Demokrasi, demokrasi daha fazla Demokrasi istiyorum. Fakat suçluya konuşma ve savunma hakkı verdiği kadar-mazlumuda/fakiride/ezilmişide/mağduruda yükselten, herkesin haklı olduğu hakkını aldığı Demokrasi! Nazım’ın dediği gibi ‘’Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..’’ olana kadar!
CUMHURİYET NEDİR?
DEMOKRASİ NEDİR?
Her yıl 29 Ekim’de neyi kutlarız? Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun doğum gününü kutlarız! Yani devletimizin kuruluşunu..Peki, layıkıyla kutlar mıyız? Bence hayır! Mesela Avrupa’da (hep oradan örnek vermeye alıştık ya!) böyle mi kutlanır? Hayır! Bir coşku fakat aynı zamanda eğlence-karnaval havasında kutlanır. Peki, bizim Cumhuriyet bayramlarına halk olarak katılmak-iştirak etmek neden cazip gelmez? Gelmez, zira bayramlarımız bürokrasi havasından, bürokratların daha ilk 1 saat konuşmasından dolayı bizi sıkar, sonrası da bir-iki gösteri dışında son derece yavan ve sıradandır, zevksizdir! Zaten halkı da işin içine davet eden yoktur, halk sadece seyircidir, seyirci..Biz de henüz bayramlarda organizasyona halkın da iştirakine müsaade verilmemiştir. Gitmeseniz de çok şey kaybetmiş sayılmazsınız!
* * * * * * * * *
Peki, nedir Cumhuriyet, nedir Demokrasi? Ben öğrencilerime her yıl konusu geçtikçe sorarım, cumhuriyet nedir? Cevap klasik: Halkın kendi kendisini yönetmesidir! (İlköğretimde ezberletilen işi boş cümle) Peki, nasıl yönetir halk kendisini? İşte seçimlerle falan..Tamam, peki Demokrasi nedir? Cevap genellikle şu: Halk yönetimidir! İyide Cumhuriyet de aynıdır! O halde fark nedir?
* * * * * * * * *
CUMHURİYET şudur: Halkın idaresidir. Halk yönetimidir. Devletin halk tarafından yönetilmesidir. Bunun yolu seçimlerdir. Eğer seçimler var, meclis var, halka baskı olmadan seçimler yapılır, halkın seçtiği parti yâda kişiler yönetime gelirse Cumhuriyet vardır. İşte Cumhuriyet budur.
Fakat DEMOKRASİ nedir? Efendim şudur: Cumhuriyet zaten vardır, ancak Halkın gerçekten yönetime doğrudan katıldığı sistemdir. Sözünün geçtiğinin-dinlendiğinin-kaale alındığının, insan haklarının garanti altına alındığı, halkın temsilcilerinin üzerinde hiç ama hiçbir gücün olmadığı, insan haklarının ileri düzeye ulaştığı, eşitliğin-adaletin asgari düzeyde sağlandığı, yolsuzluğun yapılmadığı amcaoğlu/dayı kızı/enişte/kayınço/aha bizim toprak/hemşeri/köylümüz ya la/kardeşim yav ne yapayım/askerlik arkadaşım/akrabayız ya la/damat diye kimsenin kayırılmadığı-işe girerken-ihale alırken öne geçirilmediği bir yönetimdir.
* * * * * * * * *
Demokrasi, herkesin fikrine saygı olan, herkesin rahatça konuşabildiği, konuşanın ağzının kapatılmadığı-konuşturmayın bunları denilmediği, herkesin eline silah almadıkça ve silahlanın-hükümeti yâda filanı devireceğiz anlamına gelen konuşma yapmadıkça-yazı yazmadıkça-hedef göstermedikçe görüşünü hür olarak ifade edebileceği-baskı yemeyeceği bir idaredir.
Demokrasi, ülke içinde her insan grubunun kültürüne-diline-dinine saygı olan, saygı yetmez serbestlik olan; ihtiyacı olan her etnik grubun kendi diliyle TV-Radyo-İnternet-Gazete-Dergi yayını yapabildiği, eğitimde de anadilini öğrenebildiği, kültürünü yaşayabildiği (aha bak la şalvar giymiş kıroya bak la deyu) hor görülmediği bir rejimdir.*
Demokrasi, herkesin dinini İslam olsun, Hristyan olsun, Yahudi olsun ibadet-kıyafet-eğitim hatta zorlayamayacak kadar bir dini propaganda (arz=tebliğ) özgürlüğü çerçevesinde yaşayabildiği-engel konulmadığı, Çanakkale gezisine giderken gezi Otobüsünden burası da kamusal alan-eğitim yeri diye başörtülü kabul edilmeyip-indirilmediği-indireninde hukuka teslim edilip-hakkından gelindiği bir sistemdir.
Demokrasi farklı olana-farklı konuşana saygıdır. Herkes senin gibi düşünmek zorunda değildir. Birlik olma farklı-bir düşünmek farklıdır. Bir ülkenin sağlam bir beton olması, onun içindeki maddelerin tam olmasına bağlıdır. O halde ülke farklı renk ve seslerden mürekkep ama birbirine benzeyen bir çiçek bahçesi olmalıdır.
Demokrasi ülkenin çocuklarına ‘’tek tip adam-tek tip vatandaş-tek zihniyet’’ ol-a-mayacığının, hayatın ve ülkenin farklılıklardan mürekkep mozaik olduğunun-bilincinin okullarda verildiği bir eğitim ve sosyal düzendir.
Demokrasi ekonomide ve haklarda yükselmek, toplumsal olarak da, değerler olarak ta alçalmak değildir, eğer Batı’daki terimle öyle bir sonuç vermişse bizdeki kavram yükselmektir yâda bizim Demokrasimizde öyle olmalıdır.
* * * * * * * * *
Demokrasi NE DEĞİLDİR?
Atanmışların seçilmişlerden üstün olduğu bir sistem değildir. Halkın seçimle işbaşına gelen temsilcilerini hiçe sayan ve onların üstünde, yetkisinin üstünde konuşup/seçilmiş iktidarları seçimden başka yolla indirme mesajları atanların sistemi değildir.
Her on yılda bir darbe yapılan bir sistem değildir. Bu halk daha Demokrasiye geçmesine 30 sene var deyip, aslında kendi düşüncesinde halk yaratılana kadar bekleyip sonra çok ve farklı partili hayata geçeriz diyenlerin rejimi hiç değildir.
Vatan-Millet deyip, saman altından suyun yürütüldüğü, belli makamlara milletin sokulmadığı, girmeye çalışınca da konuyu başka mecralara çekme düzeni değildir.
* * * * * * * * *
Gördünüz mü Cumhuriyet tek cümleyle açıklanırken, Demokrasiye cümleler yetmiyor!! Demokrasi aynı zamanda bir anlayış, bir kafa yapısı: Demokrat insan diyoruz, kimlere diyoruz? Bu arada ülke isimlerine bakınız: Çin Halk Cumhuriyeti, Zambiya Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti..Peki bütün bunlar aynı derecede İnsan Haklarının yaşandığı yerler midir? Hepside halkın aynı derecede kendi kendini yönettiği ülkeler midir? Öyle ya, isimler Cumhuriyet!
Peki, İngiltere’nin gerçek ismini biliyor musunuz? Hemen Ennglannd demeyin, sıkı durun: Britanya Birleşik Krallık! Peki İsveç’in? Az sonra değil hemen söyleyeyim: İsveç Krallığı..Ne, nasıl, vay anasını sayın seyirciler, olamaz, ya biz onları Cumhuriyet falan-filan….
Aldınız mı? Hani Cumhuriyet’de cumhuriyet diyorsunuz, soruyorum; İngiltere’de mi yaşamak istersiniz, Zambiya’da mı? Yâda Çin’de mi? Öyle ya ikisinin adı Cumhuriyet, diğerinin adı Krallık!
Haaa anladınız mı bu iş öyle ismi Cumhuriyet olmakla olmuyor! Birinin adı krallık, diğerleri isim olarak Cumhuriyet! Çin olanın ne kadar Cumhuriyet olduğunu bu yaz Doğu Türkistan olaylarında gördük! Demek ki şekilcilikle bir yere varılmıyor, ülkenin adı krallık ama Britanya Krallığı’da, İsveç Krallığı’da bugün dünyanın demokrasisi en gelişmiş ülkelerinden ikisi..
Demokrasi ya, demokrasi!..İnsanlar-kaçak göçmenler boşuna buralara göçmeye çalışmıyor, iş’de var, insan yerine konulma-onurlu yaşama da buralarda diye..
Haa gelir! Şimdi kişi başı gelire bakacak olursak, Katar’da 30 bin dolar, Dubai’de 40 bin dolar, İngiltere’de de 40 bin dolar! Peki, niye insanlar Dubai’ye, Katar’a kaçmaya çalışmıyor da, Avrupa’ya kaçıyor! Neden soğuk savaş döneminde ülkesinden kovulan her görüşten (bizimkiler dâhil) binlerce sanatçı-yazar-düşünür Katar, Kuveyt, Dubai, Bahreyn, Brunei dururken Avrupa ve ABD’ye kaçtı? Sakın Demokrasileri daha gelişmiş diye olmasın?
La sizin Avrupa ve ABD’nizin ne yaptığını Irak’ta, Afganistan’da, Bosna’da gördük! Doğru, çok doğru fakat ben dışarıda değil, içeride ne yaptığına bakıyorum: İçeride kendi vatandaşına-ülkede yaşayan bütün etnik gruplara dil, din, kültür hakları %95 verilmiş mi, verilmemiş mi? Dünya’da insanların kendini en özgür-rahat hissettiği ülkeler buralarımıdır, değil midir?
Ben Avrupa’nın, Amerika’nın sarı kaşına, renkli gözüne hasta değilim! Ama demokrasisini geliştirmesine, dinlere-kültürlere-dillere saygısına, eğitimli toplum oluşuna, altyapısına, bir köprüyü bile yaparken estetiğe dikkat etmesine, tarihi eserlerine gözü gibi sahip çıkışına, şehirlerini beton yığını olmaktan nasıl koruduklarına-şehir merkezlerinin 300–400 yıllık binalarıyla dimdik ayakta ve insan gözüne bir zevk vermesine-belediyede ahbab-çavuş-partili-parti üyesi müteahhit zorlamasıyla imar planlarının değişmemesine, bir maç izlerken ailece izleyebilmesine-küfrün olmamasına, yolsuzluğa karşı yasaların ve toplumun dik duruşuna, hak aramayı ve sonuca gitmeyi bilmelerine saygı ve hayranlık duyuyorum.
Bunun için AB’ni destekliyorum. Taa başından beri, o zaman AB’ci olan ama şimdi kendilerinin yapamadığını, sevmedikleri ve ağzıyla gökte kartal tutsa sevmeyecekleri muhafazakâr görünümlü bir iktidar desteklediği-biraz da başardığı için hemen AB düşmanı olan Ulusalcıların ortaya attığı zamandan, Akkuş’ta bir kış günü Tercüman gazetesinin manşetinde gördüğüm Özal’ın 1987’de o zaman ki ismi AET’ye başvurusu fotoğrafından beri destekliyorum.
Fakat Avrupa’da ki toplumsal yozlaşmayı, toplumumuza ters anlayışları, çirkinlikleri, bazı uygulamalarını (bazı ülkelerde ki eşcinsellere verilen evlenme hakları gibi) olmayan insanlığı-komşuluk-dostluk-akrabalığı tabii ki sevmiyor-istemiyorum, bunları almak zorunda değiliz. AB üyesi her ülkenin kendi iç Anayasası ve yasaları-kültürü vardır.
* * * * * * * * *
Biliyorum, belki işin sonun da AB’ne almayabilirler, ama olsun, işin sonunda ekonomide, yasalarda, eğitimde, ulaşımda ve demokrasi de AB standardına gelelim de varsınlar almasınlar..
Çünkü şunu da biliyorum ki, biz eski düzenle gitseydik, bu darbe anayasasına karşı sivil bir anayasa arayışından, değişen bunca yeni-demokratik yasalardan, on sene de olan ve şimdiye kadar çoktan yirmi defa yapılacak olan Karakız-Mehtap ışığı darbelerinden kurtulamayacak, derin yapılanmaları ortaya çıkaramayacaktık..Bütün bunlarda AB’ye üyelik sürecinin katkısı vardır.
Çünkü şunu biliyorum ki; 1978’de AET yani şimdiki AB bizi üyeliğe davet ettiğinde, biz daveti kabul edip-AET(AB) üyesi olsaydık, zamanın Başbakanı Bülent Ecevit ‘’onlar ortak-biz Pazar olamayız’’ gibi bir cümle ve düşünceyle üyeliği reddetmeseydi, bu ülkede 12 Eylül darbesi olmayacaktı, daha sonraki sağ-sol çatışmaları yaşanmayacak, 12 Eylül’de aniden çatışmaları durduran güvenlik güçleri, çatışmaları iki yıl önce durdurmak zorunda kalacak ama bunu darbeyle yapmayacaktı. Ülke 15 yıl geriye gitmeyecekti, 70’li yılların yanlış yollarda da olsa okuyan-araştıran-ülkesi için düşünen nesli Diyarbakır-Mamak-Sağmacılar zindanlarında çürümeyecek, korkutulamayacak kimide devlet düşmanı olmayacaktı.
Çünkü şunu biliyorum ki, 1978’de üyeliği kabul etmiş Türkiye’de darbe olmadığı gibi bir darbe anayasası olan 1982 anayasasından çok daha özgürlükçü ve demokrat olan 1961 anayasası’da rafa kalkmayacaktı. Yıllarca bu anayasadan çekmeyecektik. PKK diye bir sorun daha başından önlenebilecek, böyle bir örgüt hayat alanı bulamayacaktı.Ve Özal döneminin bütün gelişmeleri bir yana 80’li yılların ve Özal’ın ülkeye hediyesi gözünü açan-uyanık-ortada arsa koymayan ilkokul mezunu talancı müteaahit, vergi kaçıran işadamı-holdingler, bat-ırıl-an bankalar gibi kısa yönden köşe dönmece zihniyeti bu ülkeye kolay gelemeyecekti.Demokrasi 31 sene içinde yavaş yavaş kurumlarıyla yerleşecek, 31 senedir yaşanan insan hakları ihlalleri tabii sonra ülkemizin verdiği şanlı hukuk kararlarının (?!) AİHM’den dönmesini de yaşamayacaktık.
Efendim, AB bitti, para-mara yok, peki biliyor musunuz 2003’ten sonra dünya kadar fonlar geldi, her kuruma fon ayrıldı.Mesela Yozgat Belediyesi onca trilyon borcu vardı, iş yapamaz durumdaydı proje hazırladı, kabul edildi, bütün kanalizasyon şebekesini yeniledi-modernleştirdi, bir kuruş para vermedi..Daha birçok belediyeler yaptı bunları-Akkuş önceki dönemde almadı-yapmadı bunu, yapabilirdi,ancak şimdi altyapıya para vermiyorlar, çevre projelerine hibe var, tabii verilen para-iş denetleniyor,belediyemize duyurulur-Milli Eğitim’de yüzlerce Okul proje hazırladı, yüzlerce öğretmen hayatlarında ilk kez Avrupa’ya gitti, gezdi-eğitimlerini gördü-geldi.Verilen diğer hibe programlarını-projeleri-alınan paraları saymıyorum.
Biliyorum, yaşlanmış-pörsümüş AB bize hakkıyla hayat veremeyecek, ama kaybedeceğimiz bir şeyde yok! Ama bizim tarih-kültür-medeniyet-insani değerler-inanç olarak vereceğimiz çok şey var! Efendim, toplum bozulur diyenlere; sadece, doğru kardeşim 2003’e kadar geleneğine ve değerlerine çok bağlı-yozlaşmamış bir toplumduk, 2003’ten sonra bozulduk ve bunda İnternetin-küreselleşen dünya çirkinliğinin hiç payı yok diyorum. Elbette bende sizler gibi en iyisini istiyorum.
Efendim, AB bizden taviz istiyor; peki hangi tavizi verdik, Kıbrıs meselesini çöz diyor, fenamı? Ebediyen çözümsüz mü kalsın? 2004 Annan planının nesi vardı, açıp-okudunuz mu? Kabul edilseydi, bugün bir sıkıntıdan daha kurtulmuştuk, yılda 500 milyon dolar bedava para vermekten ve dahası..Ama suçlamak kolay, Kıbrısı sattınız!! Peki, Ermeni meselesini çöz diyor, fena mı? Ebediyen böyle mi kalsın? Azerbaycan 16 senedir alamadığı Karabağ için kaç 16 sene daha bekleyecek? Ama biz etrafımızda hep düşman olsun istiyoruz, yoksa da üretiyoruz!! Yunan düşman, Bulgar düşman, Arap düşman, Fars düşman, Rus düşman, Ermeni düşman,içimizdeki Kürt düşman,AB düşman..(Öyle diyenlerin Avrupa ve ABD gezilerini ve vatandaşlıklarını da iyi biliriz) Dost kim:Biri hariç diğerleri 5 bin km uzakta.Peki yarın ki düşman kim? Sahi neydi o sihirli cümle: ‘’Türk’ün Türk’ten başka dostu yok!’’
Ama biz keşke bunları AB baskısı olmadan kendi irademiz ve gayretimizle çözseydik, kendi insanımızla problemimizi ve dış problemlerimizi birileri bizi dürtüklemeden çözebilseydik? Ama mümkün değil ki? Böyle bir hamle yapılmaya ne zaman kalkılsa hemen içeriden birtakım derin güçler devreye giriyor, vatan-millet elden gidiyor, devlet bölünüyor, Kıbrıs satılıyor, Ermenilere taviz veriliyor, diye ortalığı –zaten tokmak onlarda-ydı- birbirine katıp/senin elini kolunu bağlıyorlardı! İçimizdeki Kürt yâda Doğu meselesini şimdiye kadar çözmüş olmamız gerekmiyor muydu? 40 bin insanımızı kaybettiğimiz söyleniyor, şimdiye kadar niye Özal’ın cılız bir adımı dışında ilerleme olmadı? Efendim böyle bir sorun yoktu, işte Özal çıkardı, Özal neydi; Kürt değil miydi, hep o zaman çıktı bu PKK terörü..İyide kardeşim, PKK 1978’de kurulmuş, kimlerin de bu oluşumun içinde yada destekçisi olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz, peki biz insanları Kürt,Laz diye ayırmayıp-Türk demiyor muyuz? Niye Özal’a Kürt diye ayrımcı yaklaşıyoruz? Efendim, bugün Demokratik açılım diyorsunuz, 2002’de sıfır terörle teslim edildi, bugün siz çıkardınız bu ayrımcılığı? 99-2000’de Diyarbakır’daydım, bölge yine içten içe kaynıyordu; dağda 5000 bin teröristten söz ediliyordu, biz bunları bölge halkıyla konuşuyorduk, sorun yine vardı-sorun 100 senedir, hatta 180 senedir var! Hele son 85 senedir daha fazla var, işte alın okuyun yakın tarihi; yaşanan 28 isyanın nasıl dini içerikli başlayıp-intikam almadan-Kürt isyanlarına nasıl dönüştüğünü? Yaşanan geçmişteki olayları–1980 Diyarbakır cezaevi olaylarını, nasıl PKK daha başlamadan örgüte resmen adam sağlandığını? Bugün bu soruna neşter vurmak isteniyor, içeriğine bakıyorsun devleti-milleti tehdit eden bir şey yok, o zaman bu fırtına niye? Ülkedeki 15 milyon insanın dil-kültür sorununu çözmek eğer sorunu (yüzde yüz değil) onda sekiz çözecekse buna niye karşı çıkıyoruz? Hem mesela bir önceki hükümet zamanında alınmış bazı kararlar var ama uygulanmamış yada uygulanamamış: TRT’nin Kürtçe kanalı ve Kürtçe kursların serbest bırakılması..(Elbette sorunu konudan siyasi-ekonomik olarak nemalanmış hem Türklerden hem de Kürtlerden istismar edenler var, ancak şükür ki çok iyi tanıdığım Kürt halkının yarıdan fazlası onların yanında değil, buna inanın!) Şu an toplum genelinde siz bakmayın bu adamların konuşmasına, tarihi fırsat yakalanmıştır, eğer bu fırsat da heba olursa bu fırsatı bu sistem mümkün değil çözemeyecektir ve belki de PKK’nın eline o zaman arayıp ta bulamadığı fırsat geçecektir. Fakat o açılımın içi biraz da dini-milli muhteva ile de doldurulmalıdır, mesela aklıma ne alakası varsa birden geldi; Mustafa İslamoğlu hocamın dediği gibi DTP milltevekilleri içinden tek bir adam yok ibadetinde-taatında (öyle biliyoruz)..Halbuki Kürt halkı dine oldukça değer verir, eğer bu adamların elinden bu adamları kurtarmak istiyorsanız meselenin birde bu yönü var, bu boşluğu doldurun! Kürt yâda Doğu meselesi ile ilgili bu konuda —ki ayrı bir yazı konusudur- Bediüzzman Said Nursi’nin de etkili çözüm önerileri var ki bunlar dikkate alınmazsa yine eksik olacaktır bu açılım! Elbette bu süreç şehid ailelerini incitmeden, onları kıracak tek kelime söylemeden ilerlemesi dileğimizdir! Elbette mesela teslim olacaklar içinde azılı katilleri geçmişteki tecrübeleri bile bile serbest bırakmakta adil değildir! Neticede bir yola girmiştir, müspet ve kesin bir netice alınmadan dönmek artık mümkün değildir, dönülürse bu aynı zamanda mevcut hükümetin sonu olacaktır. Temennim, inşallah sürecin selametle ilerlemesi ve hayırlı neticelenmesidir.
Bazıları da derki İslam’da demokrasiden daha iyi bir yönetim ve anlayış var, doğru ama bunu demekle olmuyor! Kur’an-ı Kerim’den başlayarak, Sünnetleri-Hadisleri, Dört Halife dönemini ve sonraki uygulamaları araştıracak-ortaya koyacak, âlimlerin görüşlerini harmanlayarak 21.Yüzyılın anlayışı ve idaresine alternatif diye sunacak projelere elbette ihtiyacımız var! Bu konuda hakikaten eksik var, ama bir yerden başlamak lazım! İşte dört halife dönemindeki Şura sisteminden başlayarak gelin-araştırın-Necip Fazıl’ın ideologya örgüsüne bakın, kimsenin daha güzeline diyeceği bir şey yok! Belki de biz demokrasiyi daha da geliştirebilir, aman yükleyebilir, bu kavramsal noktada-sonra uygulamada ileri de taşıyabiliriz.
* * * * * * * * *
Demek ki demokrasi güzel bir şey, yeterli midir, eksikleri var mıdır? Vardır ancak bugün en iyi yönetim demokrasidir! Ve uluslararası araştırmalara göre Dünya’da BM’e üye 192 ülkeden 30’u gerçek Demokrasi ile idare ediliyor. Ama dedik ya 192 ülkeye bakın isimlerin çoğu Cumhuriyet! Ama Demokrasi başka bir şey..Biz mi? 87.sıradayız,daha çok yolumuz var..
Bu ülkede; daha çözülmedik birçok mesele var, eğer bu açılımın adı ‘’Demokratik açılım’’ ise, açılımın Kürt meselesiyle sınırlı kalmaması ve nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Dindar insanlarımızın taleplerini-yıllardır çekilen sıkıntılar var, yaşanan 28 Şubat süreci var, ertelenen ama çözümü beklenen ibadet-kıyafet-dini eğitim özgürlükleri var, Alevilerin taa Yavuz Sultan Selim’den beri çözülemeyen problemlerini, üç günde dükkânları ve gayr-i menkulleri yağmalanan gayr-i Müslimlerin de problemleri çözülmelidir! Onlar İstanbul’un yerlisi değil miydi? Acaba bugün o gayr-i menkullerin kimler üstüne oturmuştur? Kendi ülkelerinde ki Türk ve Müslümanların problemlerini çözme şartıyla bence onlarında talepleri çözülmelidir, Yunanistan’da Türk Okullarının açılması şartıyla Heybeliada Ruhban Okulu’da açılabilir.
Birileri diyecek, iyi lan tamam hepsini yapın, bölün ülkeyi! Bende diyorum ki başımıza ne geldiyse bu korku ve bu slogan yüzünden geldi, yıllardır bu korku yüzünden problemlerimizle-gerçeklerimizle yüzleşemedik! Özal Kürtçe kasetleri serbest bıraktı ülke bölünmedi, Üniversiteler de bir ek maddeyle başörtüsü meselesini halletti ülke bölünmedi, aynısını bu iktidar da yaptı, ülke yine bölünmedi!! Bunlar ülke içindeki hâkim bazı güçlerin mevziilerini kaybetmemek için ürettiği ve pompaladığı korkulardır! Hem bakın sadece kendim için değil, herkes için Demokrasi ve Özgürlük istiyorum. Hani meşhurdur, 1973 Ecevit-Erbakan koalisyonunda iki lider anlaşırlar; hapishanelerdeki düşünce suçluları çıkarılacaktır. İlk gün muhafazakâr-milliyetçi görüştekilerin serbest bırakılmasını öngören taslak mecliste oylanır, kabul edilir geçer, fakat ertesi gün sol görüştekiler için toplanıldığın da MSP (Erbakan’ın partisi) milletvekilleri ortalıkta yoktur; teklif reddedilir! Niye? O düşünce suçluları dinsiz yâda dine soğuk kişilerdir, dinsiz adamlar mı affedilecektir? (Ben bunları Sayın Ecevit sağ iken, kendisinden ekrandan dinledim, eğer yanlış isem, ispatı ile birlikte tekzip edebilirsiniz) Artık bunlar tecrübe oldu, geride kaldı-aynı şeyleri belki karşı tarafta yaptı, ama Demokratlık-İnsan olma erdemi bu değildir!
Cumhuriyetimizin 86.yıldönümünü kutladık. Fakat Demokrasimizin kaçıncı yılındayız? Aslında biz de Cumhuriyet, halk yönetimi 1923’te hemen gelmedi. 1876’da bu ülkede meclis kuruldu, halkın temsilcileri geldi fakat kesintisiz meclis 1908’de kuruldu, sadece erkekler de olsa seçimler yapıldı. Dedelerimiz Canik Livasının Ünye kazasının Karakuş karyesi erkekleri olarak, vatanın diğer yerleri Selanik, Kudüs, Tiran, Halep, Üsküp, Beyrut’la aynı anda seçime gittiler.1908’de her tarafta hürriyet–müsavat–adalet–uhuvvet kutlamaları yapıldı. (Özgürlük-eşitlik-adalet-kardeşlik)1923 bunlara alışmış bir halka karşı Cumhuriyet’in ilanıdır. Öyle törenlerdeki gibi ‘’Padişahı kovduk, Cumhuriyeti ilan ettik’’ diye Cumhuriyetin ilk yıllarında ki, eski devri kötüleyerek yeni devri sevdirme politikasının politik şiirlerindeki gibi değildir maalesef hakikat! Sadece iki soru: Osmanlı ülkesini I.Dünya savaşına kim soktu? Padişah mı, yoksa hükümet olan İttihat ve Terakki mi?
II. Abdülhamid’den sonra padişahlık kim yapabilmiştir? Cumhuriyet! Başım-gözüm üstüne, bugün ziyadesiyle memnunuz dememe gerek var mıdır? Ama öncesi var kardeşim, gökten inmedi, bir altyapısı var!
İktidardakiler bir hedef koymuşlar: Türkiye Cumhuriyeti 100.yılında-2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yapan, kişi başı geliri 15 bin dolar olmuş, köylüsü kalkınmış, altyapısı tamamlanmış, eğitimde mesafe almış, işsizliği %5’e inmiş, çevresinde ve dünyada bir güç olmuş, bir Avrupa şampiyonası yada Dünya kupası yada Olimpiyat düzenlemiş, BM’ye ya direkt kendisi yada İslam Konferansı örgütü eş temsilcisi olarak daimi üye olmuş, ülkesinde Kürt (Doğu) meselesini çözmüş,Dindarların demokratik taleplerini karşılamış, Kıbrıs meselesini çözmüş, Alevi kesimimizin demokratik taleplerini karşılamış, toplumsal yozlaşmasına bir set çekmiş, eğitiminde kişilikli-donanımlı-değerlerine bağlı yada saygılı birey yetiştiren ve ve adaletini sağlamada mesafe almış bir Türkiye Cumhuriyeti..
Var mısınız? Bunlar güzel hedefler değil mi? İktidarlar gider-gelir! Muhalefet bu hedefe hazır mıdır? Parti programları buna uyumlumudur? Yoksa halen bu ülkede ben diyeyim Kürt siz deyin G.Doğu problemi yoktur, terör problemi vardır, dağdaki 5000 teröristi öldürürsün olay biter, Kürt dediğin ‘’dağdaki kart-kurt diye yürüyen dağ Türkleridir’’ mi diyorsunuz? Rakamlar ortadadır, Türkiye 6 yılda ihracatını 32 milyar dolardan 115 milyar dolar çıkardıysa pekâlâ bunu da yapabilir, varsın 400 milyar dolar olsun! Fakat klasik muhalefeti, darbeyi-darbecileri övmeyi bırakın, dünya da darbecilerini yargılamamış birkaç ülkeden biri olduğumuzu anlayın, bu ülkeye sivil-demokratik ve herkesin üzerinde anlaşabileceği anayasayı siz de isteyin, eğer iktidara hakikaten gelmek istiyorsanız, partilerinizin başına daha donanımlı-değişimi fark etmiş liderler ve ona her daim eşlik edecek donanımlı-proje sunan kadrolar getirin, halka proje sunun, halkın inancını aşağılamayın-inancın bu halk için geçmişte-bugün ve gelecekte ne derece önemli olduğunu kavrayın, iktidarın başarılı icraatlarını dile getirin-destekleyin, açıklarını eleştirin, yoksa her yaptığını kötüleyerek-vatan hainliği ile suçlayarak bir yere varamazsınız, kendinizi sevdiremezsiniz!
Türkiye Cumhuriyeti kolay şartlarda kurulmadı. Mustafa Kemal ve arkadaşları bütün bir milletimizin desteği ve azm’ü gayretiyle milli mücadeleyi başardılar, bitmiş denilen bir milletin, bitmediğini gösterdiler. O savaşın nasıl bir zor şartlarda kazanıldığını çocuklarımıza iyi anlatalım. M.Kemal’in Anadolu’ya niçin gönderildiğini-(ama kimin gönderdiğini de) unutmayalım. O yoksul şartlarda bu milletin M.Kemal Paşa önderliğinde nasıl harikalar yarattığını çocuklarımız maalesef hakkıyla bilmiyor. Mustafa Kemalin nasıl bir asker olduğunu-nasıl bir lider olduğunun iyi bilinmesi lazım. Bir Kazım Karabekir’i, bir Fevzi Çakmak Paşa’yı da unutmayalım. Bu liderlerin arkasında ki esas gizli kahramanı yani Dedelerimizin çektiği yoklukları-zorlukları sanata dökelim, filmlerini çekelim. Cumhuriyetin ve Demokrasinin nasıl güzel bir yönetim olduğunu hatırlatalım. Eskiyi de, maziyi de hatırlayalım ve kötülemeyelim. Şanlı tarihide eğrisi ve doğrusuyla ama milli bayramlarda şiirlerle kötüleyerek anlatmayalım. Bu devlet kolay kurulmadı ama geçmişini kötülemek zorunda değil..
Ancak biz Cumhuriyet bayramlarında bunları hakkıyla vurguluyor muyuz? Hayır! Niye kurtuluş savaşı yıllarının kalpakları başımızda 29 Ekim günlerinde olmaz? Neden sivil toplum kuruluşlarına 29 Ekim’lere katılın, sizde gösteri yapın denmez? Niye bizim devletlûlar uzun uzun konuşurlar? Niye bürokrasi burada bile hemen insanı boğar? Niye okullar klasik jimnastik hareketleri dışında bir şey yapamaz? Mesela okullar olsun, STK’lar olsun, mesela tarihimizi yansıtan hakiki Yeniçeri, Sipahi, Akıncı kıyafetleriyle alaylar oluşturarak, geçit töreni yapmayız? Halka katılım ve onunda bir şeyler yapması serbest değildir? Daha neler yapılmaz ki? Akşamları neden fener alayları yapılmaz? Belediye otobüsleri neden bedava olmaz? Mesela Cumhuriyet bayramında her yere asılan resimler yanında, Kazım Karabekir’in ve diğer liderlerin de ama en önemlisi asker dedelerimizin o zamanki resimleri-cephe resimleri de asılmalı! Bayram, bayram yani biraz eğlence ve hoşça vakit geçirme olmalı..Cumhuriyet bayramlarına ne zaman halk gerçekten katılır, işte o zaman hakiki Cumhuriyet bayramı olur, unutmayalım!
Türkiye (bir) Cumhuriyet’tir fakat artık (sadece anayasasında değil hakiki bir) Demokratik Cumhuriyet olmak zorundadır. Seçilmişlerin yani halkın cumhuriyeti, bir kesim-tek tip düşünceli bürokrasinin-bürokratın oligarşik cumhuriyeti değil, jakoben (tepeden inmeci) değil-halktan gelmeci Cumhuriyet! Çok mu istiyoruz?
Demokrasi, demokrasi daha fazla Demokrasi istiyorum. Fakat suçluya konuşma ve savunma hakkı verdiği kadar-mazlumuda/fakiride/ezilmişide/mağduruda yükselten, herkesin haklı olduğu hakkını aldığı Demokrasi! Nazım’ın dediği gibi ‘’Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..’’ olana kadar!
Bahadır KAYIM
teşekkür ederim ya çok iyi karsılaştımmışınız ben ne zamadır arıyorrum ama bulamıyordum … saygılarımla
Güzel bir yazı teşekkür ederim.
tşk ederm bana çok yardım ettiniz bu konuları yazarak. çok sevaba girdiniz
Karıştırdığım iki kavramı o kadar güzel yorumlamışsınız ki tebrik ediyorum….
:sad::sad::sad::sad::sad::sad::sad::sad::sad::sad: