19 Nisan 2024 Cum

***ULU GÜRGEN***

Akkuşun neresinde, bir köşede oturan, alnı çizgilerle dolmuş nur yüzlü ihtiyarlar görsem, hep ulu bir  gürgeni hatırlarım..

 

 

***ULU GÜRGEN***

         Ekim rüzgârının yaman estiği bir gündü. Dağları müthiş uğultusu ile  sarsan, koskoca gürgen ormanlarını otları savururcasına sallayan, tozu dumana katan o ekim rüzgarı; o nu dalından koparmakta zorlanmıştı. Çünkü; ta hücrelerine kadar işleyen su, çeliğe verilen su ile eşdeğerdi. Çetin şartların, zor zamanların yoğurduğu tabiatı gereği, kendisi de çetindi, kendiside zordu..

 

         Ne etti, nasıl yaptı bilinmez rüzgârın inadı baskın çıktı. Kopardı onu dalından; savurdu göğün yalın katına..30-40 metreden bıraktı kendini boşluğa, kaderinin kendisini götüreceği yere gitmek üzere, o ardı arkası kesilmez rüzgarın kollarına bıraktı kendisini..Tabii şimdilik, tabii bir defaya mahsus olmak ve daha güçlü, daha dirençli bir şekilde dünyaya doğmak üzere…

 

         Rüzgar bir müddet götürdü onu, sonra bıraktı ve emanet etti, kara toprağın kara bağrına..Benden bu kadar! deyip rüzgar devam etti yoluna..O hızlı ve çetin bir düşüş yaptı..Hayatının her safhasında olduğu gibi, kopuşu da, uçuşu da, düşüşü de zor ve çetin oldu…Bir iki kez sekti yerde kendisini koruyan, sarıp sarmalayan kabuğu ile birlikte..Yer beğendi kendine uçsuz bucaksız dağ başlarında..Belli bir vakit sonra açıldı muhafaza ve o toprak ile buluştu..Her şeyin ondan türediği ve her şeyin ona döneceği toprak ile tanıştı. Hayatı gibi toprak da sert ve soğuktu..Fakat böyle olmalıydı, çünkü; bu çetin tabiat şartlarına başka türlü nasıl alışacak, nasıl dayanacaktı..???

 

         Yağmurlar, güneşler, geceler ve gündüzler gördü ardı ardına..Hayat bir gölge gibi geçip gidiyordu, o ise yeni başlayan bir hayatın ilk basamağında bekliyordu, sonsuz bir sabırla..Ve kış geldi çattı..Beyaz ve yumuşak göründüğüne aldanmak en büyük gaflet olur. Hani demiştik ya; burası dağ başı, burası göklere yakın bir yer..Eeee kışı da ona göre olacak tabii…Zaman zaman 1,5-2 metreyi bulan kar bir yorgan gibi sardı onu..Korudu zemherinin, karakışın, gücüğün çatlatan soğuğundan..O her fırsatta, anasının kollarına sokulan bir bebek misali, daha bir yaklaştı toprağa..Zamanla toprağı sevdi, toprak da onu..

 

         Ve bahar geldi nihayet! Kar örtüsü eriyip, Güneşin ılık bakışlarında yıkandı. Hayatın yeniden başlayışına tanık oldu kendisi ile beraber..Çiçeklerle bezenen yemyeşil otlarla, arılar, kelebekler, börtü böcek, amcazadeleri meşe ve pelitle tanıştı…Neden sonra bir sıkıntı bastı tüm bedenini..İçinde biriken hayat membağı; dışarı çıkmak ve çatlatmak istiyordu bedenini..Cemrenin toprakla buluşmasına müteakip, kendiside kök saldı toprağın bağrına..Ve bir ikide dal uzattı masmavi gökyüzüne doğru, duaya açılan iki el gibi..İki üç de yaprak ki; kendiside katılmalıydı bu renk cümbüşüne..Bende buradayım, bende varım ve yaşıyorum dercesine..

 

         Günler günleri, aylar ayları, mevsimler mevsimleri, yıllar yılları kovaladı..Bahar, yaz kış mevsimleri geldi geçti..Nice yağmurlar, fırtınalar, güneşler gördü..O bütün zorluklara inat, kendisini eğip bükmeye çalışan, rüzgarlara, metrelerce yağan kara inat, dosdoğru yürüdüğü bu yol gibi, dosdoğru oldu..Eğilip bükülmedi, ve genç bir gürgen fidanı oldu..Duruşu ve şekli ile, bakanların oğul niyetine sevdiği, hayranlık uyandıran bir abide şeklini aldı. O direndikçe kökleri sağlamlaştı, daha çetin fırtınalara zorluklara katlanabilmek, eğilmemek, yıkılmamak için genişletti köklerini..Oksijeni çok, yağmuru bol bu yüksek memleketten daha fazla istifade edebilmek, belki de; dibinde yetişen bitkilere hamilik yapmak amacıyla, açabildiği kadar açtı kollarını…Kökleri toprağı, dalları gökyüzünü sardı, dost ve kardeş oldu, aynı ortamı paylaştığı bu coğrafyada…Çocuklar gövdesine çentik attı, tarih yazdı, adını yazdı onunla beraber unutulmamak ve zamana bir imza atmak niyetiyle.. Kaç çocuk büyüyüp ihtiyar olup kayboldu gözlerinin önünde kimbilir..Kaç kişiye merhaba deyip, kaç kişiyi uğurladı bu dünyadan  kimbilir…

 

         Ve şimdi o gürgen; 150 bilemediniz 200 yaşında..Gördüğü, yaşadığı ve şahit olduğu onca olayların verdiği tecrübe ile hayata gülümsemekte hala..Her haliyle, kitaplarca yazılacak ders vermekte..Sabrın, doğruluğun, kendisi ve tabiat ile barışık olmanın, çetin ve zor şartlarla baş etmenin yollarını göstermekte, okuyup anlayabilenlere…

 

         Akkuşun neresinde, bir köşede oturan, alnı çizgilerle dolmuş nur yüzlü ihtiyarlar görsem, hep ulu bir  gürgeni hatırlarım..Veya nerde ulu biri gürgen görsem, ömrü badirelerle geçmiş, zorluklar yağmuru ile yıkanmış, çetin  hayat cenderesinden geçmiş  bir ihtiyarı hatırlarım..

 

21 Ağustos 2010-Akkuş

 

Y.Mürsel KARAYİĞİT

Related Articles

2 YORUMLAR

  1. kaleminde yüreyin gibi duygusal ve içten hakikaten öylebir analiz öylebir yazı olmuşki insanı düşündürüyor hele hele bugünlerde büyüklerine saygı göstermeyenlerin bu yazıyı bir değil defalarca okuması gerek beni çok etkiledi çobanlık yıllarımda aklıma geldi dağlarda ağaçlara bende tarih yazarak o uzun yaşayacak ömürlerine acıkatmışım beni bile düşündürdü demekki istemeyerek yada düşünmeden hatta cahillikden olsa gerek bizlerde bazı büyüklerimizi kırmış yada yaralamış olabiliriz. uzun yıllar yıkılmadan ayakta kalabilen herkesi saygı ile selamlıyor. böyle bir yazı içinde sizi tebrik ediyorum. saygılarımla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar