28 Mart 2024 Per

SİS DAĞINDAKİ KASABA

Akkuş İlçesi ve İnsanlarımız öyle tanıtılmış ki, Okuyan yazının bir yerinde kendini bulacaktır.

 

SİS DAĞINDAKİ KASABA
 
(Uzunca ve edebi bir yazıdır)
 
  Önce karşıdaki yaylarından mı yoksa başka yerden mi geldiği belli olmayan küçük bir sis kümesi kasabanın yaslandığı dağa doğru hücum etmeye başladı.Henüz gök mavi, hatta masmavi, güneş diri, lakin….lakin sis büyüyor, kaplıyor dağı, zirvelerden başlayarak. Önce zirveler yıkılır yahut zirveler teslim olurmuş ya..!Kasaba sise önce zirveden teslim olmaya başlamıştır.
    
  Kasabanın tek caddesinde -ki diğeri bir karayoludur- insanlar ceketle dolaşmaktadır. Burada insanlar hava açıkken de,  güneş yakıcıyken de ceketlerini (ya da montlarını) pek çıkartmazlar. Gençler ve belli insanlar haricinde kahir ekseriyet özel havaya değil, genel havaya göre hareket ederler. Zaten sabah soğuk, ikindiye kadar hava yine soğuyacak diye düşünüp, yağmura, soğuğa hatta kara karşı her daim ceketleriyle hazır ve nazırdırlar ki hava güneşliyken de bunaltmadığı için bir rahatsızlık duymazlar. Kasabanın sakinleri yılda (o da peşi peşine yaşanmayan) 90 güneşli güne göre değil, 275 soğuk ve sisli güne hazırdırlar.
 
   Kasabada hayat erken başlar. Sakinleri aslında iklimin soğukluğunun tersine cana yakın insanlardır. Fakat ilk başta soğuk görünürler. Hani Doğu insanı için derler:’’ Bir parça buz gibidirler, fakat eline alınca erirler’’ Kasaba halkı  içinde söylense yeridir. Yaklaşırsanız sıcak insanlar olduklarını anlarsınız. Sabahleyin yeni bir güne başlamanın neşesini sakinlerinin yüzünde daha iyi bir görürsünüz: Selamlaşırlar, çay ikram ederler, hal hatır sorarlar, hatta iki-üçlü sabah yürüyüşü yapanlara rast gelirsiniz. Ne var ki şakadan çok hoşlanmaz kasaba halkı,şakaya-espriye pek alışık değildir, bir kısmı hariç.. Şaka hemen ciddiye dönüşebilir, yanlış anlaşılabilir. Şaka dikkatli yapılmalı, buranın karakterine uygun olmalıdır. Daha doğrusu yeri, vakti pek belli olmayan bir şaka anlayışı vardır burada insanların..Kasabanın bakkalı, marketi, manavı, kasabı erkenden açar dükkânını..Bu geçmişten beri böyledir burada, büyüklerinden böyle işitmişlerdir;’’Rızık erkenden dağıtılır, rızkını istiyorsan erken işine başlayacaksın!’’
 
  Yazları dışarıdan epey geleni olur kasabanın, kasaba biraz kalabalıklaşır, biraz şehirleşir. Bu gelen gurbetçi kasabalıların cüzi bir kısmı en fazla üç ay kalırlar, diğerleri bir ay, üç hafta, iki hafta, on gün, beş, üç..Sanki bir kafile gider, diğeri gelir, neticede üç ay böyle geçer.Hepsi kafalarında bir manzara fotoğrafıyla gelirler: Güneşli bir hava, masmavi gök, altında yeşilden bir orman denizi, ortasında kasaba (yahut kasabanın uydusu diğer kasaba-dört büyükçe (kasaba)köy-ve diğer köyler)..Kısa kalanlar yıl içine dağılmış açık günlere ne kadar rast gelmişlerse o kadar şanslı sayılırlar. Bazen üç-beş, bazen iki-üç gün, bazen de hiç…Burada yaz mevsiminde bile üst üste on gün çise ve soğuktan mürekkep bir kapalı havanın yaşandığı sıklıkla görülür. Dolayısıyla yazları pek güneşli hava görmeden hatta hiç görmeden gelen-giden çok olur.
 
 
 
   Sis gittikçe büyüdü, öyle ki Kasabanın yaslandığı dağın zirvesi görünmez oldu, eteklere doğru yayıldı,yayıldı..İnsanlarda bir umursamazlık yok, hoş olsa ne olacak? Kanıksamıştır kasabalılar yüzyıllardır sisi..Hayatlarının bir parçası olmuştur. Bazen güneşli havayı özlediklerini söylerler, ‘’sırtımız ısınmadı bu yaz!’’ derler, derler de yine öyle alışık değillerdir, on gün-on beş gün üst üste sıcak ve güneşli havalara..Böyle şanslı zamanları kurak ve sıcak diye nitelendirip,  yağmur beklerler bu sefer de..Sözün kısası kasabanın insanı ılıman ve serin iklime alışmıştır, az bir sıcakta koyun gibi serilirler, iş icabı kasabanın kuzey ve güneyindeki (aşağısındaki) şehirlere gitseler ve biraz sıcakla karşılaşsalar kan-ter içinde kalır, sucuk gibi olurlar, hemen geri kasabaya koşarlar..
 
   Kasabanın insanında biraz tembellik vardır, ehl-i keyif’tir. Arada çok çalışkan kişilere de rastlanır. Ülkedeki sigara yasağından önce kahvehaneleri dolup-taşıyorken, yasaktan sonra azalmış olsa da kahvelerin önü doludur. Hava soğuyunca yine içeri gireceklerdir. Kolay kolay kahvehaneden vazgeçemezler, zaten gidecek başka bir yerde pek yoktur.  Bir izleseniz bu insanları, bazen sabahtan akşama kadar kahvehane de (önünde ya da içinde) vaktini geçirenleri görürsünüz. Bunların bir kısmı ununu elemiş-eleğini asmış yaşlılardır, emeklilerdir, bir kısmı işsiz yetişkinler ve gençlerdir. Masada kağıt oyunlarını çok severler, öyle ki işsiz olanları bile kendilerini saatlerce öyle kaptırırlar ki dışarıdan beden gücü isteyen bir-iki saatlik Elli Liralık bir iş teklifine  bile kalkmazlar, reddederler..halbuki ceplerinde çay-yemek harçlığı zor vardır. Meksika’nın sıcağında uyuşmuş Siestacıların yerini burada serin havanın uyuşturduğu tipler almıştır. 
 
   Sis dağı çoktan görünmez etmişti. Vakitte hayli ilerlemiş, öğleyi çoktan aşmıştı. Sis artık kasabaya tabir-i caizse çökmüştü. Şimdi sadece caddenin aşağısı yâda yukarı kısmı zor gözükebiliyordu. Ancak sis daha işini bitirmemişti. Üstelik yalnız da değildi.. bir parça soğukla gelmiş, hafif bir çiseyi de koynunda saklamıştı..
 
 
 Kasabanın yazında en güzel sosyal olaylar, düğün ve davetlerdir. Hangisi olursa olsun, muhakkak bol bir yemek ziyafeti yaşanır. Bir vesileyle fakiri de, zengini de davet verir. Bir kısmı müstesna, genelde yedi çeşit yemek verilir..Bazen çeşidin dokuza çıktığı da görülür. Muhakkak et ve keşkek gibi güzel yemekler vardır. Herkes davet edilir, bir yabancı dahi gidebilir, gidene de niye geldin, sen kimsin denildiği duyulmamıştır. Sis kasabasının yazlarında en güzel sosyal olay bence bu davetlerdir. Fakiri-fukarası, açı-toku, zayıfı-öbek gibi göbeklisi hepsi zevkle yemek yerler. Varlıklısı’da, yoksulu da aynı masada yemek yer. Yemek burada zevke dönüşmüştür. Güzel muhabbetler yapılır, küçücük kasaba da görmediğiniz nice simayı ancak düğün ve davet de görebilirsiniz. Davetlerdeki ıkına-tıkıla bolca yenilen yemeklerden sonra kahvehaneler sizi bekler, zira bunca yemeğin üzerine birkaç bardak sıcak çaydan başka güzel gidecek bir şey yoktur.
 
 Kasaba artık sise teslim olmuştu. Artık göz gözü görmüyordu. Hafif çisede yağıyordu. Çise ağır ağır ama insanın içine işliyor, saçını su içinde bırakıyordu. Acaba ahmak ıslatan yağmur dedikleri bu muydu?
 
 Yemek kasabalıların yazları en önemli zevkidir. Kasabanın ve köylerinin ormanlarla kaplı temiz havası, her taraftan akan kaynak tertemiz kaynak suları ve yüksek basınç insanları çabuk acıktırır. Davetler dışında kasabanın dışında kebap ocaklarında, alabalık-karabalık yeme yerlerinde hatta çay bahçelerinde et ızgara yapılır, özellikle dışarıdan gelenler harçlıkları müsaitse muhakkak buralara en az bir defa uğrarlar. Fakat bu kebap ocaklarının kasabanın asıl sakinlerinden içki içen epey müdavimi vardı. Kasabada içki içme oranı hayli yüksektir, ne hikmetse burada içkiye öyle günah olarak bakılmaz, hayatın içinde yanlış ama kötü bir alışkanlık olarak görülür, sıradanlaşmış bir olaydır. İçki içenler diğer yerlerde olduğu gibi gizli içmezler, aşikâr kırda, meyhanede, düğünde içerler. Düğünlerde içkiciler için bilmem kaç şişe rakı alınır, saat on-onbir sonrası onların masaları kurulur, kafalar çekilir. Böyle bir kasabadır, dindarı ile içkicisi aynı masada (yemek)yer içer, aynı kahvede çay içer, sonra biri camiye biri meyhaneye gider, demokrat bir yerdir burası..
 
  Sis ve çise birbirine karışmış, vakit akşam olmuştu. Hayatın erken başladığı kasabada, hayat erken biter gibi görünür, dükkânların önemli bir kısmı akşam olunca kapanır. Sadece kahvehaneler ve bazı marketler açık kalır. Kahvehaneler her daim açıktır. İşi olduğu halde köydeki işi ve çol-çocuğunu zavallı kadınlarına bırakan yakın köylüler ve kasaba sakinleri burada buluşur. Fakat köycülüğün yaygın olduğu bu kasabada her köyün kahvesi ayrıdır. Adam kasabada otursa bile kendi köylülerinin yâda köy kökenlilerinin oturduğu kahvehaneden pek ayrılmaz. Burada müdavimler güne hoş beşle başlar, vakit ilerleyince dedikodu-gıybet faslı başlar, en kaliteli ve yeni dedikodular ağızdan ağza zıplar. Bu insanlardan ayrı olarak buraya sadece sohbet etmek-vakit geçirmek ya da oyun oynamak için epey gelenler de bulunur. Bu kahvehanelerde bazen dürüst bir adam üçkâğıtçı konuma düşmüş, bazen de hırlı-hırsız birisi dürüst payesine yükselmiş olabilir. Sonra nihayet gündeme sıra gelir spor-siyaset konuşulur, ilçedeki gündem tartışılır. Bütün bunlarla masada oyun oynayanların bir ilgisi olmaz, onlar zaten dünyadan kopuk vaziyette bulunurlar. Zaten bunlardan kimisi de elindeki son harçlıklarını-çol çocuğunun son rızkını yitirmek üzeredirler.
 
   Kasabanın ana caddesinde volta atmak eskiden beri bir adettir. Hakikaten hoştur da..İki arkadaş buldunuz mu (ki bir tanede kafidir) birde çekirdek paketi elinize tutuşturunca keyfine doyum olmaz, bir aşağı-bir yukarı gezersiniz, nihayet kasabanın dışında ki çay bahçesinde soluklanırsınız. Şehrin iki ucunu arşınlarken bir şey dikkatinizi celbeder. Burada birçok insan tükürük hastasıdır, ağzına ikide bir tükürük yada o nesne gelir, yolun ortası demez gayet sakin onca insan karşısında tükürür. Zaten diğer insanlar kanıksamıştır bu durumu..Mesela yürürken yola, önce derin bir gırtlak çekmesiyle ‘’haaaak tuu’’ deyip, sonra caddenin ortasına o nesneyi yapıştırmak burada son derece normal, ahval-i şeriyeden bir durum kabul edilir. Hatta iki-üç kişi ayaküstü muhabbet ederken içinizden biri yanınıza tükürüverir, hiç gocunmaz.
 
   Dini konular burada pek konuşulmaz, zira kahvehaneler dini konuların konuşulacağı yer değildir. Sadece ezan okundukça hacı-yaşlı-emekli ancak ibadetinde kahve zevatı dini hatırlar, camiye koşar. .Bunlara iki-üç genç ve bir kısım esnaf eklenir.  Çok güzel, tarihi görünümlü adı eski ama yeni bir camisi vardır kasabanın. Kasabada yüce din-dini hassasiyetler henüz gelenek halindedir, ciddi bir şuur kazanamamıştır, fakat yine de din hayatın içindedir. Burada gençlerin maalesef az bir kısmı milli-manevi değerlerle tanışıktır, birçoğunun pek dini hayatı çok zayıftır,  zira anadan-babadan pek görmedikleri gibi, bir kurs yâda dini bir öğretimden de geçmemişlerdir. Okullardaki din dersi zaten kültürden öte bir şey değildir, tüm ülkede olduğu gibi..(Din kültürü, yemek kültürü, genel kültür v.s.)Fakat öyle saygısız-serseri gençler-insanlar değildir bunlar, ancak bu şimdilik bahtsız çocuklar ve onların konumundaki kasabalı bir kısım yetişkinler için Din sanki İmam işi-sakallı işidir. Zaten buradaki din görevlilerinin de  bu durumdan çok şikâyetçi oldukları söylenemez, bir-ikisi müstesna kasabayı-toplumu pek etkileyecek insanlar değillerdir. Cuma saatinde bile kasabada Camiye gitmeyen nice genç ve yetişkin kasaba sokaklarında dolaşırlar. (Tabii Cumaya epey giden olur.) Sonra Ramazanda tüm ülkede olduğu gibi oruç tutanın yanında, tutmayan özellikle gençlerden önemli miktarda insanlar bulunur. Bu durumlar hep cahillikten, doğru anlatan-gösteren-yardımcı olan insan eksikliğinden kaynaklanmıştır. Yoksa dinsiz-serkeş insan değillerdir, temiz ruhlu insanlardır ve dine de saygılıdırlar..Evet bu gibi kasabalılar için uğraşan manevi sorumluluk sahibi insan burada azdır, ama güzel olan şu ki halk bazında sevilirler. Kasabada azda olsa dine muhalif yada soğuk ama açıktan düşüncelerini söyleyemeyen ile dini inancı zayıf fakat gençleri/çevresini yanlış etkileyen insanlar bulunur.Bunlar için dünyada din güçleniyor, bilim adamları-profesörler-sanatçılar dini araştırıyor, benimsiyor, hayatları değişiyor, hiç önemi yoktur.Zira bu zavallı insanlar dini yanlış tanımış,namaz-oruç ve haram-günah-höt-hut diyen sakallılardan ibaret sanmıştır, dinin insanın iç ve dış dünyasını huzur ve istikametle donatan-ideal ve hedef koyan bir yaşam sistemi olduğunu anlayamamışlardır, tabii ellerinden tutan-yardımcı olan-adam gibi anlatan da olmayınca..
 
 Vakit geceye kayıyordu. Sis ve çiseye birlikte soğuk etkisini artırıyordu. Artık kasabanın caddesi-çarşısı boşalmış, tek-tük insan fark ediliyordu. Fakat evlerden birer ışık sızıyor, bacalardan duman tütüyordu. Belli ki soba yakılıyordu. Belki guzinelerde beyaz patates pişiriliyor, çayda fokurduyordu. Mevsim yazdı. İnsanların hayata evden devam ediyorlardı. İnsanlar burada mutludur. Hayata pozitif bakar, kasabanın sokaklarında yüzlerce Gamsız Celal dolaşır. Dünya yıkılsa umurlarında değildir. Merhametlidirler, hatta bir kısmı garibandır, misafirperverdirler, düşene yardım etmeyi de severler. Burada kimsenin açlıktan öldüğü duyulmamıştır. Yabancıyı severler, hürmet ederler. Kasabalı yüksek yerin yüksek yaratılışlı insanlarıdır. Öyle çok alçaklığa, üçkâğıtçılığa kafaları çalışmaz, çalışanı elbet vardır amma azdır. Konuşmaları kaba gibi-yüksek perdedendir, şiveleri kalın seslidir amma gönül dilleri pek incedir. Bunlar kasaba insanının güzel halleridir. Burada akşam oturmaları-misafirlik her mevsimin en güzel sosyal hallerinden biridir. Eskiler ‘’Gavuma gitmek’’ diye tabir ederler. Ev sahibi öyle büyük şehirlerdeki gibi sadece pasta-kek değil, evde ne varsa getirir, yanına demli bol bir çay demletir, herkes sofraya buyur edilir, özellikle börekler yapılır, turşu kavurmaları, varsa fındık-ceviz-pekmez sofraya getirilir. En koyu muhabbetler saatlerce bu kalkmayan sofrada sürer-gider. Aileler bir arada olduğuna pek öyle gıybete-dedikoduya girilmez, olursa daha kısa geçilir. Zira gündüz erkekler kahvede, kadınlar mahallede evlerin önünde saatlerce oturarak yaptıkları gıybet-dedikoduya doymuşlardır. Konuşmalar hep olumludur, moral vericidir, ‘’canım-gülüm-yavrum-oğlum-kızım’’ denir, pozitif enerji odaya yayılır. Sonra vakit geç olur, misafirler kalkar, havaya bakılır, sis ve çise fark edilir, yarın hava bozuk denilir,’’ hava bozuk’’..
 
 Kasabanın kadınları uzun kışlarda elbiselerinin üstüne Erzurum’un kadınlarının giydiği giysiye benzer kalın atkılar giyerler. Çok üşür kasabanın kadınları, üst üste üç-dört-beş kat giydikleri görülmüştür. Erkekler şakaya az gelir, kasabanın kadınlarına şaka hiç yapılmaz, hemen ciddiye alırlar, sert bir cevabı yahut ekşi bir suratı yapıştırırlar. Kadınlar burada tarladan-tabandan, evden-ocaktan işleri olmadıkları zamanlarda sokaklarının-evlerinin önünde bir araya gelerek saatlerce konuşurlar, haliyle gıybet-dedikodu alır başını gidebilir..Birde bazı kadın tipleri vardır ki en üst volümden konuşurlar, ortada sesli konuşmayı gerektirecek bir konu olmamasına karşılık bağırarak konuşurlar. Bu kadınları duyanlar bir kavga var zanneder. Çünkü bu kadınlar sessiz konuşamazlar. Biraz erkeksidir buranın kadınları, haklarını iyi müdafaa ederler, birçoğu ağız dalaşı ve kavga-döğüşten çekinmezler, bunları yanlış saymazlar. Bazı yaşlı kadınlara nasıl oldukları sorulmaya gelmez, bütün rahatsızlıklarını anlatırlar, dertlenirler..Kadınlar birde yemek yemeyi çok severler. Bazen bir davette kendilerine erkeklerden önce yesinler diye yemek verildiği halde erkeklerden sonra yani az önceki yemek yemelerinden kırk beş dakika sonra tekrar masaya-sofraya oturdukları görülmüştür. Onun için kiloludur kasabanın kadını, her biri iri kıyım güçlü kadınlardır. İşin kötüsü kilolu olmayı olumsuz bir durum görmezler, hatta gerekli görürler; ince-alımlı kadınlara ise ‘’zayıf, kuru, kan benzinden gitmiş’’ derler, benimsemezler..çekemediklerinden mi, benzeyemediklerinden mi, anlayışları mı böyle belli olmaz.
 
   Kasabanın çocukları için pek parka lüzum yoktur, her yer dağ-tepe-orman doğal parktır. Bu geniş ve gür tabiat çocuklara güçlü bir tabiat ve vatan sevgisi kazandırmıştır, vatanperverdir kasabalı çocukluktan, devletini de kusuru bile olsa sayar-sever.Ancak bütün bunlara karşılık kasaba içinde dört park bulunur.Çocukların yüzü-benzi kanlı-canlıdır.Buraya dışarıdan gelen çocukların bile iştahı açılır, sağlıklı yerdir kasaba..Çocuklarda zekidir, işlenirse ki son yıllarda işlenme yaygındır, umulmadık başarılar gösterirler. Kasabada okumak çocuklar için kurtuluştur, yoksa kasabada iş imkanı nedir ki, okumasa ne olacaktır? Olacağı kasabanın deyimiyle ‘’dooğru İstanbul’un yolunu tutmaktır!’’
 
 İnsanlar çoktan yatmıştır. Vakit gecedir, mevsim yazdır. Zaman belki Ramazandır, sahura kalkılacaktır, ertesi gün iftara insan çağrılacaktır.İftardan önce fırınlardan mis gibi sıcak pideler alınacaktır.Çocuklar öğlene kadar oruç tutacaktır.Lakin şimdi temiz yataklarda temiz havada temiz bir uyku çekmektedir insanlar.Burada ne zaman yatarsan yat, zımba gibi kalkarsın sabahları..Elli seneden fazladır ilçe olan ancak henüz daha şehirleşmemiş kasabada (ki şehirleşmesini hiç istemedim) caddeyi ve sokakları bir yaz gecesinde bile terk etmeyen tek şey o ve arkadaşıdır: Sis ve çise…!
 
  
Bahadır KAYIM

Related Articles

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar