26 Nisan 2024 Cum

Bir Öğretmenin Kaleminden 24 Kasım’a Farklı Bakış Açısı

Röntgen çekmeden dışarıdan görüntü alınca işin şekli başka görünüyor

Bir Öğretmenin Kaleminden 24 Kasım'a Farklı Bakış

UZUN BİR 24 KASIM YAZISI

  

   Yine 24 Kasım geldi çattı sevgili okuyucular..Şimdi yine mağdur ve mazlum fedakar Öğretmen-ler edebiyatı başlayacaktır. Bu akşam Tv’lerin ana haber bültenlerinin ana konularından biri olacaktır: Öğretmenim hep seni 24 Kasımlarda hatırlıyoruz, bizi affet, sana layık olamadık,  köydeki fedakar öğretmen ve o hain konu bildiniz,  geçim sıkıntısı…

 

    Bir Öğretmen olarak sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bu tür haber (edebiyatı) hakkındaki kanaatim şudur:  İĞRENİYORUM!

 

  Bu 27 Aralık’ta mesleğimin 14 yılını geride bırakmış olacağım. Fakat halen inanın ki kendimi yetkin ve işinin hakkını veren bir öğretmen olarak görmüyorum. Çünkü bu meslek hiçbir mesleğe benzemez, tam donanım ister. Kişilikli ve karakterli bir insan olmalısınız ki kişilikli öğrenciler yetiştiresiniz, kendi branşınızda şimdiki tabirle donanımlı eski tabirle ehil olmalısınız ki kendi dersinizi öğretebilesiniz. Ayrıca genel kültür ve formasyonu olan (öğrenciye diyelim ki 4-5 çeşit metotla bilgiyi sunabilme, verebilme eğitimi almış) bir öğretmen olursanız işte o zaman eğitimcisiniz, eski tabirle muallim, hoca!

 

 Öğretmenlik mesleğime başladığımda 21 yaşımın sonlarındaydım. Erken bir yaşta göreve başladım.Üniversiteyi bir yıl uzatmasaydım nerdeyse 20 yaşımda göreve başlayacaktım. Onun için Öğrencilikteki ilk tecrübem, çocuğun okula sınıf ortalaması yaşıyla aynı yaşta başlaması, akranlarından bir yaş dahi geride olmanın bile gelişim çağında olan bir çocuğun beden-kişilik-ruh dünyasında ne büyük sıkıntılara ve sorunlara yol açtığını unutmamak, Öğretmenlikte ilk tecrübem ise ( ve dahi önerim) Öğretmeni; ilk yıl al maaşını haydi gir derse DEMEMEK, onu bir yıl derse tek başına birden sokmamak, kurslarla ve kaynaklarla yetiştirmek, tecrübeli öğretmenlerin yanında derse girdirmek, sonra yavaş yavaş derse sokmak, maaşını da tam vermemek, stajyerliği kalkınca tam vermektir.  En azından 6 ay bunu uygulamak gerekir.

 

  İkisinin de sıkıntılarını yaşamış bir öğrenci ve öğretmen olarak yazıyorum. Sonra Doğu ve Güneydoğu yâda Akkuş gibi kırsal yerlerden işte şu şikâyetleri çok duyarsınız: Buralara hep tecrübesiz ve stajyer öğretmenler gönderiliyor, çocuklarımız iyi eğitim görmüyor, sınavlarda hep bölgemiz-ilimiz hep başarısız oluyor!..

 

  Bugün her ile üniversite açılmasını destekliyorum fakat her ile aynı fakültelerin açılmasını fevkalade yanlış buluyorum. Özellikle Eğitim ve Fen-Edebiyat fakülteleri her ile açılmamalıdır. Zaten olan Fakültelerde ne kadar donanımlı öğretmen yetiştiği ortadadır. Öbür taraftan ortalık onbinlerce işsiz Öğretmen adayı ile doludur. Öğretmen eğitimi yeni baştan ele alınmalı, özellikle eğitim dersleri bizim araziye (bu toprakların gerçeklerine) uygun olmalı, bu arada idarecilik ve yönetmelik öğretilmelidir. Zira çok öğretmen göreve başlar, daha bırakın üst yazıyı bir dilekçe yazamaz, yazamaz derken yazısı da berbattır. Atandığı İl hakkında en ufak bilgiye bile sahip değildir, birçok İl’e Afrika gibi yabancıdır, mesela önceden birçok Öğretmen Akkuş’a atanınca ‘ya bu Ordu deniz kenarında değil miydi’ diye sorardı, sanki bütün Ordu ilçeleri denizin kenarına dizilmiş! Tabii bulunduğu yeri küçümseme, insanlarını ve öğrencilerini hakir görme, ‘anlamıyorlar’ deme eğitim için gelmiş ama kendi eğitime muhtaç biz Öğretmenler arasında sıkça görülen hallerdendir. Sonra vicdan eğitimi verilmelidir. Yoksa terbiye-vicdan gibi değerlerin eğitimini almadan yetişen bir öğretmen öğrenciden terbiyeli-ahlaklı olmasını neye göre (hangi kıstasa göre) isteyecektir?

 

 Velhasıl sorunlar çoktur, daha da sayabilirim. Röntgen çekmeden dışarıdan görüntü alınca işin şekli başka görünüyor, mesela bir-iki klasik 24 Kasım tekerlemesine değineyim:

 

 En klasiğinden başlayalım: Önce fedakâr Öğretmenlerden bir haber yapılır ardından geçim sıkıntısı ve maaşların azlığından dem vurulur. Acaba öyle mi? İşte cevabı: Yeni başlayan bir Öğretmen bugün 1.450 TL civarı maaş alır. Derecesi 9/1’dir. 4.Dereceyi geçen 1.500 TL’yi, 1.Dereceye düşen 1.600 TL’yi aşar. Aslında Türkiye şartlarında asgari ücrete göre tabi ki çok yüksek, 1.200-300 maaşla göreve başlayan memur maaşına göre yani düz memur, kâtip, gardiyana göre az yüksek, 1.350-400 maaş alan İmama göre nerdeyse aynı, 1.920 TL. Maaşla göreve başlayan Polise göre maaşı azdır. Tabii 3.000 TL maaş alan Savcı ve Hâkimlerimize göre hiç karşılaştırmıyorum. Bu arada, Öğretmenin bakmakla yükümlü olduğu çocuk yâda çocuklar, eşi çalışmıyorsa aile yardımı maaşını bir miktar arttırır.

 

 Şimdi bu maaştır. Fakat Öğretmeni esas bir yan geliri vardır ki göze çarpmaz: EK DERS! Yani Öğretmen haftada 15 saat maaş karşılığı gerisini ise (yani en fazla 18 saat) ek ders ücreti karşılığı derse girer. Ek ders ücreti 6 Lira 80 kuruştur. Yani tam ekders yapan Öğretmen ayda ekstra yaklaşık 490 TL alır. Fakat her Öğretmen ekders yapma şansı yoktur, isteğe göre değil ihtiyaca göredir. Sınıf fazla Öğretmen az ise ekders sayısı artar,  yoksa mesela büyükşehirlerde ekders alan branş Öğretmeni azdır. Bazı branşlar (Beden Eğitimi, Matematik, İngilizce ve Edebiyat gibi) ekdersi çoğu zaman olur. Akkuş gibi yerlerde her zaman hemen hemen her branş ekdersi tam olur. Eee şimdi Öğretmen ekders yaptığı ilçeden İl merkezi yada bir büyükşehre gelmiş ama ekders alamıyorsa bu bile bile lades olmuştur, ağlamaya hakkı yoktur, gülü seven dikenine katlanacaktır. Öbür taraftan Sınıf Öğretmenleri nere giderse gitsin, köy yada şehir fark etmez ekdersi tamdır.

 

 Diğer taraftan Öğretmenler içinde becerikli ve girişken arkadaşlar vardır. Çeşitli kurslara gitmişler ve aldıkları sertifikalarla kurs açmışlardır. Mesela Satranç kursu, Halkoyunları kursu gibi..Tabii Fakülteden şanslı olan Beden Eğitimi Öğretmenlerinin zaten her zaman branşları neyse (Güreş,Futbol,Basketbol,Voleybol gibi) kursları açma şansı vardır. Yani buradan da azımsanmayacak ölçüde egzersiz denilen ücret alan arkadaşlar vardır. Diğer taraftan yatılı okullarda nöbet tutan öğretmenlerde nöbet tuttukları gece başına ekdersleri vardır. Uzun lafın kısası ekdersi en az alan bir Öğretmen ki çoğu Öğretmenin azda olsa ekdersi vardır, 150-200 TL gelirden başlayarak 400-500-600 egzersizi ve nöbeti var ise 800-900’ü bulur. Bu bir maaş demektir. Yani kısaca ortalama bir öğretmen ülkemizde 1.700 ile 2.500 arası aylık gelir elde etmektedir. Tabii eş de çalışan olursa çabası..

 

  Şu halde Öğretmenlerin her altı ayda zamlarla birlikte maaşları Türkiye şartlarında ortanın üzerindedir. Fakir edebiyatı yapmanın lüzumu yoktur. Şimdi bana ateş püskürecek meslektaşlarımın tepkilerine mukabil diyorum ki, geliniz Okul bahçelerine bakınız: Her çeşit-her model arabalardan son modele kadar arabalar mevcuttur. Tabii arabası olmayanlar var. Ancak diğer taraftan bugün Öğretmenlerin yarısı ev almıştır. Bunlar acı gerçeklerdir.

 

  Dedik ya, Öğretmenlik farklı bir şey..Ne hesaba ne kitaba sığar.Dersine gelip-dersi bittiği gibi çıkan, kimseyle muhatap olmayan ruh gibi Öğretmenler olduğu gibi Öğrencisi için yırtınan-ev ziyaretleri yapan, fedakar Öğretmenlerde var. Giyimine kuşamına dikkat etmeyip, (Ecevit’in pantolon genelgesinden sonra) gezmeye çıkmış gibi okula gelende var, tertipli düzenli olanda var. Ağzında argo sözü düşürmeyen sorunlu öğretmenlerde var, ağzından en ufak çiğ laf çıkmayanda var.

 

 4 tane Öğretmen sendikamız vardır. İkisi sol-laik ve ulusalcı olup, biri milliyetçi diğeri de muhafazakâr çizgidedir. Fakat maalesef Öğretmen hakları ve mücadelesinde hep zamlar-ekdersler ve ak göstergeler mücadelesi ön plana çıkmaktadır. Hâlbuki esas sorunlar ve daha önemli sorunlar vardır. En önemlisi bugün insan sorunumuz vardır. İşinin profesyoneli olan fakat insani değerleri eksik insanlar. Ve herkes ama herkes okul sıralarından geçmektedir. Abdullah Öcalan da Abdullah Gül’de okul sıralarından geçmiş, yıllarca öğrenci olmuşlardır. Bugün okulda onca dersi gördüğü halde neden toplumsal yozlaşma vardır, neden adi suçlar artmıştır. Trafik dersi olduğu halde neden trafik kurallarına uyulmamaktadır? 1950’lerde okul bilgilerinin % 70’i sosyal hayatta kullanıldığı halde bugün ancak %10’u düşmektedir? Teknolojik imkânlar onca artmasına rağmen neden başarı (ve insani değerleri yerleştirme başarısı) düşmektedir?

 

 Bu arada eski Köy Öğretmenleri tarih olmuştur. O köylüye örnek olan, köyde yaşamaktan gocunmayıp-orada yıllarca kalan, pırıl pırıl öğrenciler yetiştiren, okulunun hem hademesi hem de idarecisi olan öğretmenler yok artık. Artık köylerde 5 yıllık okullar çok az kaldı. Çoğu Okul 8 yıllık ve lojmanı var. Çoğu köyde görev yapan arkadaşlar artık şehre hatta il’e gidiş-geliş yapıyor. Her taraf servis kaynıyor, Öğretmen servisi-Öğrenci servisi..Artık köylerde İmam dışında (o’da ne kadar aydınsa) aydın insan kalmadı. Herkes evine, televizyonuna-bilgisayarına çekildi..

 

 Elbette halen fedakâr, gayretli ve üretken Öğretmenler var. Esas Öğretmenler onlardır. Donanımlıdırlar, kendilerini yetiştirmişlerdir. Hem derslerini verirler mesela sınavlarda başarıya ortak olurlar. Hem de kişilikli insan yetiştirirler. Tertipli ve düzenlidirler.

 

 Başta ve özellikle bu Öğretmenlerimizin olmak üzere tüm camianın 24 Kasımını kutluyor, 24 Kasımında tatil günü olmasını isteyen ve işin suyunu çıkaran sendikaları şiddetle kınıyorum.

 

Bahadır KAYIM

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar