi çok severdik amma ya kokusu, evden çıkmazdı iki gün..Dar gelirli komşularımızdan bir hanenin evinden sanki kış boyunca Hamsi kokusunun gitmediğini hatırlıyorum..Bu arada mevsim hesabı olmadan arada bir pazara düşen Milli balığımız TİFİ BALIĞInı da unutmayalım. Kılçık ne biçim, lezzet de o biçim!

Tabii bu arada tek kanalda haftada iki kez çizgi film, iki kez yerli yabancı filmi bekleme sabrı..Elektrikler sürpriz yapmazsa, yapmasın diye ümitle beklemeler. Dışarıda bazen rüzgarın o ıslık çalarak korkuyla beraber gönderdiği soğuklar!..Bu Akkuşu hangi akıllı gelmiş de bu dağın başına kurmuş? Mesela, Tifiye neden kurmamışlar? Ee tabii yataklarda nerde öyle çocuklar için tek yatmak, çocuklar ikişer ikişer yatacak, birbirini ısıtacak! Neyse ilk gençliğimie adım atınca tek yatağı alıyoruz. Donuyorsun, oda buz gibi..Ve sabah! Erkenden kalkmak-o sıcak yataktan çıkmak ne büyük zulüm? Sonra kahvaltı sonrası doğru okula, sınıflarda kalorifer yok, soba daha yeni yanmış, okula kadar ellerimiz buz tutmuş, dize kadar kar içindeyiz, kaymadan-düşmeden gelmemiz mucize..Ancak okul var, insan var, muhabbet var, akşamki filmi anlat, ilçede ne olmuş yorumlar-duyumlar..

Okul dışı zamanlar inanın iple çekilirdi o kışlarda..Zira kar bir güzellik, çok fırsatlar sunuyor: Kızakla kaymak müthiş zevk, ya futbol oynamak? O karlı beyaz zemin bizim için bembeyaz bir doğal halı saha demekti..Birde kırmızı adi bir plastik top buldunuz mu, sizden daha mutlu bir çocuk yada genç olamazdı..Halen o karda maçın zevkini alamam hiçbir sahadan!.Üçer beşer kişi takım olur ve başlardık! Artık biz biz değildik, kimimiz Tanju, kimi Rıdvan, kimi Büyük Savaş, kimi İskender kimi Koveçeviç!..Her çalım büyük bir zevk, her gol müthiş sevinçti..Bunları anlamak için çocuk olmak ve o zamana uzanmak lazımdır!..Bu arada 85 sonrası büyükler düşüşte, özellikle FB ve TS!..Popüler Anadolu takımı dibimizdeki Samsunspor!..İki üçüncülük, bir dördüncülük, iki kez orda gol kralı olan Tanju, kıvırcık uzun saçlı bıyıklı Büyük Savaşlar, Orhanlar, Muzafferler, Kaleci Fatihler falan..Bu arada Orduspor 1.Lige 25 seneliğine ara veriyor. Orduspora dair tek hatırladığım halamların evinde 1982-83 sezonu posterinin duvarda asılı olması..Tabii Akkuş’ta az da olsa Samsunsporluların türediğini görüyoruz: Bunlardan biride bendeniz!.İlk tuttuğum takım! Fakat üç seneliğine..Bu arada GS Alman ekolüne geçiyor, Derwalleri Mustafa Denizli yanında çırak, sonra o derken 13 sene sonra 87’de, 88’de şampiyon ve Cim-Bom’un Avrupa’da ayak sesleri, Beşiktaş Milne ile İngiliz modeline geçmiş ve altyapıdan birbirini tanıyan yetenekli gençleriyle kolej takımı gibi istikrarlı, uzun vadeli yapılanma ve meyveleri: O kadro 3 yıl üst üste 89 sonrası şampiyon! FB 89’da 1 yıllığına hayata dönüyor ve o sene rekorları kırarak 103 golle şampiyon, Sırp Veselinoviç hoca, model tabii Yugoslav!..ancak sistem yıldızlara dayalı, tabii Avrupa da başarı yok! Ertesi sene durum yine arabesk..

Bahadır KAYIM

 

OKUMA 657

 

bayıldım okurken elinize sağlık yüreğinize sağlık..
yazar ayhan kartlı , 01 Mart, 2013
o yılların akkuşunun mükemmel tarifi.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Related Articles

5 YORUMLAR

  1. Kasap yasardı dsp nin baskani bende onun torunuyum o kar kiyamet odun satarak gecindirirdi dedem bizi 77 den 95 e akkustaydım bende çok güzel yazmışsınız ellerinizle sağlık gözlerim dolarak okudum…

  2. Bahadır bey gercekden meseleye vakıf olarak bizi cocuklugumuza götürdün ya ne kadar tesekkur etsem azdır yinede Tesekkürler sağ olun var olun bizim gibi cocuklugunun bir kısmını Akkuş da bırakıp gurbet ellere gidenlere bir nebzede olsa teselli vermeyi başardınız.tespitlerin mukemmeldi .

  3. sevgili kardeşim. ilgi duymayan var mıdır böyle konulara, bilmiyorum ama, bana sorarsanız bu kitaplık bir mesele. çok güzel yazmışsınız. 80’lerin 2. yarısını ben de Akkuş’ta geçirdim. 85-89 arası İmam-Hatip Lisesi’nde görev yaptım. Hattâ, bu bağlamda dün Akkuş’taydım. Yazınızı okumam da bu vesîleyle oldu. Acabâ, dünkü Eğitimcilerin Vefâ Buluşması haber olmuş mu diye bakarken sizin yazınız dikkâtimi çekti. Yazınızla gurur ve sürur duydum. Olayları çok güzel tasvir edip özetlemişsiniz. Biraz daha genişletip resimlerle de desteklediğinizde rahatlıkla kitap olur. Hem olmalı da. Bakınız, Zeki Ordu bey’in Yeşil Kalem yazısı da küçük bir olayı bir fıkra ya da denemeye dönüştürmüş. Mini minnaacık, sevimli bir yazı olmuş. Bu konular ilgi uyandırıyor. Siz de iyi bir gözlemci görünüyorsunuz. Bence bu mevzûyu biraz daha genişletip kitaplaştırın.
    Kitaplaştırın deyince, dün Akkuş’ta tevâfuk ettiğim Aydın ALTUN isimli öğrencim de bir kitap yazmış, müsveddesini elime tutuşturdu. Eşiyle birlikte pazara çıkmışlardı. O da öğrencimiz. Görüşmeden ve samîmî ilgilerinden çok memnun oldum. Kitabı takdim ederken bir de demesin mi, Hocam size özendik. Sağolsunlar. İyi ki Akkuş’ta görev yapmışım dedim kendi kendime.
    Sevgili kardeşim. Sözü uzatmayayım. Sizleri tebrik ediyor, biraz daha özenildiğinde çok güzel sonuçların elde edileceğini söylüyor, bunun gerekli olduğuna dâir düşüncelerimi de iletiyor, başaracağınıza inançla berâber, selâm, sevgi ve saygılarımı iletiyorum ves’selâm….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar