13 Kasım 2024 Çar

Sizce İnsan Kaç Para Eder? (Akpınar’da Bu Sorunun Cevabı Verildi?

Sen bize unuttuğumuz değerleri hatırlattın…

Sizce İnsan Kaç Para Eder?

Anadolu insanı bir başka oluyor.
Zaman geçtikçe bazı değerlerin değişmesi hatta kaybolması insanlık tarihi açısından daha fazla bir kayıp olarak düşünüyorum.
Bizim bir ‘insanlık’ kültürümüz vardı. Şehirlisi başka köylüsü başka olurdu. İstanbul beyefendilerini ise filmlerde yitirdik.
Anadolu insanı hep sıcaktı, fedakârdı. Elinden geldiği kadar yardımı sever, bir art niyet düşünmezdi. Her şeyin istisnası olduğu gibi bu durumun da istisnası vardı elbet. Ama saygı, sevgi terbiye ve hürmet insanımızın şiarlarındandı.
Şehirli ise ‘beyefendiliği’ ile tanınılırdı. Oturduğu katlığı yeri bilen, düzgün konuşan, yeniliğin ve medeniyetin öncüsü idi. Kibirli ve asabi olmazlardı. Taşrada oturanlar çocuklarına okuyup şehirli gibi adam olmasını öğütlerdi. Hakikaten o zamanlarda adam gibi adamlardı.
Köylerde sınır davası, şehirde köşe kapmaca başlamadan evvel insanlarımız her haliyle güzel insanlardı.
Zamanla bazı şeylerin ayarı bozulmaya başladı. Bu iki tarafta birden olmaya başladı. Bir yerlere doğru kaymaya başladı insanlık. Ferdiyetçilik öne çıkmaya başlayınca önce ortaklıklar bozuldu. Sevgi ve saygının fiyatından bahsetmeye başladık. “Neme lazım başkası sen kendini düşün” sözü yavaş yavaş çok kişi tarafından kabul görmeğe başladı. Hak ve hürriyetlerin sınırları kitaplarda belirlenince, dolmuşta yerini önce kapmış olan delikanlı, ayaktaki yaşlı nineyi görmedi. Zaten o an için oturma hakkı da onundu. Gerisi teferruattan ibaretti…

Bir Hatıra
Bir gün Akkuş’un Akpınar beldesinde düzenlenen bir şenlik için davet edilmiştik. Ömer Çam Şenlikleri adı verilen şenliğe Ünye’de yaşayan şairlerden bazıları da davet edilmişti.
Bahar ile birlikte yeşilin bin bir tonunu ihtiva eden tipik bir Karadeniz beldesiydi. Mesafeye göre uzun sayılacak bir yolculuğu yeşillikler arasında tamamladıktan sonra Akpınar’a ulaştık.
Aslında köylerden teşekkül etmiş bir belde olduğu için mimarisi ve yerleşim planı köye benziyordu. Mevsim yaz olduğu için rakım yüksek olduğundan rutubet azdı. Mevsime göre daha rahat bir iklimi vardı.
Programın başlaması için ‘protokol’ adı verilen şahsiyetleri bekliyorduk. İşlerinin yoğunluğundan ne zaman gelecekleri önceden belli olmadığından zaman geçirmek için bir çay ocağı aradık. Bulduk da…
Apartman tipi yapılmış bir binanın alt katıydı çay ocağı. Hava sıcak olduğundan kimse içeride oturmuyordu. Ben ve arkadaşım boş duran iki sandalye bulup oturduk. Bahçede muhtelif aralıklı masalar olmasına rağmen günün de özelliğinden, doluydu. Bir süre sonra müessese sahibi abi bizi gördü. Çay istedik. Birazdan dedi ve başka bir sandalyeyi önümüze sehpa niyetiyle koydu. Sonra çayları getirdi. Ben etrafı dikkatle takip ediyordum. Köyü bilenler bilir. Kimi yerler ot, kimi yerler ağaç, bazı yerlerde kulübeler vs. her şey tabii. İnsanların yüz hatları çilelerini dışa vuruyor gibi.
Çayları içtikten sonra boş bardakları almaya gelen kişiden yeniden çay istedik. Bizim yabancı olduğumuzu biliyordu. Son derce içten ve samimi davranıyordu. Aklıma, bir yere ilk gelip, son defa giden müşterilere yapılan ‘kurnazlıklar’ gelmiyordu. Elinde bulunan boş bardaklarla yan tarafta bulunan masadakilere seslendi:
– Misafirler dedi.
Masada oturanlar sohbetten dolayı bizi ilk defa görüyorlardı. Suç işlemişler gibi mahcup bir eda ile bize yerlerini vermeye kalktılar. Özür diler gibi halleri vardı. Biz şimdi gidiyoruz diye kimsenin rahatsız olmasını istemedik. Bir süre konuşmalardan sonra yerimizde kaldık. Çaylarımızı içip ücretini almak istemeyen garson abiye ısrarla parayı verirken; titrek ellerini uzatıp mahcup bir vaziyette:
– Ne lüzumu vardı dedi…
Sen bize çay satmadın ki ağabeyciğim…
Sen bize unuttuğumuz değerleri hatırlattın…
Bedeli bizim verdiğimizden milyonlar kadar çok olan… 
Zeki ORDU

 

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
19AboneAbone Ol

Çok Okunanlar