16 Nisan 2024 Sal

Türkler ve Hayvanlar

Türkler her şeyden önce, esas itibariyle hayvan yetiştiricisi ve avcıdırlar. Yaşamaları için gerekli olan her şeyi onlardan sağlamaktadırlar.

 

 

TÜRKLER VE HAYVANLAR

 

Türklerin dünyasında hayvanlar, özellikle bazıları, çok önemlidir. Bu önem, birçok ünlü Türk yönetici ve savaşçıya, hayvan ismi verilmesinden bellidir. Arslanlar, toğrullar, toğanlar (doğan), boğalar, barslar (pars), kutuzlar, yak buğralar (damızlık deve), taylar, tay-boğalar, tay-barslar ve daha nice hayvanlarla doludur Türk tarihi. Türkler, tüm evrenin de kendileri gibi örgütlenmiş olduğunu hayal ederlerdi, yani insan toplumlarına benzer şekilde hayvan, bitki ve maden toplumları da mevcuttu. Onlara göre, ağaçları nasıl bir koruluk, bir orman meydana getirirse, aynı türden hayvanlar da başbuğları ve kutsal kişileri bulunan aileler, klanlar ve kabileler oluştururlardı. İlahlar karşısında konumlanış açısından da insanla hayvan arasında bir benzerlik söz konusudur. Hayvanlar da insan gibi Gök-Tanrı ve diğer ilahlara bağlıdırlar; onlarla konuşurlar, yardım dilerler. "İster insanlara, ister hayvanlara, ister bitkilere ait ruhlar olsun tüm ruhlar birbirine benzediğine göre bunların kökenlerinin ve kaderlerinin de aynı olması gerekir, yani hangi biçim altında olursa olsun yaşamın kaynağının, sonunun ve seyrinin aynı güçlere bağlı olması, aynı değişiklikleri yaşaması gerekir…Günümüzde bile Anadolu'da insanların ve hayvanların özdeşleştirilmesiyle ilgili inançların sayısız yankısını bulabiliriz. Köylüler 'tilkilerin ne zaman evliliklerini kutladıklarını', 'yılanların ne zaman mateme girdiklerini, ne zaman doğumları kutladıklarını' ve 'horozların ne zaman evlilik coşkusu içinde olduklarını' bilirler"(1) Bu bütünsel bir hayat anlayışı, bazen hayvanların başlarına gelen olaylardan kehanetler türetilmesine yol açmış, bu konuda bugüne kadar uzanan ciddi bir folklorik birikim oluşmuştur. Örneğin "İç Anadolu'nun Sivas ve Tokat illerinde, yolcunun önüne tavşan çıkması kötüye işarettir, kurt çıkmasıysa iyiye işarettir"(2). Folkloru, Halkbilim değil de halk oyunları bağlamında aldığımızda da aynı şey geçerlidir:

 

"…Anadolu'daki popüler Türk eğlencelerinde nelerin Orta Asya'yla ilişkilendirilebileceği üzerine yapılan uzun bir araştırma konuyu aydınlatabilmiştir. Genel olarak ayı oyunu'nda olduğu gibi doğrudan taklitler olduğunu görüyoruz…Turna barı'nda karşı karşıya gelen iki dansçı vardır, biri erkek turnayı diğeri dişi turnayı taklit eder; çeşitli oyunlardan sonra erkek dişiyi önüne uzanmaya ikna eder. Kartal halayı'nda iki dansçı karşı karşıya oynarlar, biri avcı kuşu taklit eder ve ötekine, yani kurban olan kuşa doğru yönelerek yaklaşır. Bu danslarda açık bir biçimde Orta Asya motiflerini, bozkır hayvan sanatını, ayinsel hayvan dövüşlerini, hayvanların kendi aralarındaki ayinsel çiftleşme motiflerini bulduğumuzu sanıyoruz. Deve oyunu'nda başdansçı kaba süsler takar; devenin boynunu taklit etmek için orak, hörgüçlere benzetmek için kütükler, renkli inciler, küçük çanlar takar, özellikle bu son iki süs, Uzakdoğu Şamanlarının çok sık kullandıkları süslerdir. Başdansçıya, maske ve kuyruk takarak arslana ve sırtlana benzemeye çalışmış iki kişi eşlik eder. Bu dansçıların da Şamanizm'deki yardımcı ruhlara gönderme yaptıklarını düşünüyoruz". (3)

 

Aynı şekilde İslam öncesi Türk sanatında da, "hayvansal bezeme üslubu"nun ortaya çıkmasında hayvanlar, temel bir rol oynarlar. (4)

 

Hayvanlar, ilahlara adanma görevi de görürler. "İduk" (adak) denilen bazı hayvanlar, serbest bırakılır, ne yük bindirilir, ne sütü sağılır ne yünü kırkılır; onlar ilahlarla adanmışlardır. Bu türden kendisinden feragat edilen, adanan atlar, inekler ve diğer hayvanlar, toplumda kutsal kabul edilir, herkes yolunu onlara verir ve onlara hoş görünmek için her şeyi yaparlardı. Türklerin "ongon" adını verdikleri, evlerinde bulundurdukları putları vardı; bu adak hayvanlara da atfedilen kutsallık nedeniyle "ongon" denirdi. Hayvanların kutsallaşmasının bir görünümü de kurbanlardır.

 

"Tanrı için kurban kesmek, insan için zaten sahip olduğu şeyi Tanrı'ya geri vermek demektir. Sahip olduğu hayvanların (veya ailesinin üyelerinin) ölümden sonra kendisine eşlik etmesi ya da ölü kimse için kurban kesmek, ruh'una ya da ölenin ruh'una, yeni ikamet yerinde gereksinimi olacak hayvanları sunmak, dolayısıyla bunları göğe göndermek demektir.. Dolayısıyla göksel bir öte dünyada hayvanın yeniden yaşama dönmesi çok sık rastlanan bir olaydır… Bu dünyada kendilerine yardımcı olan her şeyin gelecekte de işlerine yarayacağına inanıyorlar… hayvan, ölülere yeni ikametlerinde yaralı olmadan önce bu dünyadan öte dünyaya götüren yolculuklarında da rehberlik yapacaktır…Tanrı'ya sunulan yemek tanrı'yla aynı anda yenilir. Tanrı'nın sofra arkadaşı oluruz. Adak yalnızca ayrıcalıklı, olağanüstü tek bir varlığa değil, güçlü olan her şeye, tanrı'ya tanrılara, tinlere, atalara, put-ongon'lara ve benzerlerine yönelik olduğu için kurban yemeği boyun tüm evrensel güçlerle dayanışmasının açık bir ifadesidir; yaşamın birliği inancının somut işaretidir". (5)

 

Her ne kadar İslamiyet'e atfediliyorsa da Anadolu'da kurban törenlerinde ve kurban yemeklerinde eski inançların izleri çok belirgindir.

 

Türklerin hayatında hayvanların öneminin nedenleri hakkında başka birçok fikir daha ileri sürülebilir ama fazla ayrıntıya ve uzağa gitmeden hemen söylemek gerekir ki, Türkler her şeyden önce, esas itibariyle hayvan yetiştiricisi ve avcıdırlar. Yaşamaları için gerekli olan her şeyi onlardan sağlamaktadırlar. Ayrıca bozkır insanı, gündelik yaşamı sırasında, sürekli olarak doğa ve hayvanlar karşısında zayıflıklarıyla yüzleşip durmaktadır. Kendi zayıf yönlerine karşı, kendisinden daha güçlü bir şeye dayanmak istemesini, zayıflıklarını, dinle, büyüyle hayvanları ya da bitkileri taklit ederek ve bunlarla özdeşleşerek aşmaya çalışmasını anlamak zor değildir. Yalnızca bu doğrudan gözlemler bile Türklerin neden hayvanları çok sevdiklerini anlamak için yeterlidir. Tüm gözlemciler, tarihin her döneminde Türklerin hayvan, özellikle at ve köpek sevgilerinin şaşırtıcı olduğu konusunda hem fikirdirler.(6) "Ben de Türkiye'de yaşayan herkesin bugün bile hayvanları ne kadar çok sevdiklerini kendi deneyimlerimden biliyorum. Örneğin Bursa'da leylek hastaneleri vardır. Arabalar, yolunu şaşırmış kaplumbağaları yoldan çekmek için durulardı. Pelikan yumurtalarını toplamak günahtır, vb." demektedir.

 

Hayvanlar, birçok bakımdan insandan daha üstün yaratıklardır; uçmak, yüzmek, koku almak, gece görmek gibi insanlarda bulunmayan yeteneklere sahiptirler. Hayvanların bu üstün özellikleri, Türklerin yöneticilerinden bekledikleri özelliklerin hayvanlarla kıyaslanarak anlatılmasına neden olmuştur. Örneğin bir Arap tarihçi, Türklerin becerikli bir ordu komutanının, on hayvanın niteliklerine sahip olmasını istediklerini yazmaktadır. Bunlar, horozun yürekliliği, tavuğun iffeti, aslanın cesareti, yaban domuzunun saldırganlığı, tilkinin kurnazlığı, köpeğin sebatı, turna kuşunun uyanıklığı, karganın ihtiyatı, kurdun savaş arzusu, ineğin sağlığıdır. Kaşgari, Türklerin kurnazlıkları nedeniyle kızlara "tilki", yiğitlikleri nedeniyle erkeklere "kurt" dediklerini söylemektedir. Şamanların hayvan postuna bürünmeleri, başa tüy takılması vs. gibi hayvan beden parçalarının kullanılması hayvanların bu üstün özelliklerinden yararlanabilmek içindir.

 

Hayvanların geleceği daha iyi bildiklerine inanıldığından, davranışları bazı bakımlardan uyarıcı olarak değerlendirilir. Örneğin "köpek uluması"nın, "baykuş ötmesi"nin her boya göre ortak veya farklı yorumları vardır. Bazen de hayvanlar, gelip doğrudan doğruya insanlarla da konuşurlar, hayvan sesleri kendilerine bir şey dendiği şeklinde yorumlanır. Bazen insanlara tutum ve davranışlarıyla rehberlik ederler; bir ordunun bile önünde yürüyerek yol gösterebilirler. Bu özellikleri, hayvanların klanın atalarını temsilen tabulaştırılıp totemleştirilmelerine ve Türklerin Eski Dini'ne "Totemizm" denip denemeyeceği tartışmalarına yol açmıştır. Ekzogami, totem hayvanları yeme ve öldürme yasağı Totemizmi andırmaktadır.

 

Hayvan türleri bakımından yoksul bir bölgede yaşamalarına rağmen Oğuz aşiretlerinden 22-24 klanın amblem olarak kendilerine yırtıcı bir hayvanı seçtikleri, sahip oldukları her şeye bu hayvanın "damga"sını bastıkları bilinmektedir. Hayvanlar, olanca önemlerine rağmen asla Tanrı olmamışlardır.

 

Şüphesiz Türk mitolojisinde de açıkça kendisini gösterdiği, kozmogoni konusu sırasında da ele aldığımız gibi kurt, eski Türklerin en çok önem verdikleri, saygı duydukları hayvanların en başında gelir. Kurt, türeyiş efsanelerinde görüldüğü gibi "ecdat hayvanlar" arasında ilk sırada yer alır; Türk yönetici boyları bu nedenle kendilerinin Asena soyundan olduklarını ileri sürerler. Kurdun bu özellikleri onu tabulaştırmış, eski adı "böri" söylenmemeye, "böri" dememek için (ki tabu olan bir şey, gerçek adıyla çağrılmaz) "yer kurdu"yla aynı anlama gelecek şekilde "kurt" adıyla çağrılmaya başlanmıştır. Köpek ile kurt arasında kutsal düzeyde belirgin bir farklılık bulunmakta, bu iki hayvanın karıştırılması asla istenmemektedir.(7) Kurt, simgeleri Türk tarihi boyunca her yerde görülmekte, önemi ise Türk kozmolojisindeki Gök ile bağlantısından gelmektedir.

 

Kurt sembolünün modern Türk siyaset sosyolojisindeki önemi, tartışılmayacak kadar açıktır. Fakat "kurt"un modern zamanlardaki bu anlamı, tarihsel değil, ideolojik bakımdan oluşturulmuştur diye itiraz edilebilir. O halde, antropolojik ve etnolojik olarak Türk boylarında kurt sembolünün şimdiki durumunu araştırmak gereklidir. Teoman'ın( 8 ) çalışmasında ve köy köy dolaşarak böyle bir araştırmayı yapan meslektaşımız Dr. Taner Tosun, yayınlanmamış araştırması, "Oğuzlar Üzerine Bir İnceleme"de konuya açıklı kazandırır ve kurt sembolünün halen tüm canlılığıyla sürdüğünü gösterir:

 

"Tokat ile Sivas'ta yaşayan çok zengin bir halk kültürüne sahip olan, koyu Kızılbaşlar olarak bilinen Alevi Türkmen toplulukları Sıraçlar, dağda kurdun öldürdüğü koyunu ve sığırı murdar saymayarak yerlerken, aynı duruma biz Tunceli'de, Pertek'in Zeve köyünde de rastladık. Bu köyde, şanslı kişilere; "Üzerinde kurt büzüğü mü var?" denilir. . Hatta ismen verelim Akkuş’un Çayıaralan Beldesinden Cemil Satılmış bu objeyi taşıyan ve gizemine inananlardan idi. Yeni doğan oğlan çocukları Maraş Alevilerinde, "Kurt gibi olsun" diye, kurt postunun ağzından geçirilir. Kurt bir kurtuluş ve başarı simgesidir. Düşte kurt görmek hayır alametidir."

 

Tüm yırtıcı kuşlar koruyucu ruhun, adaletin, güç ve kudretin simgesi olarak hükümdar ve beylerin temsilcisi olduklarından Türklerde önemlidir. Türklerin milli simgelerinden olan kartal, daha çok şamanik uygulamalarda Gök-Tanrı'nın ve şamanın ruhunun temsilcisi olarak kullanılmıştır. Kuş genel olarak ruhun simgesi olduğundan, uçmak aynı zamanda ölüm anlamına geldiğinde başta kaz, turna ve kuğu olmak üzere yırtıcı olmayan kuşlar da Türklerde önemli simgesel işlevler üstlenmiş, kut timsali olmuşlardır. Göçebe-savaşçı Türklerin hayatlarında vazgeçilmez bir öneme sahip olan, onlara savaşlar, kahramanlıklar kazandıran at, hep kutsal ve Gök'le bağlantılı bir hayvan olarak görülmüştür. Atlarla birlikte gömülme adeti, ona binerek cennete gidileceği içindir. Ejderha, aslan, kaplan, ayı, geyik, boğa, deve, koç, tavşan, horoz, yılan da Türk mitolojisinde folklorunda önemli hayvanlar olmuşlardır. Bunlardan tavşan ve ayı aynı zamanda tabu hayvanlardır. Türklerin beslemedikleri, etini yemekten imtina ettiği ve olumsuz özellikler atfettiği hayvanların başında domuz gelir. Bazı tartışmalı noktalar varsa da araştırmacılar, Türklerin domuza karşı bu tutumlarının İslamiyet'le ilgisi bulunmadığı noktasında hemfikirdirler. Bugün bile pek çok Müslüman Türk'ün İslami emirlerin birçoğuna uymadıkları halde, domuz eti yememe konusunda gösterdikleri taassup ilginçtir. Baykuş, çakal, köpek ve tavuk da genellikle uğursuz kabul edilen hayvanlardır. Tahtacı topluluklarında yaptığı çalışmada hayvan kültürlerinin hemen hemen aynı şekilde sürdüğü sonucuna ulaşmıştır.

 

Kaynak: Erol Göka, Türk grup Davranışı, Aşina kitaplar, 2006

 

Veysel Şensoy

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar