16 Nisan 2024 Sal

Tahsin ÇAYIROĞLU’nun Kaleminden Fakültelerin Durumları

Tarihi misyonuyla büyük ödevleri olan mülkiye tipi fakültelerimizin durumuna ve niçin önemini kaybetmekte olduğuna kısaca değinmeye çalışalım

MÜLKİYE TİPİ (SİYASAL-İKTİSAT-İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER-İŞLETME)

FAKÛLTELERİN DURUMLARI

Bilindiği üzere Türkiye’de mülkî-malî odaklı modern ilk yüksek okul Mülkiye Mektebidir. 1859 yılında açılan Mülkiye Mektebinin tarihini Enderun Mektebine dayandırabiliriz. Tarihte ilk mülkiye okulu hiç kuşkusuz Enderun Mektebidir. Sarayın içinde olan bu okul Türkiye’de imparatorluk yıllarında devletin asker-sivil bürokrat ihtiyacını karşılamıştır. Sosyo-kültürel gelişmeye ayak uyduramayan bu okul Türkiye’deki pek çok kurum gibi işlevini tamamlayarak yerini modern-laik okullara bırakmıştır. İşte o zamanki Türkiye’nin bürokrat ihtiyacını gidermek maksadıyla Mülkiye Mektebi kurulmuştur. 

Eğitimdeki bu modernleşme 1800’lü yıllardan itibaren başlamıştı. Bu kervanın içinde tıbbiye, harbiye, mühendis mektepleri ilk sıradaki yerlerini almıştır. Modern Türkiye tarihi içinde özel bir yeri olan II. Mahmut zamanında da ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir. Yine yüksek öğretimde çok önemli bir yeri olan İstanbul Üniversitesi de 1863 senesinde İstanbul Dar’ul-fünunu adı altında kurulmuştur. Asıl kuruluş tarihini 1453 yılına kadar götüren tarihçiler üniversitenin kuruluşunu Sahn-ı Seman Medreselerine dayandırırlar. 1933 yılında üniversite reformu ile yeniden düzenlenen Türkiye’nin tek üniversitesi olan Dar’ul-fünun, İstanbul Üniversitesi adını almıştır. II. Cihan Harbi yıllarında NAZİ Almanya’sından kaçan bilim adamları bu üniversiteye gelerek yüksek öğretimde bilimin gelişmesi açısından büyük yararlar sağlamışlardır. Ancak harp sonrasında gerekli düzenlemeler yapılmadığından bu değerli bilim adamları başka ülkelere gitmiştir.

II. Meşrutiyet Döneminde Dar’ul-fünun’a bağlanan Mülkiye Mektebi Cumhuriyet döneminde Maarif Bakanlığına bağlanmıştır. 1950 yılında da Ankara Üniversitesi’ne dahil edilen Mülkiye Mektebi daha sonra Siyasal Bilgiler Fakûltesi’ne dönüştürülmüştür. Mülkiye Mektebi’nden sonra Türkiye’de ilk mülkiye tipi fakülte Hukuk Fakültesi binasında bizzat Atatürk tarafından 1936 yılında açılan İktisat Fakültesi olmuştur. Halen Türkiye’de örgün eğitimde tek iktisat fakültesi olan bu kurum siyasal bilimlerin de ilk kürsüleştiği yer olmuştur. Daha sonraki yıllarda mülkiye tipi fakülteler iktisadi ve idari bilimler fakültesi adı altında kurulmuşlardır. Yine İstanbul Üniversitesi bünyesinde Siyasal Bilgiler Fakûltesi kurulmuştur. 1990’lı yılların ortalarına kadar kaymakamlık imtihanlarına yalnızca Ankara Siyasal, İstanbul Siyasal ve hukuk fakulteleri girebilirken bu tarihten sonra tüm mülkiye tipi fakülteler bu sınava girmeye hak kazanmışlardır.

Mülkiye tipi fakültelerin esas amacı ülkenin bürokrat ihtiyacını karşılamanın yanında ekonomiye kalifiye eleman yetiştirmektir. Değişen ve gelişen sosyo-ekonomik yapı doğrultusunda eğitim vermeye çalışan bu fakülteler özellikle piyasaya dönük eleman yetiştirmek konusunda yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda artan yabancı dil hegemonyası karşısında bilgiden çok İngilizce’ye önem verilmesi, yabancı dilde eğitim yapan üniversitelere olan rağbeti artırmaktadır.

Bu fakültelerin dalları arasında siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, iktisat, maliye, işletme, çalışma ekonomisi ve ekonometri bölümleri yer almaktadır. İlk iki sene ortak dersler verilen fakültede son iki yılda ilgili bölümün uzmanlık alanına giren dersler okutulmaktadır. Bunlar hukuk, iktisat, siyasal bilimler, işletme, maliye gibi ana derslerinin yanında güncel ve ara dersler verilmektedir. Son yıllara kadar sosyal bilimler ve eşit ağırlık puan türleri içinde oldukça rağbet gören bu bölümler eski görkemini yitirmektedir. Örneğin genel manâda eğitim fakültelerinin üstünde puanı varken ve hatta uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi gibi bölümleri hukuk fakültelerinin üstünde baraj puanlarını kapatırken şimdilerde bayağı aşağılara düşmüşlerdir. Bunda birçok temel faktör vardır birazdan bunlara değinmeye çalışacağım. Bu fakültedeki bölümleri genel manâda iki kategoride toplamak da mümkündür; siyasal bilimler kategorisi içine siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi ve kısmen maliyeyi sokabiliriz. İktisat kategorisinin içine de iktisat, işletme, ekonomi, çalışma ekonomisi, maliye ve ekonometriyi koyabiliriz. 2000’li yılların başına kadar hukuk fakülteleri gibi sosyal puan türünden de öğrenci alan bu fakülteler şimdi sadece eşit ağırlık puan türünden öğrenci kabul etmektedir. Genel manada ülkenin gereksinim duyduğu bürokrat ve ekonomist talebine hitap eden bu fakülteler aynı zamanda tarihi ve güncel konularla da dünya gündemini yakından takip eden genel kültürü geniş insanları topluma kazandırmaktadır.

Şimdi ise tarihi misyonuyla büyük ödevleri olan mülkiye tipi fakültelerimizin durumuna ve niçin önemini kaybetmekte olduğuna kısaca değinmeye çalışalım:

1)İstihdam Sorunu: Özellikle 2000 ve 2001 ekonomik krizleri ile baş gösteren işsizlik problemi ve devletin iktisadi yapısında meydana gelen hızlı değişmeler. Kriz ile beraber özel sektör mevcut istihdam kadrosunu da işten çıkarmıştır. Bu yıldan sonra meydana gelen iyileşmeler ise istihdam yaratmayan büyüme modeli olduğu için diplomalı işsizlerin sayısı katlanarak artmıştır. Devletin iktisadi yapısında meydana gelen değişmeler ise devletin istihdam politikasını değiştirmiştir. Merkezi sınav yöntemiyle beraber devlet elinde mevcut olan iktisadi teşekkülleri de elden çıkartarak küçülme yoluna gitmektedir. Bu ise özel kesimde zaten yetersiz olan istihdam sorununa reel ve nominal ücretlerin düşmesi ile cevap vermektedir. Bir tarafta mülkiye tipi fakültelerdeki mezun sayısının artması diğer yanda küçülen devlet, istihdam yaratmayan özel kesim, ücretlerin düşüklüğü ve garantiden yoksun iş, bu fakültelerin önemini azaltmıştır.

2)Açık Öğretim Fakülteleri: Mülkiye tipi fakültelere en büyük darbeyi hiç kuşkusuz açık öğretim kapsamında faaliyette bulunan Anadolu Üniversitesi İktisat ve İşletme fakülteleri vurmuştur. Ülkemizdeki üniversite mezunu sayısını artırmak amacından başka bir anlam ifade etmeyen bu yöntem maalesef mülkiye tipi fakültelere kangren etkisi yapmıştır. Bu sistem eşitlik ve adalete ters olduğu gibi mülkiye tipi fakültelerimizi de önemli ölçüde önemsizleştirmiştir. Tarihi bir misyonla ülkenin yüksek ve orta seviyedeki bürokrat ve bununla beraber gelişen sosyo-ekonomik şartlarda özel kesimin kalifiye eleman talebine hitap eden bu fakültelere açık öğretim sistemiyle can damarına balta vurulmuştur. Adaletten yoksun ve eşitsiz bir durum arzeden bu sistemde; yüksek tahsil yapmak isteyen ve geleceğini bir nebze olsun garantiye almak için üniversite kapılarına giden ve burada hayatının dört ya da beş yılını bu amaçta harcayan biri ile öbür yanda ÖSS’de barajı geçmesi kâfi görülen başka bir gencimiz açık öğretime kayıt yaptırarak hem çalışma hayatına devam etmekte hem de yardımcı kitaplardan elde ettiği kıt bilgilerle aynı bölümü bitirmektedir (istisnalar kaideyi bozmaz). Üstelik bunun kolay yolları da mevcut farz-ı misal iki yıllık örgün ya da açık öğretim bölümünü bitiren biri direkt dikey geçişle iktisat, işletme, maliye ya da kamu yönetiminden birini tercih edebilmektedir dolayısıyla zor sınıflar olan bir ve ikinci sınıflar böylece halledilmiş oluyor. Bu tarz eğitim sistemi piyasada bol miktarda mülkiye tipi üniversite mezunu enflasyonuna neden olduğu gibi kaliteyi düşürmekle diğer yandan istihdamı ve ücretleri olumsuz yönde etkilemektedir. Bu şekle benzer olan hukuk ekstern bölümleri hukuk fakültelerine darbe vurduğu için kapatılmıştır. Diğer yandan fen-edebiyat fakültesi bölümleri ya da eğitim fakültesi bölümlerini okumak isteyenlere bu imkân neden tanınmıyor, bu ayrıca sorulabilir?

3)Üniversitelerin Yeni İİBF Açmaları: İhtiyaçtan fazla üretim temel iktisat kuralı gereği denflasyona sebep olur. Denflasayon, enflasyonun zıddı olup çok olan şeyin kıymetinin düşmesi, talebi olmaması demektir. Nitekim bu, bazı fakülte ve bölümlerimizin ortak sorununu teşkil etmektedir. Şimdi ülkemizin mezun ihtiyacı belli iken üniversiteler bazı politikaları gereği farklı fakülte açmada adeta yarış içindedir. YÖK ile yaratılan tektip üniversite tarzı zaten ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Her üniversitede her fakültenin olması hem kaliteyi düşürmekte hem de mezun enflasyonuna neden olmaktadır. Örnek vermek gerekirse teknik üniversiteler teknik alanda uzmanlaşması gerekirken sosyal fakülte ve bölümler açmada yarış içindedir bu başlı başına bir çelişkiyi beraberinde taşımakta zaten!

4)Vakıf Üniversiteleri: Son zamanlarda çil yavrusu gibi çoğalan özel üniversiteler ise başka bir sorun teşkil etmektedir. Ülkede bu kadar üniversite bolluğu içinde bir de özel üniversitelerin varlığı öğrenci kalitesini düşürdüğü gibi aynı zamanda öğretim görevlisi kalitesini de düşürmektedir. Öte yandan ise yabancı dil hegemonyasının bir acentesi gibi çalışan bu kurumlar ana dilde eğitime de darbe indirmektedir. Yine adaletsiz ve eşitsiz bir durum arzeden bu sisteme bir misâl vermek icâp ederse şöyle bir örnek vermek yerinde olacaktır. Uluslararası İlişkiler okumak isteyen bir gencimiz puanı bu bölüme yetmediği için hiç puanı dahi olamayan özel bir üniversitede istediği bölüme girebilmektedir (istisnalar kaideyi bozmaz).

5)Yeni Açılan Üniversiteler: Gerekli alt ve üst yapı oluşumundan yoksun olarak orta öğretim kurumu gibi açılan üniversiteler ayrı bir sorundur. Burada değişik sorular dile getirilebilir; acaba Türkiye nicelik bakımından ne kadar üniversiteye ihtiyacı var, nitelik bakımından üniversitelerimiz ne kadar yeterli, mevcut diplomalılara ne kadar istihdam olanağı sağlayabiliyoruz, ülkenin ihtiyacı olan bölümler hangileri vb. tarzda uzayıp giden sorular yöneltilebilir?

YÖK ile başlayan yüksek öğretimde tektipleşme, üniversitelerin özgünlüğüne ve özerkliliğine darbe vurduğu gibi ezberci bir eğitim anlayışı ile de eğitim kalitesini düşürmektedir. Tüm bu menfi duruma rağmen bazı üniversitelerimiz özgünlüğünü koruyabilmiştir. Bunlara örnek verecek olursak sosyal bilimlerde Ankara Hukuk Fakültesi, İstanbul Hukuk Fakültesi, İstanbul Edebiyat Fakültesi, İstanbul İktisat Fakültesi; tıbbiyede İstanbul Tıp ve İstanbul Cerrahpaşa Fakülteleri, Hacettepe Tıp Fakültesi; teknik bilimlerde İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi sayılabilir.

Son söz: Nicelikten ziyade nitelikli eleman yetiştirilmesi daha mühim değil mi? Aydınlık bir Türkiye için gençlerimizin geleceğini karartmayalım!

09/04/2008-İstanbul                                                            

Tahsin ÇAYIROĞLU

Related Articles

3 YORUMLAR

  1. BİR İ.İ.B.F MEZUNU OLARAK TESPİTLERİNİZ NE KADAR DOĞRU.GAZİ ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. MEZUNU OLARAK İ.İ.B.F MEZUNLARININ YOĞUN ENFLASYONU BİZLERİN HEM HAYATINI HEM DE UMUTLARINI KÖRELTMİŞTİR.YAŞAMIMIZIN EN GÜZEL 4 YILINI VE ÖNCESİNDE ÖSS SINAVI İÇİN 1-2 YILINI NE İÇİN BİR YIĞIN MASRAFLA TÜKETTİK ? İKTİSAT FAKÜLTELERİNİN İTİBARI HİÇ KALMAMIŞTIR, ÇÜNKÜ HEMEN HERKES İKTİSAT,MALİYE, İŞLETME MEZUNU…NE YAPACAKLARINI BİLMEYEN EĞİTİMLİLER ORDUSU,BİR BANKA SINAV AÇTIĞINDA Kİ ,İNGİLİZCE YOKSA BAŞTAN ŞANSI YOK, FAKÜLTELER DOLUSU, KAMPÜSLER DOLUSU 4 YILLIK MEZUN SINAVA DOLUŞUYOR.BİR DE YETMİYOR ,MÜHENDİSLER DE İŞLETMECİ ,İKTİSATCI.1-2 YIL MBA YAPIP BİZİM ALANA DALIYORLAR.HİÇBİR EĞİTİM ,BİLİM, MESLEK DALINDA İ.İ.B.F. MEZUNİYETİ KADAR YOL GEÇEN HANI TARZINDA BİR SIRADANLIK YOK.AÇIKÖĞRETİM DE CABASI TABİİ…O ZAMAN AÇIKÖĞRETİM İLE DOKTOR YAPIN, MÜHENDİS YAPIN, HAKİM YAPIN,DİŞ DOKTORU YAPIN ,ARADA STAJ YAPTIRIN OLSUN BİTSİN.İŞİN ÖZÜ ÜNİVERSİTE OKUMAK BATI DA ÖZEL , NİTELİKLİ,ÇOK ÜST DÜZEY ,ÖZGÜN BİR DENEYİMDİR.BİZDE ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ KARMAKARIŞIK BİR SİSTEMDE ,HAYALKIRIKLIKLARIYLA DOLU BİR ACI ÖYKÜ.BELLİ BİRKAÇ ÜNİVERSİTE ,ÖZEL ÜNİVERSİTE VE MUTLAK İNGİLİZCE ÖĞRENİLMİŞ BİR ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ DIŞINDA GERÇEK BİR HAYALKIRIKLIĞIDIR., MALESEF ,SAYGILARIMLA.

  2. Çayıroğlu’nun üniversitelerle alakalı dile getirdiği tespitlere katılıyorum güzel bir konuya temas etmiş ayrıca Çayıroğlu’nun diğer yazılarını da takip ediyorum kendisini ve bu yazıları bize ulaştıran site yönetimini kutluyorum

  3. FAKÜLTELERİMİZİN DURUMUNA İLİŞKİN ELE ALDIĞIM 3. MADDEDE SEHVEN ”ihtiyaçtan fazla üretimin enflasyona” NEDEN OLUR ŞEKLİNDE YAZMIŞIM DOĞRUSU, ”ihtiyaçtan fazla üretim denflasyona” NEDEN OLUR ŞEKLİNDE OLMALIYDI. BU İKİ KAVARAM BİRBİRİNİN TERSİ OLMAKLA BERABER ORTADA FAZLASIYLA MEZUN SAYISI OLDUĞUNDAN HALK DİLİNDE DAHA ÇOK ENFLASYON TABİRİ KULLANILIR. İKİNCİ YAZIM HATASI İSE SON PRAGRAFTA ”İstanbul istisat fakültesi”NİN DOĞRUSU ” İstanbul İktisat Fakültesi” ŞEKLİNDE OLMALIYDI. BAŞKA YAZIM HATALARI VARSA DA MA’ZUR GÖRÜLECEĞİNİ ÜMİT EDİYORUM.

Tahsin Çayıroğlu için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar