19 Nisan 2024 Cum

Makamdan ayrılan bürokrat neler yaşar? (Bir köşede unutulanlar arasında yerini almakta)

İlk kez ele alınıyor... Makamdan ayrılan bürokrat neler yaşar?

İlk kez ele alınıyor…

Makamdan ayrılan bürokrat neler yaşar?

Makamda bulunmak ve ayrılmak psikolojik dayanıklılık gerektirmektedir. Makama gelme umudu mu makamdan gitme korkusu mu insanı daha çok etkiler belirsizdir. Makam sahibi olmak insanı yalnızlaştırır ve diğerlerinden uzaklaştırır. Bu durum makamdan ayrıldığında sosyalleşme sorunlarına yol açar. Makam sahibi olmak için olmasa bile makamdan ayrıldıktan sonra makama dönmek için açılan davalar idare mahkemelerin önemli bir iş yükünü oluşturur.
Akarsu darda kalsa da
Dünya halkı hep ölse de
Bunun sonu ip olsa da
Kula kulluk yakışır mı?

Muhlis Akarsu

Edward Bellamy, 133 sene önce ilk baskısı yapılan “Geçmişe Bakış” adlı hayali romanında “Bırakınız! Allah’ın huzurunda kullarının dik durabileceği bir sistem inşa edelim” diye sesleniyordu. O günden bugüne bu çağrıya çoğu defa kulaklar tıkandı. Peki, Bellamy’nin dediği gibi bir sistem kurmak özellikle Türkiye için hayal midir?

Bir makama gelmek, daha da yükselmek ve oralarda olabildiğince uzun kalmaya çalışmak ilk insanlardan günümüze kadar süregelen doğal bir insani hevestir. Bu heves bazen hırs, bazen ise sevgi ile beslenir. Sevgi ile beslenen makam aşkının maksadı memlekete ve insanlara hizmet etmek, dertlere çare ve yaralara merhem olmaktır. Hırs ile beslenen makamın sonu ise çoğu zaman kişilik ve kaynak erozyonuyla biten çıkmaz bir sokaktır.

Liyakatli insanları bir makama getirmek ve bu insanların sevgilerini ve motivasyonlarını ön plana çıkarıp hırslarını kontrol ederek ülkesine hizmet etme imkanı sunabilmek dünden bugüne gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerin tartıştığı bir meseledir. Makamlara liyakatli insanları getirmek konusunda Türkiye’de tarihten günümüze çok çekmiştir. Koca Osmanlı İmparatorluğu yeterince sağlam, liyakate önem veren, adil ve iyi işleyen bir bürokratik düzen sağlayamadığı için gerilemiş ve sonunda yıkılmıştır.

Makama gelmenin ve gitmenin politik, ekonomik, psikolojik, sosyal ve hukuki boyutları vardır. Bürokratı atama gücünü elinde tutan siyasi otorite doğal olarak hükümet politikalarıyla uyumlu ve kendisiyle çalışabilecek bürokratları istemektedir. Bu şartları taşımayanlar ise çoğu zaman ya makama gelememekte ya da geldikleri makamda uzun süre kalamamaktadır. Makam sahibi olmak belirli ekonomik ayrıcalıklar ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. Makamın sunduklarıyla maaş, ek gösterge, makam tazminatı, yönetim kurulu üyeliği derken bugün ve yarınlar için birikimler yapılır. Ancak atılan her bir imzadan kişisel, kurumsal ve toplumsal düzeyde büyük sorumluluklar doğar. Bütün bunlar devlet için uzun süreli maliyetler oluşturur. Makamda bulunmak ve ayrılmak psikolojik dayanıklılık gerektirmektedir. Makama gelme umudu mu makamdan gitme korkusu mu insanı daha çok etkiler belirsizdir. Makam sahibi olmak insanı yalnızlaştırır ve diğerlerinden uzaklaştırır. Bu durum makamdan ayrıldığında sosyalleşme sorunlarına yol açar. Makam sahibi olmak için olmasa bile makamdan ayrıldıktan sonra makama dönmek için açılan davalar idare mahkemelerin önemli bir iş yükünü oluşturur.

Türkiye’de Aşık Mahzuni Şerif’in diliyle ifade edersek “Ankara’da dayı olma” ve “Ankara’da dayı bulma” sevdası hiç bitmemektedir. Adil ve liyakati ön plana çıkaran bir atama ve görevden alma sistemi kurulamadığı için çevresi olmayanların makama gelmeleri çok çok düşük bir ihtimalken, çevresi geniş olanlardan makama gelenlerinde çevresini memnun etmeye çalışmaktan hizmet etmeye vakit ve enerjisi kalmamaktadır. Bürokratların makamda bulundukları sürede susmayan telefonları, bitmeyen talepler ve beklentilere cevap verme çabaları ve bürokratik dedikodular günlük rutinlerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Makam sahibine dışarıdan bakanlar makam sahibinin yetkileriyle ilgilenirken -ki bu çoğu zaman birisini devlet dairesinde işe yerleştirmek ve iş vermekle sınırlıdır- makam sahibi bürokrat ise çoğu zaman kendisinden beklenilen görev ve sorumluluklarıyla boğuşmakta, geceyi-gündüzü, kışı-baharı unutarak işin içinden çıkmaya çalışmaktadır.

Makama gelmek kesin olmamakla birlikte makamdan gitmek her gelen kimse için kesindir. Peki, aşırı yoğun bir tempoda çalışan, telefonları hiç susmayan, ailesini ve dostluklarını ciddi bir biçimde ihmal eden bürokratlar makamdan ayrılınca ne oluyor?

Her gelen bürokrat bir gün gider ancak değişmeyen bir şey vardır: o da eski bürokratın yerine gelen yeni bürokratın önceden yapılanları rafa kaldırmasıdır. Bürokratlar görevden ayrıldıktan sonrasında neyi yaptığından ziyade neleri yapmamaları gerektiğiyle anılır çoğu zaman. Dürüst ve adil olanlar “çevresine bir gıdım faydası olmadan gitti” diye eleştirilirken, diğerleri ise pek hayırla anılmazlar. Çoğu makam sahibi kendisine duyulan sevgi, hürmet, saygı ve itibarı görev devir-teslimi sırasında bırakıp çıkmaktadır.

Makamdan ayrılan bürokratlar çoğu zaman bir köşede unutulanlar arasında yerini almakta, içerisinde kırgınlıklar, kızgınlıklar ve hayallerle yaşamaya başlamaktadır. Giderek kendisini değersiz ve işe yaramaz hissedenler ile kendi içine kapananlar da az değildir.

Bürokratlar görevden alındıktan sonra ki birkaç günde dostlarından ve iş arkadaşlarından gelen sınırlı sayıda telefona cevap verir. Zamanla önceden hiç susmayan telefonlar büyük bir sessizliğe bürünür. Aradığı numaralardan geri dönüşler ise giderek zayıflar. Makam sahibi olmak kişiye gerçek düşmanlar sahte dostlar kazandırmıştır. Makamdan gitmek ise birçok arkadaşın hafızasından silinmeye yol açar. Sosyal medyadaki takipçi sayısı da telefon aramaları gibi giderek istikrarlı bir biçimde azalmaya başlar.

Bir zamanlar etrafında pervane olan bazı kişiler yeni gelenlerin gözüne girmeye çalışırken, eski amiriyle pek görünmemeye çalışırlar. Makamdayken odasına girmek bir şan ve şöhret meselesiyken artık eski bürokratın kapısının önünden geçmek bir cesaret işidir. Bürokrasinin doğası biraz da böyle olsa gerek. Ne de olsa, göze girenler, gözde olanlar ve gözden düşenler çok hızlı değişmektedir.

Bütün bu durumları dikkate aldığımızda önemli bir soru ve sorunla karşılaşırız. İnsanların kula kul olmadan onurlu bir biçimde bir makama gelmeleri ve gitmeleri için nasıl bir sistem kurmalıyız? Bunun için makama atanmadan, makam sırasında ve makam sonrası yapılması gerekenlere ilişkin aşağıdaki önerileri sıralayabiliriz:

Makama atanmadan önce yapılması gerekenler;

*Bir makama atanabilmek her aday olma potansiyeline sahip olan kişinin temel hakkıdır. Açık ve şeffaf bir başvuru süreci hazırlamak politikacıların ve en üst düzey yöneticilerin sorumluluğundadır. Makamın doldurulmasına ilişkin kadrolar ilan edilmeli, başvurular alınmalı, adayların gerekli uygunluğu taşıdıkları bir komisyon marifetiyle değerlendirilmelidir.

*Makama erken gelmek ve erken gitmek bürokrasinin ve bürokratın dengesini bozmaktadır. Kamu görevinin takriben 40-45 yıl süreceğini ve kamuda iş değiştirme oranının oldukça düşük olduğunu düşündüğümüzde henüz 5. yılda pek çok hiyerarşinin üstünde bir makama gelebilmenin ve kısa bir süre görev yaptıktan sonra makamdan ayrılmanın gelecek 35-40 yıl için kamuya ve kişiye maliyeti çok yüksek olmaktadır. Bu nedenle, makamlara gelinebilecek süreler hiyerarşik yapıya göre kademeli olarak artırılmalıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B’sine göre yapılan yükselmelerde dikkate alınan derece ve ek gösterge artık tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bunun yerine atanacak her bir makam özelinde hizmet süresi ve şartlarına göre kadrolara başvuru şartları getirilmeli ve bunlar ilan edilmelidir.

*Güçlü bir performans sistemi kurulmalıdır. Adayların geçmişleribaşarıları, göreve uygunluklarının yer aldığı bir performans sistemi makam için uygun kişileri seçeceklerin de işlerini kolaylaştıracaktır.

*Makamlara süreli ve kadro karşılığı sözleşmeli olarak atama yapılmalıdır.

*Makamların görev, yetki ve sorumlulukları belirtilmelidir.

*Makamdan ayrılanların hangi statüye sahip olacağı ve özlük hakları makama atanmadan önce adaylara ilan edilmelidir.

Makam sırasında yapılması gerekenler;

*Makama özgü performans yönetim sistemi kurulmalıdır.

*Yöneticilerin eğitimleri desteklenmelidir. Makam sahibi en az eğitim alan kişi pozisyonundadır. Oysaki eğitime en çok ihtiyaç duyanlar makamlarda sevk ve idareden sorumlu kişilerdir.

*İş ve yaşam dengesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Makam sahibi olmak gündüz ağırlamalar gece yarılarına kadar ise çalışma anlamından çıkarılmalıdır. Bunun için şahsi randevular asgari düzeye indirilmelidir.

* Makamdakiler arasında gerek maaş gerekse de sosyal imkanlar bakımından farklı uygulamalardan kaçınılmalıdır ( Yönetim kurulu üyelikleri, araç ve konut tahsisi v.s).

*Makamlara vekaleten atamanın süresi kanunla sınırlandırılmalıdır. Vekaleten atanan kişinin asaleten atananlara göre daha bir dudak ucunda olduğu düşüncesi vardır. Ancak bu tür atamaların rutinleşmesi kurumların gücünü zayıflatmakta ve bu şekilde görev yürüten makam sahiplerinin aşağıya söz geçirememesine yukarıya karşı ise hayır diyememesine yol açmaktadır.

Makamdan sonrası için yapılması gerekenler;

*Makamdan ayrılan veya alınan bürokratın çoğu zaman psikolojik danışmanlığa ve yeni hayatına uyum sağlamak için bir oryantasyona ihtiyacı bulunmaktadır.

*Makamdan ayrılan bürokratın kendi birimi yerine başka bir birimde veya kurumda görevlendirilmesi gerek kendisi gerekse de etrafında bulunanların rahat etmesine yardımcı olacaktır.

Netice itibariyle, devletin belirli makam ve kademelerinde hizmet etme fırsatı arayan ve bulan insanların onurları zedelenmeden, emekleri ziyan edilmeden, değirmen misali öğütülmeden, kadir ve kıymetlerini bilen bir sistem oluşturmak hayal olmasa gerek.

Haber: Memurlar Net

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar