10 Ekim 2024 Per

SAFA GELDİN, YA ŞEHR-İ RAMAZAN!

 Geldin  yine ey Onbir Ayın Sultanı

Active Image

 

     SAFA   GELDİN, YA   ŞEHR-İ   RAMAZAN!

      Geldin  yine ey Onbir Ayın Sultanı diyelim.Zira onun geldiği öyle belli ki;11 asırdır Müslüman olan bu  milletin sinesinden bu asırlar üstü inancı çıkarmaya hiçbir güç yetmediği gibi, şu günlerde onun getirdiği manevi iklimi de,onun günlük hayatın üzerindeki ağırlığını da kim inkar edebilir,onu kim yok sayabilir?
 
     Şu Bilgi çağında;elinde bilgisayar-internet dalmış gitmiş,onca iş,telaş,koşuşturmaca arasında,onlarca gündemin,futbolun,siyasetin arasında bu güzelim ay görüyorsunuz nasıl ruhlara işliyor,nasıl o mübarek ay siz ne kadar dünyanın bitmez gailelerine dalsanız da,bazen hayrı-hasenatı unutsanız da işte ben geldim,işte gece benim-işte gündüz benim,istediğiniz kadar kirlenin,günaha da dalsanız,arafta da kalsanız,ibadeti de unutsanız,bak bir ay haneye misafirim,sokağa misafirim,işinize misafirim diyor,demekle kalmıyor kendini oruç tutana da tutmayana da hissettiriyor!
 
     Şu İslam’a 10 asır bayraktarlık yapılmış bir Millet’e, inancını unutturmak adına,şu talihsiz 20.Asırda içten ve dıştan onca tazyik,zorlama ve dejenerasyon uygulansa da; bu mazisi Aziz Milletin torunlarına  ne inancı unutturulmuş,ne de o muhteşem Ramazan ayının asude ikliminden uzak kalmak bahtsızlığı yaşatılabilmiştir.Zira ona son asrın manevi kahramanları izin vermemişler,bu son asrın zifiri akan,toplumları felc etmiş materyalizm,sosyalizm gibi akıntılarına vücutlarını ortaya koyarak adeta bir sedd-i manevi olmuşlardır;olmuşlardır zira biz bunu bugün ne kadar anlıyoruz(hafıza-i beşer,nisyanla maluldür=insanoğlu zihnen unutkandır!),belki anlamıyoruz,anlamak isteyenler Komünizm’den çıkmış,Türki Cumhuriyetlerdeki manevi hale baksınlar!
 
     Bizim de Ramazanların tadını almamız 13 yaşına kadar hiç dışına çıkmadığımız Akkuşumuz’da olmuştur.Ramazanla ilgili hatıralarım çocukluğumun haziran yazına gelen Ramazan aylarında başlar!Hatırladığım ilk orucum bir günlük ve Ramazan’ın sonlarına doğrudur;o uzun gün hiç bitmek bilmemişti,gün sıcak ve uzundu,İlkokuldaydım ve susuzluk boğazımı kurutmuştu,iftarı ilan eden akşam ezanı kurtuluşumun habercisiydi.Sonra Ramazan oruçlarına öyle birden değil de,kademeli geçişler yaptık.Bu arada arkadaşlarım çoktan tam tutmaya başlamıştı,hatta öyle ki; bir gün (Ortaokulun başındayım),bir Fen dersinde deney olarak yumurta pişirilmişti,Öğretmenimiz ‘bu yumurta israf olmasın,biri yesin’ deyince çoğu oruçlu olduğundan olmayanlarda benim gibi sindiğinden ses çıkmayınca ,şimdi Akkuş’ta önemli bir esnaf olan arkadaşım,’Hocam yumurtayı Bahadır yesin,çünkü o oruçlu değil!’deyince utancımdan o biçim olmuştum o arkadaş  gülerken.. tabii o yumurtayı da yemedim..
 
     Akkuş Ramazanı sade bir Anadolu şehri nasıl yaşarsa öyle yaşamıştır. Ramazan gelmeden ki bu adet Akkuş’ta ve birçok yerde halen sürmektedir,Yoka dediğimiz Yufkalar açılır,Köy(hamur) makarnası açılır,mahallerde dört-beş kadını ateş yakmış,sac başında görürdünüz.Ramazan kendini belli ederdi;İftar devetleri, o zaman şimdikinden farklı yerlerdeki üç fırından akşamüstü çıkan pide hele yumurtalısının  kokusu ortalığa yayılırdı,ancak o zamanlar birçok aile evde kuzinelerde ekmek yaptığından işin doğrusu çok da pide satılmazdı,ama çok iyi pide ustaları vardı.Ezan okunup,iftar olunca etrafı bir başka maneviyat sarar,sokaklar sessizliğe gömülürdü. .Tabii teravihlerde de hatırı sayılır kalabalıklar olurdu, tabiî ki biz de bazen gider arka saflarda namaza dururduk,ancak namazı tamamlayamadan gülüşür,şakalaşır derken cemaat rahatsız olunca kaçardık! Sahur başka alemdi,davulcular çok iyi bilirim,bundan 20 yıl önce mani söyleyerek davul çalarlardı.Tabii bunlar ‘daha siz çocuksunuz’ diyecek büyüklerin hatıraları yanında çok sönük kalır,neyleyeyim bizimki de buydu!Rahmetli dedem;kendi gençliğinde(40’lar)Köyde imam-ezan-hoparlör olmadığından,Güneş’in batması ve Ay’ın durumuna göre iftarı anlıyorduk diye anlatırdı..
 
    Tabii bayram çok sevinçli idi,ve aklımda kalan Ramazan değil de Şeker Bayramı denildiği idi.Demek ki  bir dönem geçici olarak Bayramın adı böyle gitti.Bayramdan önce fitreler verilir,ev baklavaları açılır, bayrama hazır olunurdu!Hatta gelenlere ikram yanında baklava açamamış olanlara da bir tabak baklava verilirdi.Biz de çocuklar olarak başlardık, Kasım Bakkal amcanın oradan(halen Bakkal’dır),hastane boğazına kadar esnafı dolaşır,el öper ve şeker toplardık!
 
    Şimdi eski Ramazanlar şöyleydi,böyleydi diyecek kadar yaşımız yok!Onu diyecek kişilerin yaşı şöyle 70-80 olması lazım!Fakat şu var,aslında şimdiki Ramazanlar daha güzel,çünkü her yerden bilgi ve ilgi akıyor,kanallarda,etrafta bir sürü bilgilendiren ve eğlendiren programlar sunuluyor,insanlar daha şuurlu,daha saygılı..İftar davetleri daha fazla,iftar çadırları yaygınlaştı,fakire-fukaraya yardım daha çok ve profesyonel.Fakat özellikle İstanbul’da Sultanahmet başta olmak üzere Ramazan meydanı diye etrafı sucuk,döner kokusuna büründüren suni-banal uygulamalar var,aslında hoş değil..
 
    Zira ramazan sadeliktir,açlık ki açlık değil,diğer zamanların açlığına benzemez;insanı konuşturmayan,düşündüren ve iç dünyasıyla karşı karşıya bırakan bir     sadelik!.Düşünme,hesaplaşma ve uhrevilik..Bir Camii avlusu ya da bir parkta yüz tane adamın bir laf etmemesi,sükut içinde dalmış-gitmiş hayali dağılmış belki iftarı bekleyen insanlar.İşte Ramazan belki de bu olsa gerek!..
 
    Bahadır KAYIM
 

 

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar