29 Mart 2024 Cum

İşte Bu Benim Babam……………!

Hiç Görmediği Babaya Özlem

İşte bu benim babam……………!

 

Hiç Görmediği Babaya Özlem

 

Siz hiç soğuk bir mezar taşına baba diye sarıldınız mı?

Peki o taşa dokunduğunuzda, baba hasretini parmak uçlarından, bedeninize alev alev yakan bir ateş gibi ağladığınızı hissedip, kimse görmesin diye gözyaşlarınızı yüreğinize akıttınız mı?

Siz hiç üzerinde ismi yazılı bir taşı baba diye okşadınız mı?

Peki siz hiç ama hiç görmediğiniz bir babaya kavuşmak için saatleri, günleri, haftaları yok yok yılları bekleyip ona kavuşacağınız günü özlemle beklediniz mi?

Kendinizi onun kollarında bulmak için ona dokunabilmek ona seni çok ama çok özledim babacığım diyebilmek için uzun yolları kat edip, o küçücük yüreğinizdeki kavuşma özlemiyle, coşan sevgisiyle bedeninize kanatlar takıp,  yıllardır görmediğiniz hep şuranızda ta şuranızda hasretini duyduğunuz babanıza kavuşmak için kanatlarınıza hasretle özlemi yükleyip, bir kuş olup uçtunuz mu?

Peki, o küçük yüreğinize sığmayan kocaman sevginizi hasret ve özlemle süsleyip, ona sizden daha çok sarılan mezarına babam diye sarıldınız mı?

O kocaman taşa, işte bu benim babam bu benim yüreğime sığdıramadığım,  rüyalarıma gelmesi için her gece Allahtan dilediğim ve geceler boyu beklediğim büyük aşkım. İşte bu benim babam dediniz mi?

Biri dedi………..!

O biri güzeller güzeli bir melek. O biri baba sevgisini hiç tatmamış, o biri babasını hiç görmemiş, o biri baba diye soğuk mezar taşına sarılmış, o biri işte o biri benim güzel meleğim, dünyalar tatlısı Allahımdan tek dileğim, bedenimden bir parçam, canım, ciğerim, kuzum, kızım. Evet benim kızım. Benim küçük aslım.

Benim küçük aslım……!

Benim ciğer parem, dünyalar güzeli meleğim.

Oda baba sevgisine hasret, oda baba özlemini yüreğinde hisseden, oda baba sıcaklığını adının yazdığı mezar taşına sarılarak özlem gideren, her saniye baba özlemiyle yanıp tutuşan çocuklardan biri.

İşte o benim, benim küçük kızım. Aslım.

O babasını kaybettiğinde henüz 10 aylıktı.

O babasını hiç tanımadı.

O Babasını hiç görmedi.

O babasına hiç dokunmadı.

O babasıyla gelecekte anabilecek, babasını ona hatırlatacak, şurada şunu babamla yapmıştım. Birlikte o işi başarmıştık, yada birlikte uğraştık, başaramadığımda oturup ağladım ve güçlü babam beni yüreğine alarak bir gün onu birlikte başarırız kızım diyecek bir anı paylaşamadı.

O babasıyla oturup sofrada yemek yemedi. Birlikte dua edip, birlikte verilen nimete şükredemedi.

 

Birlikte el ele tutuşup parka gidip, salıncaklara binemedi. Dönme dolapta dönmedi.

O babasıyla bir yıl bile doğduğunda yeni yaşını ilk yaşını ilk doğum gününü bile birlikte kutlama şansı olmadı.

O ilk adımını atarken, yere düştüğünde hadi kızım kalk bak ben karşındayım, hadi bak elimi uzattım, hadi elimden tut bak başaracaksın, yürüyeceksin diyecek ve ilk adımını atışını kutlayacak bir babası olmadı.

 

O babasıyla birlikte bir gün bile olsun elinden tutup hadi baba beni sinemaya götür birlikte film izleyelim diyecek ve o anı paylaşacak hiç zamanı olmadı.

 

O babasına bak baba okudum bu benim takdirnamem, bu benim karnem, bu benim gelecekte kurduğum hayallerimi gerçekleştireceğim okulum, üniversitem, işte bu benim seçtiğim mesleğim deyip, koşar adımlarla gelip o güçlü kollarına atılamadı, sevincini, aldığı başarılarını hiç ama hiç babasıyla paylaşamadı. Hiçbir zaman baba takdirini görmedi. Göremedi. Babasıyla o duyguları yaşama, paylaşma şansı hiç ama hiç olmadı. Olamadı.

 

O babasına bak baba bu benim erkek arkadaşım, bu benim senden sonra yüreğime giren ilk aşkım, ilk heyecanım, hayallerimi süsleyen, bedenimi ateşler veren aşkım sevdiğim erkek ilk aşkım erkek arkadaşım diyemedi.

 

Onun kalbini kırdıklarında, yatak odasına girip gizli gizli ağladığında, ağlama kızım bak ben buradayım üzülme babacığım diyecek, ona sığınacak bir limanı, gölgesinde huzur bulacak bir çınar ağacı babası olmadı.

Düşüp bacağını acıttığında, parmağının ucu kanadığında, gel kızım öpeyim de geçsin diyecek bir babası olmadı.

 

Bayram sabahlarında, erkenden kalkıp, bayramlıklarını giyip, bayram namazından gelecek babasını hep pencereden bakarak izledi. Ama namazdan gelen bir baba olmadı. Elini öpecek harçlığını alacak bir baba olmadı. Yıllarca o bayramları bir bayram sevincinde kutlamadı. Hiçbir bayram sabah erkenden kalkıp bu gün bayram anne bu gün bayram diyen bayram heyecanını yaşayamadı. Ve bir anne olarak bile benim bayramımı hep bir burukluk hep bir mutsuzluk, hep bir kırgınlık içinde kutladı. O benim değil her bayram ben onun bayramını kutladım. Baba olarak elimi öpmedi ama anne olarak ben onu baba yerine koydum her bayram gözlerinden öptüm. Sende benim bizim evimizin babasısın sende bize ondan emanetsin kızım dedim. Ve onu bir baba olarak gururlandırdım. Yüreğinin kırgınlığını almaya ve o mübarek günlerde bir nebzede olsun mutlu etmeye,  bir gün onu o bir gün olsun tebessüm ettirmeye çalıştım.

 

O hep canı acıdığında, resmini kollarının arasına alıp, neden neden Allah’ım neden benim babamı aldın neden benimde babam şu an yanımda değil, neden benim babamda başkalarının babası gibi beni korumuyor, kol kanat germiyor neden beni babasız bıraktın diye geceler boyu hep isyan eden asi isyankâr bir kız oldu.

 

Ona göre baba, yatağının üzerine astığı, cüzdanında kendi resminin yanında sonsuz aşkım benim diye taşıdığı ve kütüphanesindeki en değerli kitaplarının arasında mezarından aldığı bir kutunun içinde sakladığı toprağı oldu.

 

Ona göre baba, ona en yakın amca oldu. Baktı ki herkes ona baba diyor onunda bir babası olmalıydı ve oda amcaya baba demeye başladı. Sonra anladı ki aslında o baba değil sadece yeğenlerinin babası yani amcasıydı.

Ona göre baba ona en yakın sürekli onlarla ilgilenen, sık sık evine gelip giden bir dayı vardı. Ona göre baba o olmalıydı. Sonra bilinçlenip büyüdükçe baktı ki anne babaya abi diyor o zaman oda baba olamazdı oda sadece annenin kardeşi ve onunda dayısıydı.

Sonra baktı anne birilerine baba diyor. Dedi ki o zaman bu kişiye annem baba dediğine göre benimde babam olmalı diye düşündü. Sonra büyük babaya baba demeye başladı. İşte dedi işte bu benim babam.

 

Zaman öyle acımasızdı ki o kendine bir baba ararken birde baktı ki büyümüş serpilmiş amcanın kim olduğunu, dayının kimin kardeşi olduğunu ve büyük babanın kimin babası olduğunu anlayacak yaşa çoktan gelmişti.

Ve anladı ki büyük babada onan babası değil o sadece onun büyük babasıydı ve o baba özlemini, baba sevgisini, baba sıcaklığını ve koruyuculuğunu büyük babada buluyordu.

Oysa onun gerçek bir babaya ihtiyacı vardı. Onu sevecek, onu okşayacak, yeri geldiğinde onu onurlandırıp, koruyup kollayacak, sıcacık sevgisiyle saracak, kocaman yüreğiyle onu ısıtacak, ihtiyacı olduğu her an ama her an iyi günde kötü günde hep yanında olacak ve aşamadığı o engellerde, yürümekte zorlandığı o zorlu yollarda onun elinden tutup hadi benim küçük kızım diyecek yüce gönüllü,  hiç kimsenin kıramayacağı onun gözünde büyük bir babaya ihtiyacı vardı.

Bir babaya evet bir babaya. Her çocuğun olduğu gibi, her arkadaşının bu benim babam diye elinden tutup ona tanıştırdığı gibi. Onunda işte bu da benim babam diyecek bir babaya ihtiyacı vardı. Bir babaya.

 

Ama o babasını hiç tanımadı. Ona göre baba odasının duvarında asılı bulunan ve çocukken kendisi ile bile çekilmiş resmi bulunmayan o duvardaki asil resimdi. İşte onun babası. İşte kızımın babası. İşte onun babası.

 

Benim kızım. Benim güzeller güzeli meleğim. Benim dünyalar tatlısı canımdan can verdiğim, ömrümden ömür vereceğim tatlı meleğim. Benim kızım. Benim kuzum.

Şimdi büyüdü. Geçen sene üniversite sınavlarına girdi. Ve bir gün gelip benden bir söz aldı.

Anne…….!

Bu sene üniversiteyi kazanırsam, beni babamın mezarına ziyarete gönderirmisin, okula başlamadan önce gidip onu ziyaret etmek istiyorum dedi.

Bende tabi ki kızım neden olmasın. Yeter ki sen iste. Sana söz veriyorum üniversiteyi kazan okula başlamadan önce gidip babanı ziyaret et, onun hayır dualarını al, onunla geleceğini paylaş, sonra gelip geleceğini hazırlayacağın yolda babanın sana olan sevgisi ve güveniyle yürürsün dedim.

Fakat bir terslik oldu. Ne yaptıysak o sene gidemedi. Aklına koydu gidecek babasını görecekti. Onun içinde o yaşayamadığı ve bir türlü ulaşamadığı o duygu kocaman bir ukte olarak kaldı. Karar verdi. Bu sene dedi bu sene gidip yazın babamı ziyaret edip, ona sımsıkı sarılacağım ve ona olan sevgimi, ona olan özlemimi, ona olan hasretimi bir bir dile getirip, huzur içinde eğitimime devam edeceğim dedi.

Yaz tatilinde, amcası ve çocuklarıyla birlikte babasının mezarının bulunduğu Ardahan Posof ilçesine gitti.

 

Onun en büyük şanslığı kendisinin Ankara’da oturmasına rağmen, babasının mezarının buralardan çok ama çok uzaklarda olması idi. 20 yaşına gelmiş bir genç kızdı ama babasının mezarını ancak iki kere ziyaret edebilmişti. En son onu ziyaret ettiğinde henüz okula yeni başlamış 7 yaşında bir çocuktu. Şimdi ise üniversiteyi kazanmış daha bilinçli ve baba özlemiyle yanıp tutuşan bir genç kız olmuştu. Kim istemezdi ki babasını özlediğinde gidip onu ziyaret etmesin, onunla oturup dertleşmesin, onunla gelecek hayallerini kurmasın. Ama maalesef beni kızımın böyle bir şansı yoktu. Onun babası çok ama çok uzaklarda, onun her istediğinde gidebileceği, her istediğinde özlemini onunla paylaşabileceği, bayramlarda, ölüm yıldönümlerinde gidip mezarının başında dualar edebileceği kadar yakın değildi.

Onun babası, çok ama çok uzaklarda Türkiye’nin bir ucundaydı. Ve bununda tek bir sebebi vardı. Baba tarafından yakınları, bir gün bunlarında büyüyüp bir babaya ihtiyacı olabileceğini, bir gün bunlarında bizimde babamız var ama Allah onu bizden aldı işte burada yatıyor diyen bir mezarı ziyaret edebileceğini hiç ama hiç düşünmeden bizleri yavrularımı ve beni hiçe sayarak alıp çok ama çok uzaklara götürmeleriydi. Kendilerince belki iyi ettiler ama ya o çocukların suçu neydi. Neydi ki soğuk mezar taşını bile onlara çok gördüler. Yazık çok yazık ettiler çok yazık. Göz göre göre yetimlere babalarının mezarını bile hasret bıraktılar. Çok yazık.

 

İşte benim güzel kuzum, şimdi yollara düştü. O uzak yolları bir yudum su gibi içerek, arkasına bile bakmadan, bir an önce babasına kavuşmak için babasının mezarının bulunduğu o memleketinin yollarına düştü. Uzaklar uçtu, uzaklar yakın oldu onun gözünde ve yüreğinde.

Gider gitmez, babasının mezarını ziyaret etmiş. Baş ucuna oturup, o soğuk taşa sımsıkı sarılmış, toprağını okşamış, saatlerce yılların verdiği özlem acısıyla, yılların verdiği baba hasretiyle, yılların verdiği bir mezar taşına bile kavuşma arzusuyla sımsıkı ama sımsıkı sarılmış ve  hıçkıra hıçkıra ağlamış, ağlamış ağlamış……………..!

 

Her gün ama her gün evden adımını atar atmaz kendini mezarlıkta babasının mezarının başında bulmuş. Günde belki beş kez. Günde belki on kez gittim, dokundum, toprağını okşadım, saatlerce onunla dertleştim. Konuştum, anne konuştum diyordu. Onu her arayışımda, Babasının mezarının başında buluyor, onunla 20 yılın özlemini nasıl yaşadığını bana büyük bir heyecanla anlatıyor sanki bende onunla birlikte ordaymışım gibi aynı heyecanı, aynı anda yaşıyorduk.

Bu gün diyordu. Bugün anne mezarlığa gittim. Babamın toprağını okşadım. Kötü otları üzerinden yoldum, temizledim. Üzerine bir sürü rengarenk şekerler koydum. Çocuklar mezarlığa geldiğinde o şekerlerden alıp, babamın canı için yesinler, sevinsinler diyordu.

 

Bu gün anne bugün yine mezarlığa gittim. Etrafında ki kötü otları temizledim. Baş ucuna üç tane çam ağacı diktim. Anne biri senin için, biri kardeşim, birisi ise kendim için. Üç tane çam ağacı büyüsünler babamın başında gölge olsunlar, onu güneşten, yağmurdan korusunlar anne diyordu.

 

Ne zaman kendimi sokak başında bulsam, ayaklarım beni oraya babamın yanına götürüyor anne diyordu. Gidiyorum saatlerce onun yanında oturuyorum. Onunla dertlerimi, sıkıntılarımı, gelecek için hayallerimi paylaşıyorum, onun yanında kendimi daha huzurlu buluyor, sanki bir mezar taşı ile değil de babamla konuşuyor, onunla o yanımda yokken yaşadıklarımı anlatıyorum anne diyordu.

 

Her geçen gün kendimi babamın yanında daha huzurlu buluyor, nedense artık ağlamıyor, gözyaşlarımı akıtmıyor, her ona gidişimde, her toprağına dokunuşumda, onunla her buluşmamda kendimi daha huzurlu buluyor, kendimi tüm sıkıntılarımdan arındırmış, sanki yıllar sonra kendimi babamın kollarında bulmuş ve bir daha asla ayrılmayacakmışız gibi yaşıyorum anne diyordu.

Bir gün, bir sabah telefonum çaldı. Heyecandan konuşamıyor, kelimeleri sanki bir su gibi içip yutuyordu.

 

Anne. Anne. Biliyor musun bugün ben babamı rüyamda gördüm.

Anne. Anne. İlk defa babamın yüzünü gördüm. Mezarın içinde çıplak yatıyordu. Beni görünce başını kaldırdı, uzanıp elimden tutmak istedi. Anne anne. İlk defa babamın yüzünü gördüm. Gözlerimin içine bakıyordu. Elini bana uzattı. Sen benim kızım mısın diye sordu. Ben geldiğimde, sen küçüktün büyümüşsün kocaman kız olmuşsun, şimdi sen benim kızım mısın? Diye bana soruyordu.

Bende evet dedim evet ben senin kızınım. Bana bir kere sarılır mısın dedi. Elini uzatıp sarılmak istedi. Ama anne anne ben çok korktum anne, çok korktum anne, çok korktum.

Anne anne biliyormusun ilk defa babamın yüzünü görüyorum. Hiç görmediğim, sadece resimlerde hayal ettiğim gerçek yüzünü gördüm anne. Sanki gerçekmiş, karşımdaymış gibi gördüm anne diyor, heyecanla yıllar sonra ilk defa babasını görmüş gibi rüyasını anlatıyordu.

 

Demek ki, mezarın başında ne kadar çok ağladı ki. Ne kadar çok üzüldü ki. Ne kadar çok o mezar taşına babam diye özlemle, hasretle, sevgiyle sarıldı ki o özlemini yüce Allah rahmetli babasına da hissettirdi ki kızının rüyasına gelerek onunla konuştu, ona dokunmak istedi. Kim bilir belki de Allah babasını o şekilde gerçek anlamda görmesini sağladı. Bunun adına da rüya dediler.

Kim bilir.

20 gün boyunca, babasıyla doya doya zaman geçirdi. Doya doya toprağına dokundu, doya doya taşını okşadı, doya doya yanına oturup, onunla dertleşti, 20 yıllık ömrünü, yaşadıklarını, hayallerini, ilk aşkını, küçük ama kocaman yürekli ailesini bir bir babasına anlatarak onunla 20 yıla bedel, 20 günlük bir ömür geçirdi.

Hiçbir zaman birlikte kutlama şansı olmadığı, doğum gününü, 20. yaş gününü babasıyla birlikte kutladı. Onunla birlikte o mumları söndürdü, onunla birlikte gelecek için yeni ümitler, yeni hayaller kurdu. Yeni yaşına, yeni bir yıla canından çok sevdiği ama hiçbir zaman söyleme fırsatı olmadığı babasıyla birlikte girdi. Ve her fırsat bulduğunda, yine babasına geleceğine, onu sadece rüyalarında değil, resimlerinde değil, toprağında değil, gelip mezarını da ziyaret ederek onunla yine zaman geçireceğine o mezar taşına sarılarak, koca gözlerinden, koca koca yaşları yanaklarından akıtarak babasına söz verdi.

Söz veriyorum baba. Söz veriyorum. Okulum bitireyim, mesleğimi elime alayım, hayallerimi gerçekleştireyim yine sana geleceğim ve yine seninle doğum günümü kutlayacağım.

Söz veriyorum baba. Yine sana geleceğim, hatta eşimle birlikte, küçük torunlarınla birlikte, kim bilir belki de kardeşimle, annemle birlikte yine sana gelip seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim. Söz veriyorum baba yine sana geleceğim.

Şimdi gidiyorum baba şimdi gidiyorum. Ama sana asla hoşça kal demeyeceğim. Sen bize bir hoşça kal bile demeden ansızın gelip topraklarına sonsuz uykuya yattın ama biz sana hoşça kal baba demeyeceğiz. Sen bizim her zaman, her an sonsuza kadar yüreğimizin en derin yerinde, yuvamızın en güzel köşesinde yine bizimle birlikte olacaksın.

Ve o küçük sevgi dolu yuvamızda hep bizi izleyecek, hep bizimle birlikte iyi günde kötü günde bizim yaşadıklarımızı sende hissedecek, senin o çok ama çok uzaktan sevginle senden güç alıp her güçlüğü annemle, kardeşimle birlikte kocaman bir üçlü olarak el birliği ile yeneceğiz. Söz veriyorum sana baba söz veriyorum.

Annemin bize anlattığı gibi, senin bizim nasıl evlatlar olmamızı istiyorsan öyle evlatlar olacağız. Sana söz veriyorum baba. Yerinde rahat uyu baba. Cennet mekânın olsun. Seninle gurur duyuyoruz. Sende bizimle gurur duyacaksın. Ruhun şaad olsun baba. Diyerek mezar taşına son kez sarılıyor, toprağını son kez okşuyor, diktiği çam ağaçlarını son kez sulayıp, toprağından da bir avuç alarak, gözyaşları içinde yüreğinin bir parçasını orda bırakıp geliyor.

 

20 günü, 20 yıl gibi babasıyla doya doya özlem gidererek yaşadıktan sonra, daha bir bilinçli, daha bir güçlü, daha bir özgüvenine sahip gelecekten ümitli, ayaklarının üzerinde durabilen, sorumluluklarını kavrayan, ölümle yaşam arasındaki farkı anlayabilen özgüvenine sahip bir genç kız olarak oralardan döndü.

Sanki karşımdaki o babasının yanına gönderdiğim küçük kızım küçük aslım değildi de, sanki karşımdaki kızım 20 günde 20 yaşında birden büyümüş, daha olgun, daha kenedinden emin, daha güçlü bir genç kız olarak çıkıp gelmişti. Ve yıllar sonra ilk defa gerçekten ilk defa kızımın güzel aslımın, kuzumun gözlerinin içinin güldüğünü gördüm. İlk defa dudaklarından dökülen kelimelerin, hayatı yaşamış, ondan tecrübe sahibi olmuş, görmüş geçirmiş bir genç kız gördüm. Ve onunla bir kez daha, bir kez daha ne kadar çok gurur duysam az olacağını düşündüm.

Demek bir anne olarak, ben olayları, babasını, baba sevgisini ne kadar anlatmaya çalışırsam çalışayım, ne kadar bir anne olarak aynı zamanda bir baba olmaya çalışırsam çalışayım bir babanın yeri çok ama çok farklıymış. İşte benim güzel kızım bunları hasret kaldığı bir mezar taşında bile dokunarak, hissederek o küçük yüreğindeki bedenine sığmayan koca sevgisini o taşa lime lime bir nakış gibi işleyerek hayatı yaşadı ve anladı. Okuyarak, öğrenerek, görerek değil, bizzat yaşayarak öğrendi.

 

İşte hayat böyle bir şey.  Çoğu insanların veremediğini, hatta hatta çok sevdiğiniz yakınınızın bile diğer sevdiğiniz kişinin yerini dolduramadığı bir anda bile, anladım ki bir mezar taşı evet evet bir mezar taşı, mezarın o soğuk toprağı bile insanlara çok şeyler verebiliyormuş demek ki. İşte yetişmiş bir insan olarak, evladını çok seven bir anne olarak hayat daha çok kızımın yaşadığı bu son olay işte bana bunları öğretti.

Demek ki ne yapmalıymışız? Altı üstü bir mezar deyip geçmemeliymişiz. Demek o çok sevdiği insanın, canının, yakınının ismi yazan taşa soğuk bir taş olarak bakmamalıymışız.

Demek ki o soğuk koca taşa sarılmak bile, yüreğimizdeki özlemi, bedenimizi saran yılların verdiği hasreti ve o adı yazan canı ne kadar çok sevdiğimizi o yüreğimizdeki sevgiyle sarılmamızla, bedenimizdeki tüm hasreti alıp, yerine kocaman bir huzur bıraktığını bilmeliymişiz.

İşte benim kızımda bana bunu öğretti. Bir anne olarak. Canından can sevdiğim evladım olarak. Ondan ne kadar büyük olursam olayım, ondan ne kadar çok hayat tecrübem olursa olsun, bir  kez daha anladım ki, bire bir yaşayan her insan mutlaka daha çok şeyler biliyor ve daha çok tecrübe sahibi oluyor.

 

İşte diyor kızım işte anne bak bu benim babam. Bak anne ismi yazan bu mezar taşı benim babam. Üzerinde örtülü soğuk ama benim için değerli toprağı benim babam. İşte anne işte hiç görmediğim. Hiç tanıma şansım olmadığı, ama yıllarca özlemini çektiğim ve hep çekeceğim. Hayatımın sonuna kadar onu tanımadan, ona dokunmadan çok seveceğim işte bu bu benim babam.

İşte anne işte bu benim, benim için hiç kurumayan, yıkılmayan çınar ağacı, güçlü, kuvvetli ve bana huzur veren cennet yürekli babam.

İşte bu benim babam……………………!

(Küçük kızımın bana yaşattığı ömre bedel duygular ve hayat tecrübesi)

 

Fatma SAYILIR

Related Articles

7 YORUMLAR

  1. ben daha 14 gunlukken gitmis ve bir daha dönmemis ve orda kendisine yeni bir aile kurmuş 2 cocugu olmus ve ben daha hic babama dokunmadim kokusunu bile bilmem ama cok merak ediyorum bir ara bizi ben genelikle derslerimde cok fazla umursmam ama o araynca

  2. Aynı duyguları yaşadım o kadar iyi anlayabiliyorum ki buradaki yazıların herbiri içim acıtıyor… bugun babam vafat edeli 21.sene özlem hiç bitmiyor…

  3. Merhabalar;Yazınızı baştan sona dikkatle okudum ve inanılmaz üzüldüm…Kızınız babasını kaybettiğinde 10 aylıkmış ben daha dünyada yokken yitirdim babamı..Babam bizlere veda ettiğinde ben henüz annekarnındaymışım,ölümünden 17 gün sonra dünyaya gelmişim..Annem hep doğduğuna sevinelimmi üzülelimmi bilemedik der.Babamı annemin ablalarımın anlattığı kadar ve resimlerde gördüğüm kadar biliyorum..Ne büyük bir acı ve ne büyük bir eksıklıktir babasız olmak çok iyi biliyorum..Çok isterdim babamın ellerini öpebilmeyi…Acınızı yürekten paylaşıyorum Saygı ve Sevgilerimle..

  4. Merhabalar..Yazınızı baştan aşağı dikkatle okudum ve inanın çok üzüldüm ..Kızınız 10 aylıkmış babasını kaybettiğinde yani babası güzel kızını görebilmiş kısa bir zamanda olsa… Ya ben ? Babamı bir trafik kazasında yitirmişiz.Yitirmişiz diyorum çünkü ben henüz annekarnındayken babam bize veda etmiş..Ölümünden 17 gün sonra dünyaya gelmişim..Annem anlatırken o anı sanki hep yeniden yaşar..Doğduğuna sevinelimmi üzülelimmi bilemedik der..Ne çok isterdim bilseniz babamın ellerini öpmeyi..Sadece resimlerde gördüm babamı,annemin ablalarımın anlattığı kadar biliyorum..Ne büyük bir acı ve ne büyük boşluk..Acınızı yürekten paylaşıyorum..Saygı ve sevgilerimle.

  5. fatma kardeşim çok duygulu yazmışsın göz yaşlarımı tutamadım Allah kimseyi yetim bırakmasın ben yetim
    kalmadım ama 12 yaşımda yatılı okula gittim 1974 yılı her gece baba anne diye ağlardım o geldi aklıma
    çok duygulandım selamalar Duran KAYIM

  6. 20 yaşına gelmiş bir evladın sadece 400 km gibi kısa bir mesafede bulunan babayı görmeye gidememesi beni çok üzdü.Sadece iki defa gidebilmiş.İşte biz Akkuşa bir Akkuşlu olarak malesef bu kadar gidiyoruz.Ne olur kızımız yanlış anlamasın ama neden şu güzel memlekete bu kadar geç ziyaret ederiz ki.
    Oysa bu memleketi parası ile gezmek için o kadar çok can atan var ki
    Sevgili ağabeyimize allahtan rahmet tüm sevdiklerine ise aynı metanetle sabr-ı cemil niyaz ediyorum

KADRİYE KILIÇ için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar