29 Mart 2024 Cum

VUSLAT KOKAN DÜŞLER LEYLAYA UZANIR

Efsanevi aşkları yaratacak yürek mi yok, yoksa aşk mı bizde?..

 

 

VUSLAT KOKAN DÜŞLER LEYLAYA UZANIR

  

Bunca yılı yaşamışım ama yolum çile kapısına düşmediğinden, aşkı anlatmaya tutmuyor yaşım. Arkamda bıraktığım külleri sevda bahçelerinden esen meltemler soğutuyor. Ne bir kırgınlık, ne de küskünlük, ne cömert bir mefhum ki aşk hep tebessüm ediyor ve kapılarını paslı kilitlere haram kılmış, sonuna kadar açık kapısından davet ediyor Mevlana’ca herkesi. “baza esti baza…”

 

Bende bir takıntı oldu bu aşk ve sevgi meselesi Şimdi  sen “Aşk nedir?” diye soruyorsun bana.  Bir kış gecesi uzunluğunda sıkılmadan anlatacağım. Ama sen sıkılacaksın biliyorum.

  

“Bunun da cevabı henüz verilemedi” diyenler olsa da, herkese göre değişen bir anlamı olduğu söyleniyor. Ben  sonunda bir karara vardım: Layla’nın kendisidir aşk.

 

Kimi bir gecelik “lay lay lom” eğlenceye yakıştırdı, kimi esip geçen yüzeysel duygulara, kimi yüz yıllık hasretlere…

 

“Gene saçmalıklar yazacaksın, gene sıralayacaksın hayal ürünlerini” diyorsun. Hayal kurmayanın dünyasında kuru bir çölden başka ne olur ki? Önce hayaller çiçek açar.

 

Gene de dinlemeye  meylediyorsun biliyorum… İçinde küçük bir merak kırıntısı bile olması  senin de kapılarının aralık olmasına işerettir… Şöyle dersek iddialı mı olur acaba…

 

Batıda Romeo Julyet, doğuda ise Leyla’dır aşkın adı. Ben sana doğu aşklarından söz edeyim istersen.

  

Fuzuli’nin Tavus kuşu teleği ile kök boyası hokkasından kağıtlar üstüne düşen hayaller aleminin sembolik prensesi Leyla düşlemesidir aşk. Bir gülün  dikenini avuçlayarak kanatırken ellerini, ezilirken gülün zerafeti avuçlarında, çektiği işkencenin hediyesi olarak sunduğu  kokunun hazzında  boğulmak, alev kırmızısı renginde yanmaktır. Seher vaktinde bir kuş sesine ah etmek, bülbülün yanık nağmelerinde has bahçenin hasretini çekmektir. Ya da en güzel hasret  hikayelerine can veren bülbülün kendisi olmaktır aşk.

 

Biz, esrarı kaybolmuş zamanlarda peşine düştük aşkın. Pazar Pazar  gezinen züleyha olduk aşkımıza bir yusuf bulmak adına. Mecnun ile özdeşleştik sevdamızı Leyla’ya yüklemek için. Leyla aşkın köklerine  hayat veren bir ırmaktı gönül ovasında. Ferhat olup şirin’ler adına gönül kazmasını yüreklerimizin yamacına saplamak istedik. “Şirin gönül aynasında aşkı büyüten bir  suretti.” Gönül ile yürek arasında sıkışmış ince çizgiye esir olmaktır aşk.

 

Bitmeyen özlemleri besleyip, büyütüp yetiştiriyoruz bağrımızda. Efsane aşıkların adına adadığımız yufka  yüreklerimiz kaldırır mı bu yükü. Yarin isimleri ile yan yana ebedi anılsın istediğimiz isimlerimiz yankı bulur mu bir adımlık  mesafede bile?… Efsanevi aşkları yaratacak yürek mi yok, yoksa aşk mı bizde?..

 

“Aşk” ile  ilgiyi, arzuyu, geçici tutkuları karıştırıyoruz. Artık güllerimiz sevda kokusundan mahrum.

 

Tutkuların öksesinde esirleşti pıt pıt atan heyecanlı kalbimiz. Yüreklerimizde aşk nakışı sandığımız izlerin bir gün sonrasında nefret olduğunu gördük. Gönül toprağına aşk tohumları dikemedik, yeşertemedik salkım söğütleri sevgiliyi beklediğimiz sevda çeşmelerinin başında. Nadasa bırakılmış yüreklerde yabansıl otlar, sinsi dikenler kök saldı. Bir  Leyla çekirdeği düşmedi yar kokulu bozkırlarımıza.

 

Biz ölümsüz aşkları tanımadık, günübirlik arzulara takılıp kaldık. Geceleri diz dize yıldız sayan aşıkların hülyalarını anlayamadık ve  ateş böceklerinin yalan ışıklarnı avuçlayarak geçici  tutkuları aşk sandık. Talihsiz yanılgılarla yanlış ateşlere attık ruhumuzu. “Leyla mecnunun nesi olur?” diye alaya aldık aşkın özünü. Sahi neyi olurLeyla Mecnun’un?



Mecnun gibi bir aşka özenip de düştüğümüz yolları çöl saydık. Yalınayak kızgın kumlarda yürüme yerine konforlu araçlar içinde  içki şişelerine doldurduk benliğimizi. Oysa aşk çölde yücelir, acılar haz verir aşıka. İçinde hüzün, elem, keder, acı olmazsa adı aşk olmaz. Aşkın kendisi  acı çekmek,  çile çekmektir.  Susuzluktan çatlayan dudaklardan dökülen matlubun adı ruhun can kaynağıdır. Çölde ceylanların sürmeli gözlerinde Leyla’yı görebilenler, seherde bir bülbülün davetiyle  umulmadık bir aşka uyanır şafağın kızıllığında ansızın yangınlara düşerek.

 

Secdelerde seccadeler alınlarımızı öperken leyladır aslında buseler konduran… Leyladır yanan avuçlarına bir papatya taçı koyup da giden uçsuz bucaksız çayırlara…Leyla’ya  serinlik sunmaktır secdelerde  toprağa karışan bir damla göz yaşımız.

 

Gülümsüyorsun bana. “Bu romantizm satırları bana bir şey ifade etmiyor.” Diyorsun. “Hayal perestsin, belki de melankoliksin…” diye arkanı dönüyorsun.  Evet ben hayal dünyasına sığınan, çirkinliklerin suretinden saklanan bir kaçkınım.

 

Bir gönüldaş anlatıyor ve ben de tamamlıyorum cümleleri. Hasbihal ediyoruz kelplerin tanışıklığında.

 

“Bizim seherlerimizde ceylanlar yok artık. Biz seherlerimizi uykulara feda ettik, göremiyoruz Leyla bakışlı ceylanları. Geceler boyu yıldızlarla söyleşip de onlara elveda diyemedik gün doğumlarında. Biz, ceylanların gözlerini öpemedik, bu gözler Leyla’nın gözlerine benziyor diye. Uykulara feda ettiğimiz seherlere ağlayamadık. Leylasızlığa akmadı göz yaşlarımız.”


“Biz sevemedik yaratılanı Yaratan’dan ötürü. Yunus mektebinde diz çöküp okuyamadık aşk kitabını.”


Oysa, varlığın özünde sevda hamuru vardı. O hamuru besleyen aşkın pişmanlık gözyaşı vardı, Adem ile Havva’dan dökülen. Şimdi ezeli pişmanlıklara değil, günübirlik sancılara akar oldu gözyaşlarımız.

“En sevgiliye iltifatlar vardı sevgililer sevgilisinden, hitabının tatlı sıcaklığı vardı. “Levlake…” hitabıyla başlayan bin bir renkte iltifatlar vardı. Aşık ile maşukun ezelde yazılı, göklerde yan yana asılı adı vardı. Ah “Levlake” kudsiyetini anlasa  akıldan malül beynim, belki mecnun bana gıpta ederdi dağlarda taşlarda…”

 

Aşk medeniyetinin sevda pazarında, gönlümüzü bir Leyla’ya, son Leyla’ya, en Leyla’ya kayıtsız şartsız sunmanın huşusunda boğulmak mutluluğu peşine düştük . Sevgililer Sevgilisini gönül Kabe’sinde misafir edebilirmiyiz sorgusunda yanmaktayız şimdi.


“Ebedi aşkı arzulayanlar, vahdete adım atar, bırakır çokluğu, sevdiğinde bütünleşip ölümsüzlüğe kucak açanlardır.”

 

Ve sevenlerin dilinde sevilenler sonsuz bir şarkı olur, kemanın yayında sızı, kanunun telinde gönüle dokunan bir tını olur. Dillerden düşmez ebede kadar ve  bir Leyla  şiiri okunur. Dalgaların kıyıları yalayışında Leyla, Pınarların şırıltısında Leyla, esen rüzgarda Leyla…kırlardaki çiçekler buram buram hep Leyla kokar. Her kuşun ötüşünde, güllerin kan kırmızı kıvrımlarında, bulutun hasretinde, yağmuun toprağa düşmesinde hep leyla vardır.


Mecnun’a adını sorarlar, Leyla der. Geldiği yeri sorarlar, gideceği yeri sorarlar yine Leyla, hep Leyla der. Hep aşk…

 

“Gönlünü Leyla’ya kaptırmışların şafaklarında, sabah güneşinin gamzeli tebessümleri saklıdır. Dağların doruklarında hiç kaybolmayan beyazlıklar, Leyla’nın yüreklere serinlikler bahşeden sevdasıdır.”


“Yüreğine yasak koyanlar, vefalara bezenmiş aşklarında ölümsüzlüğün kapılarını aralar. Gecenin mavi karanlığında yıldızlardan taç yapan aşıklar, Leyla durağında sevda yağmurlarıyla ıslanırlar.”

 

“Cennet gözlüm” dediğimiz ve yarım kalmış yanımızı tamamlayan sevgiliyi alıp da yanımıza… “Sen ey cenneti müjdeleyen Sevgili, Sevgilim!” deyip düşüp de peşine, tutunup da eteğine aradık mı hiç gecenin ve gündüzün Leylasını? Sevdanın ve Leyla’nın aşkına kaç kez gün doğumlarını sancıyla yaşadık? Gün batımlarında kaybettiğimiz Leyla’yı bir gülün kırmızısında bir bülbülün feryadında aradık mı hiç? Leyla’dan başkasını görmez oldu mu gözlerimiz? Neden hep gül, neden hep bülbül, yok mu daha başka  aşkı anlatacak diye sorduk mu hiç?

 

Cayır cayır  yanan kumlarıyla, yeşile ve suya dargın sahrası ve ceylanlarıyla kendisini aşka çağıran çöldedir Mecnun. Yüreğinden aşka doğru ırmaklar akar çöle inat kızgın kumlarda. Gönül kendisini oyalar bir teslli vahasında içten iniltilerle.  

 

 Mecnun çölde dolaşıp dururken,  fark edemez namaz kılan bir dervişin önünden geçtiğini. Leyla’dan başkasını görmeye yasaklı gözleriyle göremez namaz kılan dervişi. Namaz biter. Kırk yıllık bekleyiş yükünü bilen derviş kızar Mecnun’a. Secdedeki basin önünden geçilmezmiş meğer.

 

 Özür kuşanmış kelimelerin ardından, paslı vicdanlara bir hançer gibi saplanan sözler dökülür Leyla kitabını okuyan dudaklardan. “Kusura bakma derviş baba, ben Leyla’nın aşkından seni göremedim. Ya sen, huzurunda bulunduğun Mevla’nın aşkından beni nasıl gördün?”


“Aşk yanılgısıyla avunan yürekler sıtmaya tutulur. Yeni bir sevdanın ezeli ve ebedi Leyla’nın eşiğinde aşka uyanır, canlar Leyla’ya uyanır. Vuslat kokan düşler Leyla’ya uzanır.   ….”

 

Gene de ikna edemedim seni biliyorum. Dudak büküp “safsata” deyip geçiyorsun.

 

Aşkın adı Leyla’dır aslında. Ama sana saçma geliyor bunlar. Çünkü sen gerçeklik hamurunu  fırında pişen ekmek olarak sonlandırıyorsun.

 

“geç bunları” diyorsun ama gene de bir soru işareti takılıyor uzanıp giden ayaklarına…

 

Veysel Şensoy

 

15.12.2010 Libya

Related Articles

5 YORUMLAR

  1. Fatma Hanım,
    Cevabi yorumunuzu bu yazının altına yazmanız bir incelik olduğu kadar iç dünyanızdan bazı yansımaları burada bulduğunuzu işaret etmek istediğinizi düşündüm. Beim öğüt vermek haddime değil ama görünen köy klavuz istemezmiş ve zaten bunu görmüşsünüz. Hayat her şeye rağmen devem eder ve sınav her gün yeni sorularla donatılarak önümüze konulur. Sizin başardığınızı görüyorum. Allah başka elem göstermesin. Sözcüklerle destek olabilmek ne kadar mümkünse o kadarını yapabilmeye çalıştım. Her zaman dualarımız ve dileklerimizle yanınızdayız. Bütün Akkuş İlçesi sitesi ailesinin her arzularının gönüllerince olmasını dilerken bütün bu camianın yeni yılını da kutluyorum.

  2. Veysel bey ÇINARIM atlı şiirime yazdığınız o güzel ögütler için çok teşekkür ederim. inan bana okurken çok duygulandım. bir an çok sevdiğim bir dostumu karşımda bulup sanki bana elini uzatıp değerli ögütler vererek teselli ediyormuş hissini yaşadım. bu güzel düşünceleriniz için gönülden teşekkür ederim.
    o şiir yıllar önce sevgili eşimi kaybettiğimde yüreğimden dökülen sözlerdi. tabiki şu an o derece yaşıyor veya öbür tarafı istiyor değilim olmadım. olmaycağımda. hayatımda o acıyı ilk yaşadığımda bir kez ölümü düşündüm sonra arkama bir baktımki dünyanın en güzel iki tane varlığı allahımın bana verdiği en güzel armağanları gözümün içine bakıyordu. ve kendime şunu sordum. senin bunu yapmaya hakkın varmı??? tabiki yoktu ve ben 18 yıldır yanlızım ama yanlız değilim benim kocaman bir yaradanım dünyalar tatlısı hiç birşeye değişmeyeceğim iki tane yavrum var.
    ve yıllardır allahımın bana verdiği güç sabır ve cesaretle yavrularımın ise hiç bir sevgiye değişmeyeceğim sevgileriyle ayakta duruyorum. ve durucam takiiiiii bir gün yaradan hadi babalık annelik görevin bitti emanetlerim artık kendi ayakları üzerinde durabilirler. seninde gelme vaktin geldi diyene kadar………….!
    evet anneyim babayım ama önceliklede yaradana yürekten inanan sığınan ve her zaman dualarımı kabul görmesiyle onun yanında olan bir kulum…..!
    güzel sözleriniz öğütleriniz için çok teşekkür ediyorum.
    saygılarımla.
    FATMA SAYILIR

  3. “levlâke ve mâ halaktül-eflâk” Hadisi kudsinin çağrışımından pay alarak son Leyla’ya En Layla’ya yani aşkın son kalesine aşık olmak lazım sayın dostum. Güzel benzetme dünyevi aşklar bile kapitalist olmuş. Ama bir aşk var ki işte o aşkı yakalamayı vurgulamak istedim yazının sonuna doğru. Aşkların en yücesine ulaşmak, mecnun olmak, Yunus olmak lazım. Ama olamyoruz ve daha kötüsü olmak istemiyoruz. Önce istemek lazım.

    Güzel soru; “ne yapmamız lazım?” Hiç bir şey. Aşk kendisi yapacağını yapar zaten.

    Sevgiyle kalınız…

  4. KİM AŞIK OLMAK İSTER?

    AŞKIN ADI ELEKTRİK OLMUŞ
    İNSANIN ADI NİK OLMUŞ
    MAKYAJDAN İNSANLAR GÖRÜNMEZ OLMUŞ
    ANALAR BABALAR KAHROLMUŞ

    DAĞLARI DELMEK ZOR OLMUŞ
    MECNUN ÇÖLDE DEĞİL MEYHANEDE ZOM OLMUŞ
    ZEHİRİN ADI MAL OLMUŞ
    ANALAR BABALAR KAHROLMUŞ

    SANAL ALEMDE AŞK KAYBOLMUŞ
    ARKADAŞLIĞIN ADI FLÖRT OLMUŞ
    MEKTUBUN ADI e mail OLMUŞ
    ANALAR BABALAR KAHROLMUŞ

  5. TÜFEK İCAT OLDU MERTLİK BOZULDU.

    PARA İCAT OLDU AŞK’TA BOZULDU.

    ORTAM BOZUK ABİ İNSANLAR KALBE DEĞİL CEBE BAKIYORLAR.

    EVİN VARMI, YAZLIĞIN VARMI, YEŞİLPASAPORTUN VARMI, YABANCI DİLİN VARMI, DİYE SORUYORLAR.

    AŞKIN DİLİNİ SORAN YOK.

    AŞK BİLE KAPİTALİST OLMUŞ.

    NE YAPMAMIZ LAZIM SEN ONU SÖYLE…

    KENDİNE İYİ BAK…

Adem YILDIZ Kuşçulu köyü muhtarı. için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar