19 Mart 2024 Sal

AKKUŞ’U HOR GÖRMEK

AKKUŞ’U HOR GÖRMEK

Yıl 2011. Aylardan Kasım. Akkuş’a idareci olarak atanmıştım. Okulum o zamanki adıyla “Yatılı İlköğretim Bölge Okulu” idi. Kısaca YİBO olarak bilinirdi.

Akkuş’a, yani göreve başladığım okula hafta içi geldiğim için görev devir teslimi bir sonraki hafta başında olacaktı. Yani üç gün okula idari olarak gidecek, resmi görevlerimiz diğer haftanın başında başlayacaktı.

Bu arada yeni gelen idarecilere yeni çalışma odaları hazırlanıyordu. Müdür yardımcıları, o zamana kadar hep görevlendirme yoluyla çalışıyordu. Yani bir nevi geçici olarak görev yapıyorlardı.

Biz, yani yeni gelenler hem okulu, hem de okulun çevresini tanımaya çalışıyorduk. Gerçi yatılı okullar şehirden uzak yerlerde eğitim yapıyordu.

Zaten bir okulun yatılı olması başlı başınca ayrı bir durumdu ki bu konuyu şimdilik geçiyoruz.

Okul müdürü diğer yeni gelen arkadaşlarla birlikte bize görevlerimizi yazılı olarak tebliği etti. Yani üç gün sonra elimizde yazılan kâğıtlarda bulunan her satırdan sorumluyduk. İşleyiş böyleydi ve biz de zamanımızı bekliyorduk.

Çalışma odalarımız masa ve sandalye dışında boştu. Kimin hangi dosya ve evrakı odasına getireceği hafta sonu belli olacaktı. Şimdilik kâğıtta yazılı olarak duruyordu.

Okula atandığım ikinci gün yine okula gittim. İdareci olarak resmi göreve fiili olarak başlamadım için koridorlarda geziyordum. Birden duyulan bir haber üzerine herkes teyakkuza geçti. Okula müfettiş gelmişti.

Bu normal bir şeydi. Ancak il ve ilçeden uzaklaştıkça sanki müfettişlerin yetkisi artıyordu. Yani rakım yükseldikçe onlar da yükseliyor gibiydi.

Aralarından biri “İdarecilere ben bakıyorum” dedi. Ve bizi bir araya topladı. Aralarından biri üç gün sonra oturacağım odadaki koltuğa oturdu ve beni karşısına geçirdi.

Okulda ikinci günümdü ve elimde hangi görevleri yapacağım yazılı evraktan başka bir şey yoktu. İlk teftişimin kolay değil, çok kolay geçeceğini düşündüm. Öyle ya dün gelmiştim, bugün teftiş olacaktı. Ne isteyebilirdi ki?

Üç gün sonra oturacağım koltuğa kuruldu. Arkaya yaslandı. “Zeki Ordu sen misin?” dedi. O ismin kendim olduğuna dair bir cevabı hem kelime hem de işaret ile verdim.

Sonra yüzüme baktı. Aşağı yukarı aynı yaştaydık. Yani o an itibariyle yarım asrı doldurmuş iki kişiydik.

Koltuğu biraz sağa sola döndürdükten sonra “Görevlerin ne” dedi. Kendisine masanın gözünde bulunan iki sayfalık çizgisiz kâğıt üzerine bilgisayarla yazılmış yazıları uzattım. “Bunlar efendim” dedim.

Kağıda bir göz attı. Sonra bana dönerek “Filanca dosyayı getirin” dedi.

Filanca dosya…

İki günlük idareciden…

Kısa bir sükût halinden sonra “Efendim ben göreve dün başladım, daha bugün ikinci günüm” dedim.

Bu izahatımla teftişin biteceğini, bana hangi tavsiyelerde bulunacağını bekliyordum. Öyle olmadı. Tekrar yüzüme baktı. Elimden çekeceğin var gibi bakıyordu. Sonra müthiş bir söz söyledi. “Devlette devamlılık esastır. İşler kesintiye uğramaz” dedi.

Ben yutkunur gibi yaptım. Sonra “Efendim bir kesinti yok. Şimdilik arkadaşlar çalışıyor, üç gün sonra onların bıraktığı yerden ben devam edeceğim” dedim.

Sanırım “Kesinti yok” sözüne biraz bozuldu. Öyle ya aynı işe iki yetkili atanamaz ki…

Yüzüme baktı. Az önceki ses tonundan biraz daha sertçe “Bu görevler sizin değil mi?” dedi. Ben “Evet benim ama günümü bekliyorum” dedi.

Galiba kendini savunan birine alışık değildi.

Biraz daha gergin bir sesle “Ben anlamam. İstediğim her evrakı getirmeye mecbursun. Bak bu kağıdın üstünde size verilmiş görevler yazıyor” dedi.

İnancım tamdı ama ben yine içimden bir “la havle…” çektim.

Bu işin uzamasının kime yarayacağını ikimizde bilmiyorduk. Sohbet yani teftiş ki onlara sorarsan rehberlik gergin cümlelerle devam ediyordu. Yalnız benim cümleler anlayanın anlayacağı incelikte olduğu için “Ne demek istedin” bile denmiyordu bana.

Bir müddet sonra bana “Sen nereden geldin buraya” dedi.

Ben de “Ünye’den geliyorum” dedim. Ünye çok ilden büyük bir ilçeydi. Akkuş ile arasında 60 km mesafe vardı. Sosyal ve kültürel olarak ülkenin çok ilçesinden öndeydi.

Ve…

Bana müfettiş bey bana şu hazin soruyu sordu: “ Müdür yardımcılığı için Ünye’den Akkuş’a gelmeye değer mi?”

Ben Akkuşlu değildim. Anca Akkuş’u bu kadar hor gören bir kişiye edebi bir cevabım olmalıydı.

Ünye’den Akkuş’a gelmeye değer miydi sorusuna. “Efendim Akkuş’a müfettişler de geliyor” dedim…

Nasıl iyi demiş miyim?..

Zeki ORDU

 

Related Articles

3 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
17AboneAbone Ol

Çok Okunanlar