25 Nisan 2024 Per

Daldan Dala Konan Çiçekler

Herkes başkası olmaya çalışırken,  siz, kendi kendiniz olma cesaretini göstermelisiniz

DALDAN DALA KONAN ÇİÇEKLER

Bir lacivert Ramazan gecesi. Gönül salonumuzda bir konferans var. Yüzyıllardır konuşan hoca, sonsuz enerjisi ile anlatıyor, anlatıyor bıkmadan usanmadan…

“Başarı” diyor. Her insan bu kelimeye odaklanmış. Çocuklar çocukluğunu bilmeden “başarı”yı hedef almış, başarıya odaklandırılmış. İnsanlar mutluluğu başarıya endekslemiş. Hedef başarı.  Toplum başarı peşinde sürüklenirken birçok  önemli değerler, hatta inancımızın en önemli parçaları unutulup geride bırakılmış.  Başarılı olmak elbette önemli ama bu amaç uğruna her yolu mübah saymak, her desise ve entrikadan medet ummak ne kadar ahlaki bir davranıştır?..

Dinleyicilere dönüyor hoca ve basit bir soru geliyor. Cevaplar şaşırtıcı. Sonuç utandırıcı, yüz kızartıcı…

Hoca üzülüyor, hüzünleniyor.  Açıyor geriye doğru ufuk perdelerini:  Kalemi bulan ecdat, damıtacağı sözleri öylesine  bir gül bahçesinden geçirdiler ki, gülün yaprağı kadar nazik, bolat çeliği gibi sert, kılıç gibi keskin kıldılar. İnsanlığın ezeli feryadını, uslubun haddesinden geçirerek nağmelere, şiirlere, binbir renge bölerek sevginin ayaklarına serdiler. Zengin bir lisan ile doldurulmuş hazine sandığını koydular önümüze..

İlim bahçelerinde dikenlere gül, kızılotlara sümbül aşıladılar. İnsanlığın izbe gönüllerine karanfiller ektiler. Sufilikleri asalete, aymazlıkları aşka tahvil ettiler.

“Bozkırlardan akan göçebeler” (!) den cihan medeniyetlerinin kubbesine bir elif gibi direk olan bu ecdat, bu limanlardan birer birer uzaklaşırken,  miraslarının hoyratca talan edilişlerine seyirci kalıyoruz. . “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” …

Güzellik, mutluluk lügatlarda artık. Var-yok “başarı”… Var-yok taklitçilik. Takliti bile bir ön öğrenme metodu olarak kullanan bu nesilde, her dala konan bir bahar çiçeği fışkırıyor. Oysa ne acı ki hep bir öne geçme yarışı, hep bir başarma telaşı ile yorgun ve inançları törpülenmiş gençlik geliyor önümüzden.

Mutsuz bir insan olmanın arkasında bu kelimenin rolü ne kadardır acaba?“Asla mutluluğa giden yol yoktur. Çünkü mutluluğun kendisi yoldur” diyor, Wayne Dyer.

Edep,adab  biçare. Edepsiz konuşurken edepli susmak zorunda kalıyor ar edişinden ötürü. Bilen dil-i biçare, bilmeyen kürsülerde… İnsanlar bir simiti paylaşacak aşina yüz bulamayacak kadar fakirleşmiş. Kimse kimseyi tanımaz halde… “Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül bir dost ister kahve bahane”.

 Ne yazık ki yalnızlaşıyoruz ve mahşer günü “nefsim” diye kendi derdine düşmenin provasını yaşıyoruz adeta… Toplumsal dayanışmalar, imeceler artık unutuluyor. ”Yardımlaşma” o da ne ola ki?

Ey insan! Gün bulutlu ve gölgen yere düşmüyor, yalnızlık yegane bahtın; güneşli günlerde dost ne lazım, kara günlerde ise bir çoğu sevinir düştüğün hallere… Herkesin gözünü hırs bürümüş, tamah içerisinde salyaları akıyor nefislerin. Ancak unutulmasın ki, taşın suyunu çıkaran yiğitler sudan taş yapamadılar hala…

Bir çağ ki yaşadığımız, her köşe bir zevk yuvası ve her an bitmesin diye saatlere takılırken gözlerimiz, “keşke bu anları yaşamasydık” diyeceğimiz günlerin de gelebileceğini akıl etmiyoruz.

Mutlaka herkes, seni başardıklarınla değerlendirir ve kaybettiklerini  sorgulamazlar. Bazen kayıplarımıza üzülürüz, belki de bu kayıp addetiklerimizle bir yükten kurtulduğunuzu düşünüp, hikmet aramayı bilmeyiz nedense.

Toplumca, top yekün bir buhrana mı sürüklendik acaba? Sokaklarda gülen insana pek rastlanmıyor ama her ağlamaya göz yaşı gerekmez, ağlayamadığının yerine gülebiliyor bazıları… Oysa ağlamakta bir terapidir. Asıl ağlama yeri bir kuytu köşeye serdiğin seccaden olmalı.  Bir şeyler söylemen de gerekmiyor,  bilen biliyordur mutlaka halini.

Günler uzun ve sıcak. İmsaktan iftara kilitli ağızlar. Kem söze haram diller, bir damlaya muhtaç dudaklar, bedenin yangın yeri ve sen sabırla bekliyorsun vuslat anını. Sabır, kimsenin işitemediği bir feryattır da aynı zamanda. Korkudan mı ibadet edersiniz;  bunca gün yarılmış dudaklarınıza serinlik, damağınıza şerbet ,  dilinize bal, ruhunuza şifa diye aradığınız sevgi midir? Elbette sevgi…Hatta aşk ile kavrulanları da gördü bu tarih…  Sevgi özgürdür isteyen kendi sevgi yolunu belirler ama saygıda mecburiyet olduğunu herkes bilmelidir.

Başarı elbet gerekli ama baklavanın lezzetine “çok başarılı”, müzisyenin yanık sesine “başarılı”, şiirin güzelliğine “başarılı” diyerek hep bu kelimeyle yoğrursak ifade etmek istediklerimizi , hep başarı diye sarılırsak hayata yanılırız; doğru ifadeleri unutur kuru bir dal gibi bir kelimeyle çelik çomak oynarız. Hayatta başka kavramları  pas geçen  başarılı insan,  mutsuz oluşuna hayret edecektir de…

 Herkes başkası olmaya çalışırken,  siz, kendi kendiniz olma cesaretini göstermelisiniz.  Başarı mutlak gerekli ama hayatın tek amacı değildir.

Gece yarı aydınlık. Mehtaplı serin bir sahur vakti gelmiş. Davulcu sokaklara çıkmış bir ritim tutturmaya çalışıyor. Hoca devam ediyor daldan dala konan çiçekler gibi anlatmaya ve tek bir kişi de kalsa kendisini dinleyecek, yüzyıllar sonrasında da devam edecek  konuşmaya…

Veysel ŞENSOY

08.08.2011 Bursa

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar