19 Nisan 2024 Cum

YALAN

“bu dünyada riyakarlar, iki yüzlüler olduğu kadar dostlar da tükenmez.” Ama kara kalemlerle karnını deldiğim silgilerimin parçalandığı gibi, benim de yüreğimin parçaları bir araya toplanmadıktan sonra ne fayda?!


YALAN
 
İlk mavi tükenmez kalemimin, kenarları kırışmış harita metod defterimin son sayfasına geldiğinde bittiğini ve başlığının da kırılmış olduğunu gördüğümde ilk aşkımdan ayrılma acısı gibi sızlamıştı içim. “Tükenmez” denilerek kandırıldığımı ilk defa o anda düşünmüştüm. Kurşun kalemin gölgesinde şeytanca dans eden kelimelerin öznesini seçme ikileminde bocaladım hep, bu ilk yalanın şeytanlığı yüzünden. Yumuşak silgimin her zaman karnını delen acımasız kalem uçlarından aldığım derse göre, silgilerim gibi hataları örtmeye çalışan tevazu ve yumuşak başlılığın   her zaman bir yaralanma, incinme ve mahsunluğa mahkum olduğu idi.
 
Orman içlerinde kendime seçtiğim ağaçlara attığım çentikler de unutmaya yüz tutmuştu beni. Her yıl attığım çentikler, yaşımın simamda yarattığı izler gibi eskimiş, kabuk bağlamış zamanın kucağında.  Her yol yolcusunu unuturmuş. Yolcu ise yolu özlermiş bir ömür boyu. Kaldırımlar izleri özlemezmiş. Özleyenler ise izlerini arar soğuk granit parke taşları kaldırımlarda. Siz nerden bileceksiniz, ancak ben tarif edebilirim acıtan yaraları; içimde tarifi olmayan bir yerlerde depreşip duran…
 
Yalınayak hüzzam şarkılarda dolaşan ruhum, cinnete ve isyana dalıp çıkmaya meyil ederken, esrarlı bir gücün sığınağında sükünete eriyor bir müddet. Yeni bir başkaldırı nöbetinde parçalanıyor bütün kağıttan kalelerim. Hayal dünyası yırtılıyor perde perde ve gerçeklerin çekiçleri inip kalkıyor kafa tasıma sayısız kereler.
 
Kendimi hep görmezlikten geldim. Ben kendimin gölgesiydim her zaman. Kışın kar binen dalların mukavemetine inat ben direnmedim. Kırıldım her defasında. Esen fırtınaya boyun bükmedim, sökülse de köklerim toprağın kucağından. Bir gönül dik dursun diye bin kere gönlümü tazeledim her keresinde kırılan eskisini unutarak. Ne hazindir ki, ne kadar nahif bir çiçek isen o kadar çabuk solarmışsın yabansıl kırlarda. Diken olmanın dik olmaya eş olduğunu geç öğrendik; yazık!
 
Son umutla bekledim, ayın şafağa yakın olduğu kadar heyecanla. Biliyordum ki güneş doğacak ve şafak bitecek, ay sönecek ama o anın cazibesi yetmez miydi bana? Yüreğim artık isyan etti platonik sızıları taşımaktan. Ne kara kışını, ne yazını ne baharını, ne kara gözünü ne kara kaşını özlemeyeceğim artık. Yüzlerinde dört mevsimin dönekliği yaşayan insanları da özlemeyeceğim. Ben dostu, aradığım dostu özleyeceğim, buluncaya kadar özleyeceğim.
 
İlk yalanı kalemime söylemişlerdi “tükenmez” diye. Ama bir doğruyu da söylemişler; “bu dünyada riyakarlar, iki yüzlüler olduğu kadar dostlar da tükenmez.” Ama kara kalemlerle karnını deldiğim silgilerimin parçalandığı gibi, benim de yüreğimin parçaları bir araya toplanmadıktan sonra ne fayda?!
 
 
Veysel Şensoy

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar