15 Ekim 2024 Sal

AÇILIM

2 saattir bu hakim tepedeyim..Yanımda 3 arkadaşım ile birlikte kendimizin yaptığı mevziide bekliyoruz..Sırt çantama yaslanmış, MG-3 makineli tüfeğimin üzerine koyduğum, yüzüm gibi sıcaktan çatlamış toz içindeki elime bakarken Akkuş’ta bir kuyumcudan aldığım ve içine nişanlımın adını yazdırdığım gümüş yüzük takılıyor gözüme..Memleketin çok uzaklarda olduğu hissi ile, sevdiklerimin yüzü hayal meyal aklıma düşüyor…


4 gündür operasyondayız ve ne gündüzlerin kavurucu sıcağı azalıyor, ne gecelerin ayazı hız kesiyor…Hocanın abdest suyu diye tabir ettikleri derecede ılımış suyumun son damlacıklarını da az önce içtim..Nasıl sıcaktan kavrulmuş toprağa suyu dökersiniz de buhar oluverir, bu su niyetine içtiğim ılıman sıvı da aynen böyle hiç fayda etmiyor..Boğazımdan aşağı çöl gibi kuruyup çatlıyorum adeta…

Uzun bir süredir boya görmediğinden ve dağ taş, ova bayır, toz toprakla haşır neşir olduğundan örselenmiş, botlarıma bakıyorum…

Güneşten kaçmanın imkansız olduğu bu dağlarda, en çok yükü çeken ve en çok ihmal etmek zorunda kaldığım ve 4 gündür bağlarını çözmediğim botlarımın içindeki ayaklarımın yandığını hissediyorum…

Bu mevziiden çok uzak ufuklar görülüyor…Taa en ileride belirli belirsiz tepelerle gökyüzünün birbirine karıştığı çok açık mavi hattı gözlüyorum. Av gözetleyen ve gökyüzünü kanat kanat kulaçlayan şahini, hiç durmadan bir yerlere seyirten karıncaları, yuvasının içinden bir çıkıp bir kaybolan çekirgeleri seyrediyorum…Sıcağın ve olaysızlığın (!) vermiş olduğu rehavet öyle çöküyor ki üzerime, hayattan ve dünyadan kopuyorum sanki bir an.. Beklemekten başka yapacak hiçbirşey yok ne yazık ki. Zamanın durduğu an dedikleri bu olsa gerek…Ne yapsam da vakit geçirsem diye ruhum sıkılırken öncülerin yerlerinden doğrulduklarını ve tek sıra düzeninde yürümeye başladıklarını görüyorum. Sıra bana geldiğinde sırt çantamın omuz iplerini tekrar kontrol ederek 11,5 kilo ağırlığındaki silahı mı da alarak doğruluyorum…Hareketsiz kalan bacaklarımdaki ağrı dayanılmaz…20 kilo da çanta gelse silahla birlikte eder 30 kilo yük…Bir dağ silsilesinin başlangıçlarındayız ki; operasyon atasözü dür..”Dağdan büyük dağ vardır” Yani bakarsınız çok büyük bir dağ..Öyle ki; gökyüzünü kaplamış sanırsınız..Binbir meşakkatle orayı aşarsınız ve beklenmedik bir sürpriz dikilir karşınıza…Ondan büyük bir dağ daha vardır..Sanırım bu Himalayalar’a kadar gider böyle…

Kuru bir dere yatağından geçip demin sözünü ettiğim dağlardan birine tırmanmaya başladık..İşte bu an yaşamayana anlatmanın imkansız olduğu bir andır..Sıcak ve yürüyüş nedeniyle alnınızdan boşalan terlerin boncuk boncuk göğsünüze damladığını, şapkanızın bu nedenle ıpıslak kesildiğini, yok illa ben gelmem diye geri asılan çantanızın iplerinin omzunuzu kestiğini, silahın nasıl vazgeçilmez bir parçanız olmasına rağmen, tek bir merminin bile yürüdükçe nasıl tonlarca ağırlığa dönüştüğünü, bu ağır yüke rağmen, uçurumlardan, yarlardan düşmeden, yaralanmadan, ölmeden yürümenin ne denli zor bir şey olduğunu, yaşamayan birine nasıl anlatacaksınız…

Burada, bu anda ve bu halde olmamın nedeni, Aziz Vatanımız ve Nazlı, Şanlı bayrağımızdır..Ve eminim ki bizden başka hiçbir milletin askeri, bu denli zorluklara, kanı ve canı pahasına katlanmaz…

Hiç hayati tehlike atlattınız mı bilmem…Bütün kainat, hatta insanın kendi vücudu, insanlar, doktorlar bir insanı yaşatmak için, hayatta var olmak için uğraşır, çabalarken biz burada ölmemek ve öldürmek için varız..Bu duyguyu demin de değim gibi yaşamayan birine anlatamazsınız… Günlerce 30 kilo yük ile keçilerin bile yürümekte zorluk çektiği, dağlarda, sarp yamaçlarda yürümek, aç susuz kalmak, ölüm ile burun buruna gelmek ne demek bilirmisiniz..?? Bir canlının hayatına kast ederek ona kurşun atmak ne demek, bilirmisiniz…Bunu sayılı şeyler için yapabilirsiniz..Ya çaresiz kalmışsınızdır ölmemek için kendinizi nefs-i müdafaa ile savunursunuz..Ya da bu şerefsizler gibi Vatan bölmeye, Bayrak indirmeye kast etmiş insan kılığındaki mahlukları haklarsınız..

Emperyalistlerin önce terörü ortaya çıkaracak ve meşru imiş gibi gösterecek alt yapısını sağlayıp, sonra da her türlü desteği sağlayarak, Türkiye’nin önünü kesmek, hızını azaltmak, insanını birbirine kırdırmak, gencecik fidanlarını ömürlerinin baharında toprağa düşürmek, milli kaynaklarını bu yolda harcatmak, mümkün olursa burada bir kürdistan devleti kurmak, kaos ve şiddet olayları ile Ortadoğu’yu buradan yönetmek amacıyla tezgahlanan ve gayet de güzel oynanan bir oyun bu. Sokaktaki çocuğa sorsanız bilir. Tabii bu karmaşa ortamında uyuşturucu baronları, silah kaçakçıları da servetlerine servet katıyor..Yani neresinden bakarsanız bakın hainlik ve pislik kaynıyor…

Halkın hiçbir sorunu yok iken bir KÜRT SORUNU peyda oldu..Bu ilkede çalışan kazanan herkes her yere gelebilir. Kim kime ayrım yapmış..? Kim kimi sen şusun busun diyerek ötelemiş..? İşte Türkiye’de en çok parayı kazanan Kürt sanatçılar..İstanbul’da, Mersin’de, İzmir’de her yerde yaşıyorlar. Öyle bir sorun olsaydı 30.000 kişi başvurusuyla açılan kürtçe dil kursları bugün ilgisizlikten kapanmazdı..

Başta ABD ve diğer emperyalistlerin 50 hatta 150 veya 450 yıllık planlarının sahnelenmesinden başka bir şey değil bu olanlar…

Herkes de biliyor ki Türkiye toprakları bölünemez, parçalanamaz! Bu ülke toprakları içinde bir kürdistan KURULAMAZ..! Ama ne yapılabilir hiç olmazsa ayağına pranga vuralım, yürüyemesin..Başını terörden kaldırıp da sağa sola bakamasın. Türkiye bu bela ile uğraşırken, kaynakları heba olsun, genç nüfusu kırılsın, kaos olsun, şiddet olsun, vatandaş bunalsın….v.s…v.s…

Bence Türkiye’de Kürt sorunu yoktur…Az önce bahsettiğim olayları çıkarabilmek için ta öncelerden oluşturulan ve sistematik bir şekilde uygulanan yapay sorun vardır…Türkiye bu sorunu aşarsa, dağa taşa harcayacağı mali kaynaklarını, gençlik gücünü, gelişmeye ve ilerlemeye ayıracaktır. Bu da hiçbir emperyalistin tercih etmeyeceği bir şeydir…

Her sorunun cevabını aklımca veriyorum ama, 15 yıl gibi bir süre bölücü başının Suriye gibi eğreti bir devlette barındırılmasına bizim nasıl ve neden izin verdiğimizi anlayamıyorum…Kökleri ve sonuçları itibariyle Türkiye’nin çok şeyine mal olan bu PE KAKA oyununda bize düşen görev dağlarda kan ter içinde günlerce aç ve susuz dolaşmaktır…Biz kanımızı dökerken, canımızı verirken, birileri uyuşturucu baronu, silah zengini oluyor..Emperyalistler istediği gibi at koşturuyor…En son böyle bir rehavet 1990’ların başında olmuştu ve 33 gencecik fidanımızı hunharca ve kalleşçe şehit etmişlerdi…Allah korusun bu günlerde de böyle bir olaydan korkmuyor değilim…

Bu bir kürt sorunu olsaydı eğer, dağdaki PE KAKA ucubelerinin arasında, ermeni, alman gibi teröristlerin ne işi vardı.. ?? ki öldürülenlerin arasında bunun gibi birçok milletten insan var..

Demem o ki; dağlarda, kentlerde şehit düşen vatan evlatları boşuna canlarını vermediler..Tıpkı Çanakkale’deki, Kurtuluş Savaşında ki gibi emperyalistlere karşı savaştılar…Hiçbir ana vatan SAĞOLMASIN diyemez..Sen görev yapmazsan ben görev yapmazsam kim koruyacak vatanı…? Vatan, Bayrak ve Namus’u düşmanı çok olduğu için elde tutmanın bir bedeli vardır ve her Türk bu bedeli seve seve canıyla, kanıyla öder…Türk Milletinin bu badireyi muhtaç olduğu kudreti, damarlarındaki asil kandan alarak atlatacağına KESİNLİKLE inanıyorum…Yeter ki; yol gösterici liderlerimiz doğru yol göstersinler…Yeter ki siyasisiyle, askeriyle, çiftçisiyle, iş adamıyla ve bütün fertlerimizle tek yürek olalım…

Y.Mürsel KARAYİĞİT
21.08.2009 Cuma

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar