üzgünüm sılam, ben sözümde duramadım ve bir keşke daha ekledim defterime. Anılarımı içimde ağıt yakarak ağlıyor sanıyordum, meğer ağlayan özlemlerine ağıt yakan sevdalı garip yüreğim imiş…
ANILAR UNUTULUR MU?
Anılar içimde tepinip ağlaşır bir bebek ısrarı ile, ben ise anılarımı saklamak isterim derin zulalara gün ışığı görmesin diye. Zaman ağlar içimde yaşmaklı gelin dilsizliği ile tutsaklığına, ben ise zamana ağlarım geçti de gitti el sallamadan diye. Anılarımı umursuz savuşup gittiler, ya da yaşandıkları yerde donup kaldılar sanırdım; meğer hep benim gölgemde gizlenip büyümüşler, benimle yaşamışlar fark etmemişim…
Ey hayatım nasıl da geçtin boşuna ve iki kirpiğimin buluştuğu vuslat anı içinde nasıl da uçuverdin. Ne sevgiden bir lokma, ne aşktan bir tadım ikram etmeden sırtını döndün de gittin… Karanlığı öğretmeden lambaları söndürdün gecelerimde ve aydınlığı anlatmadan güneşi davet ettin sabahlarıma. Bir kirpiklik mesafede mevzilenmiş de görmemişim bunca zaman aradığımı. Yakını yanımda sanmışım, gözlerim uzakları işaret etmiş bana. Ve özlem perdelenmiş bunca zaman aramıza. Meğer hayat yaşanılarak öğrenilirmiş…
Başımı yastıklara koymaya korkuyorum; gecelerin koyu derinliklerinde rüyalar beni bekliyor pusularda kabus olup gözlerime inmek için. Her keşke bir kabus, her pişmanlık bir karabasan gibi yükleniyor üstüme. Sabahları gelinciğin bağrındaki çiğ tanesine düşen yıldırım ateşi gibi yangınlarla kıvranıyor yufka yüreğim.
Keşkelerin yarattığı bir pişmanlık ordusu maraton koşar attığım her adımda arkamdan. Keşkelerden oluşan marşlar çalarlar koro halinde hiç susmadan. kor alevli yangınlara düşmüş yüreğmin ince duvarlarında kösler döverek meydan savaşı ilan ederler, gümbür gümbür. Dikenli teller ile boğarak bir darağcına astıkları yüreğimin çevresinde ateş dansları ederler çığlık çığlığa. Ve bir keşke daha yazarım defterdeki sırasına; keşke hep çocuk kalabilseydik, emeklerken dizlerimiz kanasaydı da büyüyünce kalbimiz hiç kanamasaydı.
Ah, derim ah! Güz yapraklarının hışırdamasındaki senfonilerde gizlenmiş yazılmamış güfteler geçer aklımdan. Her mısrasında binlerce keşke düşer notalara. Her bestede bir hasret türküsü, her türküde bir memleket kokusuyla sarhoş olurum. Taze baharı yaşarım kapatarak gözlerimi, uzak diyarları düşleyerek… Binlerce arı ve kelebekler uçuşur gözlerimde, doğada birbirine karışan kanat seslerini anımsarım hayal meyal. Renga renk açelyalarla, çiçeklerle donanmış dağlarımı düşlerim, düşlerim de bir tanımsız duygu yakar genzimi… Gelir bir guguk kuşu konar yüreğimin başına; ben beklerken memleket havalarından bir esinti sunarak ötecek diye merak ve özlemle, o, bir yumurta bırakır gönül yuvama ve gider arkasına bakmadan…
Bir reçete yazabilir mi tabip bana? Boşluğa yazılı kara kalemden çıkma yazılarımın manasını okur mu, anlar mı diyemediğim bunca söyleyeceklerimi? Bozuk anlatımsal ifadelerimden, devirerek duygusallığın bam teline dokunmaya çalışan cümlelerimden derin manalar çıkarabilir mi? Elif olmaya meyilli bu vav halime destek olacak bir kelime türetebilir mi sıkı sıkıya dayanacağım? Kilitli yüreğimdeki ketum duyguları seslendirebilir mi? Bunca zaman içimdeki dem tutan hisler berraklaşabilir mi? Kim söyleyecek?…
Acımıyorum kendime, acımak diğer ben’in üstün olma kabulüdür benliğimde. Keşkelere hoşgörüleri de nazikçe reddediyorum çünkü bir isetmeden katlanmadır hoşgürü. Gene bir sevgi çiseliyor ruh yaylalarımdan ve yorgun sisleri aralıyorum perde perde; hatıralarım can buluyor sevgi tarlasında. Biliyor ki, sevgi değer vermektir; sevinçtir, bilinçtir, en önemlisi insan olmanın gereğidir. İnsan, anılarını kovamaz, anılardan kaçamaz çünkü anılar yaşamın kendisidir.
Ben hep bir kiraz çiçeği aşığı olarak özlerim aşklarımı; hatıralarımı, yaşadıklarımı ve yaşayamadıklarımı. Söz vermiştim kiraz çiçeklerinde orada olacağım diye ama üzgünüm sılam, ben sözümde duramadım ve bir keşke daha ekledim defterime. Anılarımı içimde ağıt yakarak ağlıyor sanıyordum, meğer ağlayan özlemlerine ağıt yakan sevdalı garip yüreğim imiş…
Veysel Şensoy
10.05.2009
Bursa