19 Nisan 2024 Cum

Gürcistan Savaşı Gerçeği

Uluslararası İlişkiler Konusunda Uzman Olan Sitemiz İstanbul Muhabiri Tahsin ÇAYIROĞLU’nun Yazısı

TÜRKİYE’NİN KUZEY DOĞUSUNDAKİ SAVAŞ: GÜRCİSTAN

1990’lar ile SSCB’nin dağılması ile dünyada bir manada belirgin olan uluslararası sistem genel olarak birkaç şekilde özetlenebilir: 

Sample Image1)Önce iki kutuplu hakim sistemden biri olan Komünist blok çöktü. Sorunsuz bir çözülme gibi görülen bu süreç sonrasında çok sayıda yeni devlet uluslararası sisteme dahil oldu. Liberal sistemin koruyuculuğunu üstlenen ABD başat güç olarak yerini aldı ancak komünist blokun değili olması bağlamında ABD’nin ve ardılı NATO’nun yeri de sorgulanır oldu.

2)Bu kaostik durumun özgür havasından yaralanmak isteyenler de oldu tabii! Mesela Avrupa Topluluğu, ABD karşısında kendini daha rahat hissetti ve bunun yansıması olarak topluluk 1998 yılında Avrupa Birliği’ne dönüştü. Ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ile kendi özel ordusunu kurma yolunda atılımlar attı. Aynı zamanda Doğu’dan gelen tehdidin ortadan kalması ile Türkiye’nin önemi azaldı ve Avrupa yolunda Türkiye’nin yeri sorgulanır oldu.

Öte yandan Yugoslavya parçalanarak iç savaşa sürüklendi. Bunu Bosna-Hersek’te Müslümanların Sırplar tarafından soykırımı izledi. Irak, tarihsel manada kendi topraklarının parçası saydığı petrol zengini Kuveyt’i işgal etti.

Türkiye de ise Turanî politikalar esmeye başladı. Hem Körfez Savaşı dolayısıyla Kuzey Irak’ın ilhakından söz eden söylemlerin yanında SSCB’nin parçalanması ile Türk devletlerinin ortaya çıkmasından dolayı ‘’Adriyatik’ten Çin Seddi’ne’’ kadar Türk Dünyası Birliği söylemleri siyasetçilerin ağızlarından düşmez oldu.

Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Almanya Birliği sağlandı.

3)Kapitalizm’in değili olan Sosyalist ekonominin iflası ile hatta Çin’i dahi içine alan Küresel Ekonomi dalgası dünyaya hakim oldu. Zincirlerinden kurtulan Kapitalizm içinde yeni siyasi söylemlerle sınırları, devletleri ve milletleri hedef aldı.

4)Bu olguların sonrasında:

a)Rusya Federasyonu içinde politika değişiklikleri oldu. Rusya’nın başına geçen Putin merkezi sistemi güçlendirerek askeri ve ekonomik politikalara ağırlık verdi. Rusya’yı tekrar başat güç yapmak için politikalar geliştirdi.

b)Körfez Savaşı ile Irak parçalanma sürecine girdi ve 2003 yılında ise fiilen üçe ayrıldı. Özellikle kuzeydeki Kürt yönetimi Türkiye açısından önem arz etmektedir. Bölgede Kürt Devleti’nin kurulması, Musul ve Kerkük’ün konumları Türkiye tarafında kaygı yaratmaktadır. Öte yandan PKK terör örgütü Irak’ın kuzeyinde konuşlanmış olması başka bir sorundur. Türkiye’nin bölge üzerine yönelik strateji ve politikasının olmaması Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Bölgeye yönelik ABD ve Türkiye’nin politikalarının çatıştığı gözlemlendi.

b)Körfez Savaşı ile, ABD başat rolünü muhafaza etmek ve çıkarlarını sürdürmek için yeni söylemler geliştirdi. Yeni Dünya Düzeni ve Büyük Ortadoğu Projeleri ile bölgenin uzun süre başının ağrıyacağının sinyalleri verildi. Burada Türkiye açısından da ciddi problemlerin olacağı izlenimini edinebiliriz.  

c)Adriyatik’ten Çin Seddi’ne söyleminin Enver Paşacılık olduğu 90’ları sonuna doğru anlaşıldı. Türkiye’nin zayıf ve kırılgan ekonomisi ile teknolojik ve siyasi güçsüzlüğü bunun hayalden öte olmadığını gösterdi. Bunun dışında askeri, ekonomik küçük anlaşmalar ve bazı kültürel faaliyetler dışında başka bir ilerleme sağlanamadı. Türkiye, Kafkasya ve Türkistan’a yönelik politikalarında ABD’nin peşine takılmaktan ileri gidemedi. Bu politikalar doğrultusunda petrol ve doğalgaz boru projeleri üzerine yoğunlaştı. Bu konuya aşağıda değineceğiz

d)ABD’nin yeni politikaları doğrultusunda yeni tehdit unsurları biçimlendirildi. Radikal İslami unsurlara karşı savaş başlatıldı. 11 Eylül Sendromu ile Afganistan işgal edildi. Bu aynı zamanda Rusya ve Çin’e yönelik yeni gelişmelerin olduğu izlemini vermektedir.

e)Eski Doğu Bloku ülkeleri ile AB, ABD yakınlaşması ve hatta birçoğunun NATO’ya alınması bir de buna SSCB’den ayrılan cumhuriyetlerin de eklenmesi Rusya tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Özellikle Çek ve Polonya’ya NATO füze sistemlerinin yerleştirilmesi ve yine Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliği görüşmeleri Rusya’nın arka bahçesinde tehlikeli oyunların olacağını göstermektedir. 

d)Osmanlı Türkiyesi’nin güçlü dosta dayanma politikasını sürdüren Cumhuriyet Türkiyesi de dış politikada Batı ağırlıklı politika izlemekte ve özellikle ABD ile bazı çıkarlarının çatışması uğruna strateji ortaklığına devam edeceğe benzemektedir. Bu doğrultuda Türkiye, Ortaasya ve Kafkasya enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını öngören Boru Hattı Projeleri ve yine tarihsel-kültürel bağları dikkate aldığından yola çıkarak İpek Yolu adı altındaki demiryolu projeleri Rusya ve İran tarafında kaygı yaratmaktadır.

Osetya’daki ayrılıkçı gruplara karşı harekete geçen Gürcistan ordusu karşısında Rusya, 9 Ağustos 2008 tarihinde Gürcistan’ı bombalamış ve ardından da Gürcü topraklarını işgale başlamıştır. ABD ve Türkiye ile sıcak ilişkileri olan Gürcü lider Saakaşvili’nin buna güvenerek basiretsiz davranışı yüzünden Gürcü halkı üzerinde acı sonuçlar doğdu. Rusya’nın arka bahçesine yönelik bu işgal girişimin arkasında hiç kuşkusuz şu mesajlar vardır: Rusya, SSCB’nin halefi olması dolayısıyla Avrasya üzerinde etkin bir güç olduğunu; enerji kaynaklarının kontrolüne önem verdiğini; ulusal çıkarını korumak hususunda ciddi olduğunu; Türkistan, Kafkasya ve hatta Doğu Avrupa’daki gelişmeler konusunda Rusya olmadan bir şey yapılamayacağını ve dolayısıyla ABD, AB ve Türkiye’ye mesaj gönderdiği açıktır. Gürcistan Savaşı’nda en büyük acıyı yaşayan Gürcü halkı olmakla beraber Rus tokadı aslında ABD ve Türkiye’ye inmiştir. Burada ABD’nin canının istediği yerde istediği gibi at koşturamayacağını, Türkiye’nin ise popülist politikaları bir yere bırakarak ayakları yere basan uzun vadeli stratejilere ihtiyacı olduğu görülmüştür. 

Kosova’nın bağımsızlığının Batı tarafından tanınması tezinden yola çıkan Rusya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Osetya ve Abhaza’nın da aynı pozisyonda olduğuna işaret etmektedir.

Yukarıdaki gelişmelerin ışığında devletlerin çıkarları ve güç mücadeleleri dünyanın yeni felaketlere gebe olduğunu göstermektedir

Tahsin ÇAYIROĞLU       

16/008/08 İstanbul

 

Related Articles

3 YORUMLAR

  1. Yaşar abiye ve Şükrü beye makaleme yaptıkları katkılardan ötürü çok teşekkür ederim! Millet olarak veya fert olarak farketmez herkes üzerine düşen görevi hakkıyla yaparsa bu ülke kaybedenler arasında olmayacaktır! Saygılarımla..

  2. kardeş, teşhislerine aynen katılıyorum, bu tür uluslararası meselelerde türkiyemizin durmunu irdeleyici yazılarınızı bekliyoruz, buna ihtiyacımız var,

  3. Bu kadar kısa ifade ile doğru tesbitlerde bulunmuş sayın Çayıroğlu.
    Paylaşım kavgası; savaşlar belliki devam edecek. Türkiye başkalarının kuyruğuna takılmak yerine bilimsel yaklaşımlarla dengeli ilişkiler içine girmeli.Süper güçler bu coğrafyada Türkiye\’ye muhtaçtır. Türkiye kendi değerinin, gücünün farkına varmalı.Yoğun akılcı dış politikalarla kendi çıkarlarını korumalı,etki alanlarını genişletmeli
    olası sıcak savaşlara onay vermemeli,
    Ekonomik, siyasi birlikler, anlaşmalarla bölge devletlerinin gücü ile kendi gücünü birleştirmeli,
    ABD\’nin gazına, AB\’nin tuzağına düşmemeli.Milletin önüne bir plan, hedef koymalı,bu plan ve hedef etrafında birlikteliğimizi güçlendirmeliyiz. Ülküsü olmayan bir millet yok olur. Ülkü varsa her zorluk aşılır.Genel hedef;barış. Özel hedef refah olmalı. M.Kemel Atatürk\’ü tekrar tekrar okumalı, iyi anlamalı…Olaylara duygusal değil, bilimsel yaklaşmalı…İşimiz kolay değil ve ancak hiç bir şey de imkansız değil.Birbirimizi sever, adeletli olur, çalışır, üretirsek daha etkili ve de bağımsız oluruz…
    Türk Milletiyiz. Başarırız zoru.Yolumuz çağdaşlığa ve barışa doğru…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar