30 Nisan 2024 Sal

SEKSENLERİN AKKUŞU-3

Akkuş dağları menekşe,Ordu dağları menekşe ve Orduspor da Mor Menekşeler değil mi?

                                  SEKSENLERİN AKKUŞU –III (Uzunca hatıralar)

    Bütün bu durmak bilmeyen icraatların perde arkasındaki siyasetçi işte bu adamdı..Şükrü YÜRÜR, kendisinden sonra gelen hiçbir Akkuş-Ünye seçim bölgesi vekilinin yapamadığı belki de yapamıyacağı ölçüde icraatlarını sıralayıp-siyasetten ayrılmıştır. Önceki bölümde saydıklarımız, ilk anda aklımıza gelenlerdi…kimbilir daha neler yaptırmıştı bu dağlık ilçeye..Ya Ünye’ye yaptığı hizmetler? Ünye Limanı-Ünye Havaalanı falan derken –ki düşünün il merkezi Ordu’da havaalanı da-liman da (halen) yok, Ünye de ise ikisi de var-bunun anlamı Ünye’yi il yapmaktır ve de yaptı – Şükrü YÜRÜR!..Bir gece Ünye meydanında davullar zurnalar çalındı, ancak muhtemelen Fatsa’nın itirazı üzerine ertesi gün karar geri çekildi..Yani sadece Akkuşa değil, hatta sadece Ünye’ye değil, Orduya hizmet etmiştir,mesela bugün Ordu’nun 18 ilçesi var ise bunun zannediyorum 8’ini Şükrü YÜRÜR ilçe yapmıştır..Yani batıdan başlarsak Çaybaşı-İkizce-Kabataş-Çatalpınar-Çamaş-Gürgentepe-Kabadüz-Gülyalı ilçeleri, hepsi ORDU’ya birer ANAP-Şükrü YÜRÜR dönemi armağanıdır. Burada Tekkiraz hakkında bir paragraf açmak lazım: Ünye-Akkuş karayolu üzerinde özellikle bilmeyen herkesin Tekkiraz dikkatini çeker; böyle yol üstünde ilçeymiş gibi durur, konumu-duruşu iyidir ve eh çapı da fena değildir, ancak beldedir.! (şimdi köy hatta mahalle oldu) Fakat o zamanlar bugün bu saydığımız çok ilçeden daha ileriydi..ancak gel-gör ki siyaset yüzünden Tekkiraz ilçe olma fırsatını tepti-hatta tekmeledi..(Tekkiraz o dönemler şimdinin Demokrat Parti’si eskinin DYP’si ağırlıklı olup, bu görüşte güçlü bir Gürcü kökenli aile tarafından Belediyesi elindeydi ve sırf muhalefet için-ANAP elinden ilçe olmamak için, ilçe teklifini reddetti,Şükrü YÜRÜR burada yaptığı mitingde hakarete uğradı-Bu olaydan sonra; Pelitliyatağı ilçe yaparım Tekkirazı ilçe yapmam dediği söylenir) Fakat bu yazı kenarda beklerken bildiğiniz üzere, Ordu Büyükşehir oldu, fakat ilçe olmayı bekleyen 6 belde içinde sayılan Tekkiraz (biri de bizim Salman) yine ilçe olamadı. Bu siyasetin garip bir cilvesiydi..Tekkiraz bunun ufak ama etkili şefkat tokadını yedi; yani 25 senedir ilçe olabilecekken (çok da güzel olurdu) olamamış-belki de hiç olamayacak olarak bedelini ödemeye devam etmektedir.

 İşte böyle bir faal-üretken, Ünye için Akkuş için Ordu için çok şeyler yapmış bir siyasetçiydi Şükrü YÜRÜR..Bu özelliğiyle diyebiliriz ki 80’lerin Akkuş’unun Ünye’sinin hatta Ordu’sunun en önemli siyasetçisi odur,kesinlikle..Köylere yaptığı-yapmaya çalıştıkları da yabana atılacak değildir:Akkuş köyleri için Şekerpancarı ekimi, Halıcılık kursları-tezgahları, yüksek yer-yayla yer,buranın güçlü çocukları var diye güreşçi yetiştirmeye çalışması-Karakucak güreşleri aklıma gelenler..Hele 1986-87 yıllarında Ünye-Akkuş-Niksar yol çalışmalarını unutmak mümkün mü? Şükrü YÜRÜR’ün bu yöreye en büyük hediyesidir!..10 seneyi geçen ve halen yapılıyor-yapılacak denilen ancak halihazırda kullandığımız yol onun eseridir..Bugün stablize olmayan ve eskiye göre daha geniş virajlı-asfalt bir yolda gitmiyorsanız, Ünye’den Akkuş’a 3-4 saatte gitmiyorsanız 75 dakikada varıyorsanız Şükrü Beyi unutmak-anmamak mümkün mü? Tabi diyeceksiniz Akkuş kamuoyu buna nasıl tepki veriyordu: Her gelişi bir olaydı, nerdeyse miting gibi kalabalıktı..Tek cümle haber:Akkuş’a Şükrü YÜRÜR gelmiş!..Fakat 1991’de Sanayi ve Ticaret Bakanlığından alınınca-Partinin başına mikrofon yutmuş kalın sesli-Liberal-Rizeli-güya modern görünümlü Mesut Yılmaz gelip, partideki Milliyetçi-Muhafazakar insanları tasfiye edince gittikçe eriyen ANAP’ın  da ve hiç hak etmediği halde Şükrü’ YÜRÜR’ün de yıldızı sönmeye-ilgi azalmaya başladı..Ancak son tahlilde bana göre son 50 yılın halen de en başarılı Ordu-Ünye-Akkuş siyasetçisi Şükrü YÜRÜR’dür.!

 80’li yılların ikinci ayrısında bütün ülke gibi Akkuş’ta da ortama bir neşe gelmeye başlamıştı..Köylü neşeliydi,sattığı para ediyor, bakıyorsunuz bazı köyler işte (Damız) Ceyhanlı tarafları fasulyesi ile Pazar iniyor rağbet görüyor, Karaçal beyaz patatesi ile, Tifi Mercimeği ile Mahlepi ile, Salman tarafı Fındığı ile, bazı köyle Ceviz

  Eğmeli Kızak!..Çocukluğumun ve ilk gençliğimin evimizdeki en büyük kış eğlencesi..Babam nerde yaptırmış-kime yaptırmış-kaça almış hiç bilmezdik ancak şöyle bir şey düşünün: İki koca ağaç odun kayak üzerinde koca bir oturma yeri ve sağında solunda fındık dalından tutma yerleri..gerisi gürgen ağacı.. Hey Allahım,ne keyifti o! Taşlıdere’nin dibindeydi evimiz… (tabii kira) karşımız da Mustafa amcanın (Rahmetli Karakelle) koca bayırı..o çocukluğumun asude bahçesi..halen Akkuşa geldiğimde ilk dolaştığım yerlerden biridir..benim için Taksim Gezi Parkından daha kıymetli daha anlamlı..ortasında o (Çörtük) Armut ağacı..nasılda yakışmış oraya..çıkardık yamanın üstüne, binerdik dört birader kızağa, sal gitsin yola doğru..adrenal-sevinç ve mutluluk o biçim!.. Eğmeli Kızak 80’lerde Akkuş çocuklarının en büyük kış eğlencesi-büyüklerin en pratik taşıma vasıtasıdır!

   Nihayet Nisan başında ılıman rüzgarlar ve havaların ısınmasıyla karlar erir, bu sefer dereler gürül gürül coşar, bayırlardan  taşlardan su akar-sızar, sonra hava açar ve menekşeler çıkardı..Akkuş dağları menekşe,Ordu dağları menekşe ve Orduspor da Mor Menekşeler değil mi?

  Kışın ayrı bir tadı-baharın ayrı-kısa ancak her günü bir ömür yazın ayrı bir tadı ve yine güzün ayrı bir tadı vardı..Kış beyaz-bahar mor ve yeşil-yaz mavi masmavi-güz sarı sapsarıydı..Arada bir ahh o yaz günleri,yayla olmaya mahsus çise-sis ve soğuk,akşam soba yakmak..Ne de olsa Sis Dağındaki Kasaba!..Akkuşlu kömür nedir bilmezdi, herkes odun yakardı.Taa yazdan herkes usul usul kış odununu tedarik eder, zahmeti sevmeyen az parası olanlar köylüden siter siter yada orman işletmeden metre metre  odun alır, yada fabrikadan kabuk-talaş alırdı..Ancak bizim aile gibi hesap listesi uzun olanlar ise yazdan itibaren ormanların yolunu tutar,yaşlı ve kuruyan dalların, kütüklerin keşfine çıkardı..Güz mevsimi gelince ormana gitme sıklaşır, küçük-büyük el arabasıyla odun çekilirdi..Tabii yazdan da mahrum kalmazdık, gerçi kimi aileler zaten kasaba olan bu ilçede (yüzden fazla ahır vardı-inekler sokaktan geçerdi) hayvanı olanlardansa çocukları hayvanlarını gütmeye gönderirler, kimi köylerine gönderir, kimi ise bir esnafın yanına verirdi..ancak hayvanı olmayan-çocuktan iş de pek beklemeyen ailelerin çocukları yazları  güya özgür olacaklarını sanarken bir hafta geçmeden yaz Kur’an kursları başlardı..Fakat okul gibi değil, disiplin daha gevşek fakat her şey hocaya bağlı,hoca sempatikse-ılıman ve bir de arada oyuna müsaade ediyorsa hem dini bilgileri öğrenir-Kur’ana geçer hem de dinimizi severdik..Arada falakacı hoca tiplerini de görmedik değil,bereket istisna kalmış ki dinden bizi soğutmamış..Tabii çocuğuz, Camide olsa arada oyun ve ufak kavga,gürültü eksik olmazdı..Tabii Akkuş’ta o zaman iki Camii var ve biz adı gibi eski halen şimdiki yerindeki (şimdiki de gayet hoş-tarihi camii havası var) fakat o yanan ahşap-eski Camiimizdeydik..Hey gidi yıllar! Kimler yoktu ki o hatıraların içinde..Bir ay sonra tamamen özgürüz..asıl tatil şimdi başlıyor! Fakat üç beş arkadaş lazım, artık birgün ormanlardayız, fakat burada dört yön var: Eğer, İmam-Hatipten Taşlıdere tarafında iseniz Kertil istikmetinde ormanlara, Gedikli ve şimdiki tekstil tarafındaysanız Argan altı ormanlara, Çaldere tarafındaysanız Tekkegöğsü tepesi,Çaldere tarafı Goncabelen ormanlarına, Aşağı yolun altındaysanız yani Culbanlıktan Dağyazıya kadar yolun altındaysanız Taşmalan tarafı ormanlarına doğru giderdiniz. Aslında Kur’an kursundan sonra yazı iyi değerlendirdiğinizi düşünür, şimdi gerçek tatil derdiniz..Tabii (mal) hayvan gütme meseleniz yoksa..! Argan yaylası, Taşmalan tarafında orman içi, Goncabelen ve Domuzkeli tarafları, Büyük Kertil tarafları sizindir artık!

   Çocukluğumun (erkekler için tabii) en muteber oyunları çember, pıtık, bombili, saklambaç, lastik yada bilyalı araba ile oyun ve ok atma-kılıç idi..Ben hepsini severdim ancak benim için yay yapmak-ok atmak en başta gelen oyunlardı..Acaba Akkuşta o yıllardaki her akranımız bu eğlencemizden haberi var mıydı bilmiyorum ancak şöyle tarif edeyim: Ne dalından yapıyorsak sağlam fakat esnek bir dalı eğiyor ve sağlam bir ipi iki uçtan bağlıyordunuz, sonrası ince beş-on tane küçük dal lazımdı..İşte sizin artık bir ok ve yayınız vardı..Bu yayınızı aşırı germeden atacağınız ok tam yüz metre mesafeye ulaşır, kah diktiğiniz hedeflere  kah ormana kah da gökte uçan kargalara ok yağdırırdınız.. Tabii kılıç yapmayı unutmayalım, lazım olan sadece uzun bir çıta ile kısa bir çıtayı sap yerinden birleştirmek, ucunu sivriltmekti..Sonra ver elini ikili (tabii oyun) düellosu..Ne zevkli oyunlardı, sanki Osmanlı, Selçuklu zamanlarındaydık ve ateşli değil o zamanın delici-kesici silahlarını küçükten öğreniyorduk. Her birimiz birer obanın, boyun, aşiretin talim yapan çocuklarıydık.

  Çember ise bir-iki metre inşaat çubuk demirinden körükçülerin (demir doğramacıarın) yaptığı güzel bir oyun aracıydı..çubuk tarafını tutup,peşinden koşmak-onu döndürmek harikaydı. Pıtık küçük cam bilyelerle oynadığımız oyundu.İyi atışçı arkadaşları hayranlıkla-gıbtayla izlerdik, ancak kaçınırdık onlarla oynamaya zira kaybettiğinizde bilyeler (pıtıklar) onundu.Sonra o yıllarda çocukların-birçok gençlerin ve köylülerin giydiği gara lastiğin eskiyen tabanından teker yapar ve ahşaptan yapılan kamyona teker olarak eklerdiniz, işte size organik bir oyun aracı.! Bugün hangi kamyon böyle bir el emeğinin ürünüdür? Tabii kullanılmış bilyalardan teker eklenmiş kamyonları unutmayalım..Birincisi sürmek, ikincisi binmek içindi..Ancak gürültüsü dünyaları alırdı..

  İlginçtir, o yıllarda Akkuş çocuklarının birçoğunun –bendeniz dahil- yolu pazarda hafta günleri ya su satmak, ya sabahtan soğan kabuğu ile haşlanmış yumurta satmak yada limonata satmaktan geçmiştir..Akkuş gibi yerde suyu insanlar neden alırdı acaba? Hele bir zamanlar hayvan pazarının Argan altındaki su deposunun yanında olduğunu hatırlarsak ilginçlik daha iyi anlaşılır sanırım! Ancak yumurtalar enfes olurdu, zira hepsi köy yumurtasıydı, hele soğan kabuğu ile altın sarısı olurdu. Tabii bütün bunların ötesinde hafta boyu kırık dökük yada basit boya sandığı ile ayakkabı boyayan arkadaşlarımızı  hariç tutarım..

  Evet Akkuşta çocuk parkı yoktu, salıncak bile hayaldi bizim için!..Salıncak denilen şey, koca bir gürgen yada meyva ağacının dalına bir kolan atmak, sonra onu ucundan bağlamak ve üstüne minder koyup sallanmaktı.Fakat hiç de rahat değildi..zaten her yer orman, yayla..yeşil alan sorunu yok,her doğal parktı bizim için, kısaca özgürlük ne menem bir şeyse biz özgürdük her halde..Şimdinin beton yığınları arasında yaşayan çocuklarımız için hayal yada farklı bir şey.. 

 Bahadır KAYIM

 

Related Articles

1 Yorum

  1. merhaba öncelikle size teşekkür ederim bize çocukluğumuzu hatırlattığınız için, benimde çocukluğum AKKUŞ merkezde geçti şimdi ise sadece hayal İSTANBUL’DA beton yığınlarının arasında gençliğimizi çürütüyoruz ama mecburuz ekmek burda .

yıldıray aksu için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar