25 Nisan 2024 Per

Teknoloji, Gurbet ve sıla,

“üç günden fazlası zulüm gurbetin, bir adım ötesi, ölüm gurbetin

Teknoloji, Gurbet ve sıla,
 
Biliyorum ki, gurbette ölenlerin mezarları bile bir kuşak sonra unutulmuş garipler mezarlığına dönüşür. Oysa sıladaki mezarlar torunlar tarafından hatırlanmasa da, yoldan geçenler tarafından okunan Fatihalara mazhar olurlar.
 
Bazen başka-başka ülkelerde yaşayanlar ile empati kurmaya çalışırım. Aslında eğlenceli bir tarafı yokmuş bunu fark ettim ama…
 
Gurbet üstüne yazılmış duygusal bir yazı okuyacağınızı tahmin ediyorsanız yanıldınız.

Sample Image
 
Bugün klavye üstünde koşan parmaklarımı dinleyerek, hislerimle çelişerek hatta  kavga ederek sıla-gurbet ve teknoloji sarkacında gidip gelen bir yazı olsun istedim. Konularda bir yalpalama ya da bir savrulma olacaktır. Hatta bazen şarampole bile uçacağız. Bu da teknolojinin gurbet kavramı ile hasbihali esnasında yüreklerin el değiştirmelerinin, çelişkilerin, git-gellerin tezahürüdür.
 
Teknoloji ve internet denilen sanal alemin baş döndürücü ilerleyişi, edebiyet dünyamızın duygusal sömürme malzemesi, kültürmüzün en önemli besin ve de esin kaynağı olan “gurbet” ve “sıla” olgusunu kökünden alt üst ettiğine inanıyorum. Yazım kuralları denilen, giriş, gelişme, ve sonuç ilişkileri doğrultusundaki hiyerarşiyi de yer ile yeksan ettiğini  hayretle görmekteyiz. Üç harfle bir cümlenin anlatılışını MSN denilen iletişim sayesinde gördük.

Dostlarımızın, akrabalarımızın, eşimizin, sevdiklerimizin ve sevmediklerimizin sesine ve görüntüsüne dokunacak kadar yakın, mektuplu yılların duygularına kilometrelerce uzağız artık. Oysa dedelerimiz ya turnalarla söyleşmiş, ya bir kervan yolunda genel bir haber umudu taşımışlar. Daha sonrasında postalara verilen mektuplar ve uzun günler beklenen cevaplar… Telgraflar, manyetolu telefonlar, dijital teknolojiye geçişle gelen kolay iletişimler derken…
.
                                                                       
Son aşamada ise:
Dostlarımız,hasretlerimiz ilk önce harflerle, hecelerle, kelimeler ve cümlelerle mönitörlerimize misafir oldular. Bazen kuşku ile yaklaştık, bazan bir gariplik var bu işlerde  diye düşündük hepimiz en başta ama adını koyamadık.  Zamanla anladık ki “yavaş yavaş zehirleniyoruz” deseler de, biz bu teknolojiyi çok sevdik ve alıştık.
 
Artık teknoloji gurbet algısını da, yaşam şeklini de, aşkı da, sevdayı da, savaşı da, barışı da, siyaseti de kökünden değiştirdi.
 
Yazımızı ilgilendiren kısmı; MSN ve benzeri programlarla  kolaylık sundu teknoloji bize..Hadi özleyin bakalım dostlarınızı. Özlem denilen, hasret denilen duyguları hadi yaşayın bakalım. Canınız sıkıldığı anda  bir cep telefonundan mesaj ile saniyeler içinde özlediğiniz kişiye ulaşıp meramınızı aktarıyorsunuz. Ya da, MSN ile karşındaki ile görüntülü sohbet edebiliyorsunuz. Hani bizim o güzelim yürek burkan hasret ve özlem duygularımız nerde, teknolojiler nasıl ve hangi çöplüğe gömdü bunları?..
 
Bir gün bir dostunuzla karşılaşıp eski günleri yad etmek  ve anıları anlatmak için saatlerce sohbet edebilecek miyiz? Tek kelime ile “hayır” demeye korkmayın lütfen.  Gurbetin bir anlamı olmalıydı bu karşılaşma esnasında anlamlaşan değil mi? “Sıla nerede biter, gurbet nerede başlar? “ 

Eskiden postacı kapıda göründüğünde iç hoplatıcı ve  mektubun zarfını açma süresi bile uzun saatler gibi geldiği anların heyecanını bilemeyecek nesiller ne çok kayıptalar değil mi? Bize göre böyle ama bilinmeyen duygu kayıp mıdır acaba?
 
“Evet, şimdi yine posta kutumuzu açarken  heyecanlanıyoruz fakat, çok farklı şeyler için: Telefon faturaları, vergi ödemeleri, abuk subuk reklam bröşürleri vs için.
 
Teknoloji sohbeti bitiriyor, sözü tüketiyor. Sözün bittiği yerde şiddet, kavga ve anlaşmazlıklar başlıyor. Şiddet her akşam evimizin baş konuğu. “Misafir”i demiyorum bilerek; çünkü “misafir”in anlamı “”yolcu demektir; evimizde bizimle kalacağına göre “konuk” daha doğru kelimedir. Bu konukların en ürkütücüsü, televizyon haberlerinin olmazsa olmazı kanlı vahşet görüntüleri.
 
“CNN, BBC gibi büyük haber kanalları haber sunumunda ölümcül -belki de yaşamsal- bir ayırım yapmaktalar. Kendi ülkelerine ve insanlarına ait trafik kazası, cinayet, deprem, yangın, savaş vs gibi haberleri verirken asla ve asla bırakın cesetleri, hafif yaralıları dahi ekranlara getirmiyorlar.”   Vahşete, kana ve ölümlere duyarsızlaşmayı alıştırdı teknoloji bize. Teknolojiyi kullanma siyaseti…

“Kısık ateşte kaynayan kurbağa’”idik bizler ne güzel. Gül gibi haşlanıp gidiyoruz işte canım; koka kolamızla –coca cola demeyi de biliyoruz ya neyse-, yerli dizi flimlerimizle, yabanci dizilerimizle, hatta çarşıdaki yabancı isimli tabelalarımızla, bedevadan lisan öğrenerek(!) geçip gidiyorduk.  Ne gerek vardı şimdi bütün bunları hatırlamamıza?.. Bize iyilik etmiyorlar mı? Uzaklar yakın olmadı mı? Bir parmak uçluk tık ile sılayı da gurbeti de bir ekrana koymuyormuyuz?..
 
Bizim eski kuşaklar için adı “gurbet” ne de olsa işte. Buruk bir tat bırakır hep ağızlarımızda. Acı ile ilgili, acıya bulanmış  ne varsa içinde barındırıyor gurbet; kırkından büyük yaşlardakiler için… Türkülere sevdirirdi gurbet bize, değil mi? Akkuşta gürgen komazdı yüreklerimiz.
 
Gurbet sözcüğünün kökeni “garip” diyebilirz; “acayip, tuhaf” anlamındaki kelime değil kast ettiğim. Gurbette yaşamını sürdürenler  için bu kelime çağrıştırdığı bütün anlamları hak ediyor.  Ama anlamını bırakmadı ki bu teknoloji illeti. Bırakın da adam gibi çilemizi yaşayalım, değil mi ama? Şu gurbet denilen yerlerde her şey hem gariptir, tuhaftır, hem de olabildiğince yabancıdır; uzaktır, eldir, ölümdür bir yanıyla. İlk önce göğsünüze yediğiniz bir yumruktur gurbetten anladığınız. Başta dili gariptir gurbetin. Bilseniz bile garip durur sizin ağzınızda oranın dili. Bilmiyorsanız zaten yok sayar sizi gurbet.

Yüreğiniz geniş, İçiniz ferah olacaktır, olmalıdır da. Herşeyi oraya atacaksınız belki bir gün torunlarını gezdirirken anlatacak hikayeniz olur.

Yüzünüzde seyyar gülücükler taşıyacaksınız. Konfiçiyüs:“gülmesini bilmiyorsan bile gülümsemeye çalış, bir gün gülmesini öğrenirsin” dememişmiydi.  Buna alışacaksınız ve her güne yeni bir ruh haliyle başlamayı deneyeceksiniz.

 
Gurbet alır, hep alır sizden, vermeye yanaşmaz asla. Siz kazandığınızı düşünürsünüz hep, kaybederken. Kaç yaşına girdiğiniz umurunda değildir gurbetin. Hangi yaştan sonra (y)azdığınız da. Manolya ağacından kopardığınız manolya çiçeğinin kokmamasına mı yoksa kuş seslerinin size hiçbir şey hatırlatmamasına mı yanacağınızı bilemezsiniz.
İnandıklarınıza da  inancınızı kaybedersiniz.
 
“üç günden fazlası zulüm gurbetin
bir adım ötesi, ölüm gurbetin…”
 
Hani duygusal olmayacaktı! Değil elbette; bu anlattıklarım eskilerin soluk sayfalarında kalmış anılardı. Eskiler böyle hissederlermiş. Bana da tuhaf geldi. Gerçekten gurbet kaldı mı?
 
Şimdi artık gurbet yazıları da yazılmayacak. Sıla şuracıkta canım, bir kaç saatlik yol oldu artık. En uzaklar bir tıklık yakın oldular. Kime ve nereye özlem duyacağız bir bilen var mı?
 
Boş verin artık, şunu anladım ki; gurbet yazısı yazmak, Anna’ya mektup yazan Kafka’ya özenmekmiş meğer…
 
 
Veysel Şensoy

Related Articles

1 Yorum

  1. Bir amarikali yada ingiliz japon is adami icin acaba gurbetin ne anlami vardir.
    Günümüzde internet sayesinde insanlar aninda dünyanin bir ucundan diger ucundaki abrabalari ile görüsebiliyorlar.iki saatte ucakla bir kitadan digerine gidebiliyorsun. Hatta gurbet kelimesinin anlamini kacirdigini turistler zevk icin gidiyorlar…zor olsa kimse para verip zor olan yere gidermi.O zaman bu gurbet kelimesini ancak fakir ve yoksul halkin lugatinda bulunmaktadir.artik eskiden oldugu gibi mektuplar yazmiyor..kasetler doldurmuyor colu cocuklari icin.gurbet kelimesi bence önemini kayip etti. Modern ülkelrde zaten o kelimeyi kimse bilmiyor.

cemalettin Bayramoglu için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar