28 Mart 2024 Per

Kaybolduk Gören Var Mı?

Bana “KARDEŞİM dedin!” 

 

KAYBOLDUK GÖREN VAR MI?

Gönüllerin elçisi dil; tatlı-acı ama meramını anlatacağı, kendisini ifade edeceği huzura varmadan kesilip atılmaya çalışılıyor nedense…   Saygı ve sevgi adına sunulan buketlerdeki derin manalar kuru çalılara yorumlanıyor… Bir savaş arzulanıyor; silahların en güçlüsünün kullanıldığı, egoların tatmin olması adına en anlamsız muharebeler isteniyor. Cenk meydanlarına davet ederek, gladyatörlerin kanlı kılıçlarına dönüşmüş,  bileylenmiş kelam ve batırılmaya hazır sivriltilmiş kalemlerin gölgesinde zafer işaretleriyle sarhoş olmak isteniyor… Beş çaylarında bile “tavşan kanı” diye keyiflenirken, bilinç altındaki kan kokusundan sofralar kuruluyor…

Haller ile hallenen, dertler ile dertlenen, tatlı dillerinde huzur bulup, sevgileriyle gurur duyulan gönül dostlarına giden yol nerden geçer? Mutlaka gönülden geçer ama yüzyıllardır  işlemeyen bu yollar neden geçit vermez  olmuş? O gönül erleri ki, dilini kırar, kalpleri kırmaz, boyunlarını kırar insanları kırmazlar imiş. “Ben” demeyi enaniyet olduğunu bilir, “biz” demenin paylaşımcılığında insanları hamur ederlermiş. Bir yerlerde tebessümle bekledikleri muhakkak ama o yolu bulan, bilen var mı? Dost iken dargınlıkla sırtını döndüğünde bile güvende olduğunu bildiğin ama yüzünü döndüğünde merhabaya hazır olan ellerin sahipleri ne yana düşer?

Sevgi ile nefretin, akıl ile öfkenin, sükunet ile cinnetin final güreşleri yapılıyor her fırsatta. Sinirlerinin akortları bozulmuş, toplumsal bir kaygının, kavgaya ve cinnete dönüşmesi için sonsuz gayretler sarfedilyor. Çaresizliğe düşmüş ve tevekkülün unutturulduğu insana hoş gelen vaadler ile akıl pınarları bulandırılıyor. Hayatın gerçeklerini oynayan aktörlere sunulan senaryolardan hangisi sahte, hangisi doğru seçmeye fırsat verilmeden oldu bittiler dayatılıyor…

Rüzgarlar her yönden başka kuvvette esiyor. Küçük mumlar sönerken bir-bir, büyük alevler parlayarak sarıyor dört bir yanı.  Hangi taraf dönsek bir yangın yeri. İnsanlar tereddütler ve çelişkiler kazanına düşürülmüş, susuz,  tuzsuz, salçasız kaynatılmaya çalışılıyor… Kanaat bir “zavallılık”, tamahkârlık bir “erdem”, bir “hak” diye sunularak zihinlere saçılan tohumlar isyan olarak filiz veriyor.

İnsanlar, sertlik, merhametsizlik, acımasızlık, umursamazlık, kibir ve güvenilmezlik, aşağılama, hakir görme, horlama, birisini harcama gibi duygulardan zevk alıyorlar. Konuşmak yerine kavga, iletişim yerine ketum bir suskunluk, “bana ne”cilik kolay bir seçenek olmuş… Kimse kimseyi tanıma zahmetine girmiyor. En kötüsü kendisini tanımıyor insan…

Ünlü Rus yazarı Leo Tolstoy akşam yürüyüşüne çıktığı sırada, yanına son derece zayıf ve halsiz bir dilenci yaklaşır. Tolstoy adamın günlerdir doğru dürüst bir şey yiyemediğini hemen anlar. Durur ve biraz para çıkarmak için elini cebine götürür.

Ancak, cebinden bir kuruş bile çıkmaz. Tolstoy, adama yardım edemediği için son derece üzülmüştür. Dilencinin yıpranmış kirli ellerini tutar ve özür dileyen bir ses tonuyla:

       “Beni affet, kardeşim” der. “Yanımda sana verebilecek hiçbir şeyim yok.”

       Dilencinin solgun ve yorgun yüzü birden aydınlanır.

       “Hayır, benden özür dileme” der dilenci.

      “Sen bana çok büyük bir hediye verdin.”

       Bana “KARDEŞİM dedin!”

Bir çağ ki, her metresinde bir zig zag, her yolda labirentler, çıkmaz sokaklar ile örülmüş ve biz kaybolduk. Devemizi kaybettik açıkçası ve en kötüsü o devenin üstünde kendimiz de vardık.  Devemizi bulduğumuzda kendimizi de bulmuş olacağız.

Veysel ŞENSOY

06.06.2010 Bursa

Related Articles

2 YORUMLAR

  1. Meleklerin Annesi, bu sıfat hakikaten tam oturmuş yerli yerine. Fikirlerinize candan katılıyorum. Hep vermeli ve” veren el alan elden üstündür” diyen yüce insanın bir bildiği var ki demiş. Karşılık beklemeden veren olmak yüceliğini yakalayabilmek bizler için çok zor ama kısmen de olsa bunu başaranlara gıpta ediyorum. Kendi adıma bana yapılan her şeyi mutlaka af ediyorum. Bu bana rahatlık ve huzur veriyor. Oysa unutamıyorum işte kötü olan bu ve kaderimi darmadağın ediyorum bu nedenle.

    Ayrıca güzel yorumlarınız ve katkılarınız benim için motivasyon unsuru oluyor. Çok teşekkür ediyorum size… Tüm okuyucu dostlarıma da teşekkür ediyorum. Zahmet edip okumaları ile beni onurlandırıyorlar. Yazılan yazıların tıklama sayısı hayli fazla ve gurur verici bir seviyede. Daha ilk gün yüz kişi tarafından okunması güzel bir duygu oluşturyor bende.

    Başta Meleklerin Annesi ve tüm okuyucu dostlarıma teşekkür ediyorum. Adını bilmediğim, yüzünü görmediğim ama gönüllerden gönüllere köprüler kurduğumuz güzel dostlarım iyi ki varsınız ve burdasınız… Saygı ile, sevgi ile, muhabbetlerimle kalınız. Hepinizi candan ve riyasız seviyorum…

  2. (Haller ile hallenen, dertler ile dertlenen, tatlı dillerinde huzur bulup, sevgileriyle gurur duyulan gönül dostlarına giden yol nerden geçer?
    Mutlaka gönülden geçer ama yüzyıllardır işlemeyen bu yollar neden geçit vermez olmuş?
    O gönül erleri ki, dilini kırar, kalpleri kırmaz, boyunlarını kırar insanları kırmazlar imiş)
    Evet imiş yani eskide kalmış şimdi artık böylesine seven gönülden sahiplenen, eski dostlar yok artık.
    Şimdi gerçek dostların dillerinden dökülen kelimeler diken gibi batıyor insanın yüreğine taaaa içine işliyor.
    Dil yarası öyle bir yılanki acısı seninle birlikte mezara kadar gidiyor. Silinmiyor be arkadaş silinmiyor, gönül kırılınca hiç bir kelime merhem olmuyor.
    Eskiden insanlar bin düşünür bir konuşurlarmış, şimdi öylemi ya şimdi bin konuşup bir düşünüyorlar.
    Kim kırılmış, niye kırılmış hiç kimsenin umrunda değil.
    Bu yüzdendirki artık gerçek dostlar bile dostunun kalbi kırılmışmı, incinmişmi, benliğinde acı izler bırakmışmı.
    Yok be kardeşim yok.
    Böyle düşünen kalmadı artık. Bir tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır derlerya, inanın artık gerçekten gönül verenler değer verenler bile
    hasret kaldı dostça bir söze güler yüze.
    İnsanın en yakını bile artık kardeşi hatta onu dünyaya getiren ana babası bile sen onların izindeysen tatlı sözler söyler oldu.
    Yok değilsen onlar bile bir tatlı sözü bir gönül almayı, bir kelimeyle dünyaları vermeyi çok görür oldular.
    Derlerya bu dünya menfat dünyası. Gerçekten veriyorsan sevgiyi hak ediyorsun.
    Eğer vermiyorsan senin sevilmeye, değer görmeye hakkın yok diyorlar.
    Yazık çok yazık. İnsanlık namına yazık. (tabi bu benim şahsi düşüncem kim neler düşünür bilmem)
    Yinede derimki, onlar vermeselerde biz alamasakta, sevmesini bilelim, almadan verelim.
    Kimbilir belki bir gün olmassa bir gün yaradan görür.
    Onun için verelim.
    Kendimiz için verelim
    Çünkü dostluk ve sevgi paylaştıkça büyür, büyür, büyür……………!
    Sevgiyle kalın ve sevginizi mutlaka sevdiğiniz insanlara verin.
    Veren her zaman kazanır diye düşünüyorum……………..!
    Sevgiler.
    FATMA SAYILIR

MELEKLERİN ANNESİ için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar