16 Nisan 2024 Sal

ÇÖZÜM ATEŞİ SÖNDÜRMEKTEN GEÇER

1000 yıllık geçmişe sahip olan, cephelerde beraber savaşıp beraber can veren insanların cahili bir mantık uğruna birbirleriyle hala uğraşmaları ne acınacak bir durum! Bırak Türk’ü Kürt’ü onlarca milleti bir arada huzur içinde yaşatan bizim ecdadımız değil miydi?

 

Sample Image ÇÖZÜM ATEŞİ SÖNDÜRMEKTEN GEÇER

 
      Yaklaşık 4 yıldır Akkuş İnternet sitemizde yazılar yazmaktayım. Yerel bir sitede, gündemi işgal eden -çoğu da tartışma konularını kapsayan- ülke sorunlarıyla ilgili yazı yazmanın zorluğunu ancak başına gelenler bilir kanaatindeyim. Mahalli basında olsa yazılarımda,  halkı doğru bilgilendirme ve bilinçlendirme görevini her zaman kendime bir düstur bildim. Yöre halkını doğru bilgilendirme ve bilinçlendirme görevini üstlenen yerel sitelerimizde, çözümsüzlüğü çözüm gören, yol göstermediği gibi yoldan da çekilmeyen, ülke ve dünya gerçeklerini doğru okuyamayan bazı kişilerin yorumlarını okuyunca bu yazıyı yazma gereği duydum. 
 
         Bir zamanlar Akkuş ilçemizden Ünye ve Fatsa ilçelerinin köylerine fındık toplamak için giderdik. Bizim gibi sıradan insan oldukları halde, siyah beyaz televizyonları ve fındık bahçesi olan patronlarımızın bizlere bir işçi olarak değil de bir amele olarak yaklaşmaları bizleri kahrederdi. Sözleriyle olmasa bile bakışlarıyla, bu Akkuş insanından ameleden başka bir şey olmaz dercesine manalı bakışları yeterde artardı. Zamanla işler gelişti, roller değişti. Güzel ilçemin insanları ülkenin dört bir yerinde her işte tuttuğunu başarmaya başladı. Bunda gocunacak ne var? Bilakis alkışlanır. Bütün bu gelişmelere tanıklık eden bir kardeşiniz olarak her zaman yapılan her iyiliğin yanında yer almışımdır. Bakıyorsunuz bir gün Ankara da Akkuşlular bir araya gelmiş ve Akkuşluların sorunlarını masaya yatırmışlar. Bazen bir kasabanın (Kızılelma’nın) eğitimde yaşadığı övgüye değer başarı hikâyesinin haberlerini okuyorsunuz. İşte yazım, bunun için günümüzde neler olup bittiğini anlamanız açısından önemlidir.

     Derilerini, ırklarını, doğdukları yerleri kendileri seçemeyenleri, bu özelliklerinden dolayı kınamak, küçük görmek ya da üstün görmek hangi aklın kârıdır? Irkçılık zokasının zehirli olduğunu, onu yutanların iflah olamayacaklarını insanlar ne zaman fark edecekler? Eğer zerre kadar Allah inancı olan bir insansanız ki, bunda hiç şüphem yok, insanı yorumlarken belli bir şablona gerek yoktur. Allah’ın kati olarak yasakladığı şeyi nasıl İslam’la bağdaştıracaksınız? İslam şerefi karşısında, ırk şerefinin bahsi mi olur? Bilelim ki; farklılıkları sorun yapanlar iç ve dış düşmanlarımızdır. Bilelim ki, ırkçılık, bu ülkenin kalkınmasını, gelişmesini, huzur ve refah içinde yaşamasını istemeyenlerin şemsiyesidir, zırhıdır. Bu ülkedeki, Türkü, Kürdü, Çerkezi, Sünnisi ve Alevisiyle insanımız bir arada yaşamakta, farklı dil, gelenek ve görenekleri sorun etmemektedir. Çünkü İslam kardeşliği, bir tutkal gibi insanları kaynaştıran ve yapıştıran güçlü bir kimyaya sahiptir. Ve bilmeliyiz ki, ruhun ırkı yoktur. Ve insan da kâmil manasıyla ruhtan ibarettir. Beden ise onun elbisesidir. İnsan değişik kumaşlardan elbiseler giymekle değişmediği gibi farklı ırktan olmakla da üstünlük ve alçaklık kazanmaz.
 
      Terör örgütünden kopup teslim olanların karşılanma şekilleri elbette yüreğimizi burktu. Onların, Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle ‘efendice’ gelip anne-babalarıyla, yakınlarıyla kucaklaşmaları, her konuda ‘efendice’ tavırlar sergilemeleri en doğru olanıydı. Ama olmadı. Devletin şefkat elinin kendilerine uzanma sebebini anlayamadılar, onları dağa çıkaran cehalete kurban ettiler bu eli. Birileri olayı güç gösterisine, zafer edasına taşımayı tercih etti. Bunun gerisinde de çözüm sürecinin sekteye uğramasını isteyenlerin olmadığı ne malum? Varlık nedenlerini sadece etnik kökene ve çatışmalara sabitleyenler artık nereden besleneceklerdi? Yaşanan bu yanlışa yanlışla karşılık verip şehit yakınlarının duygularıyla oynamak ise kime ne kazandırır?
                                  
        Dünyanın her yerinde yavrusunu kaybeden anne- babalar, yavrularını niçin kaybettiklerini, verilen savaşın niçin olduğunu sorgularken ülkemizdeki şehit anne ve babalarının yavrumuzun kanı yerde mi kalacak diye provoke edilmeleri çok düşündürücü olsa gerek. Bu aynı zamanda daha fazla ocağa ateş düşsün, daha fazla annenin yüreği yansın demek anlamına gelmiyor mu? Elbette ateş düştüğü yeri yakar, ama ateşin ne olduğunu başkaları da bilir. Çözüm ateşi söndürmekken, ateşi körüklemenin anlamı ne? Hem bunun cahili bir mantık olan kan davalarından farkı ne? Yaşanan bazı olaylar her şeyin bize gösterildiği gibi olmadığını anlatmıyor mu? Ülkemin gencecik fidanları üç aylık eğitimin ardından dağlarda can verirken birilerinin zevk ve sefasından hiçbir şey kaybetmediğini daha ne zaman göreceğiz? Milyar dolarlar harcanarak ülkenin geleceğinin karartılması umurlarında mı bu kişilerin? İcraat yapanlar elbette hata da yapacaktır. Ama bir şeyleri değiştirmek isteyenleri hain, işbirlikçi, PKK’cı gibi sözlerle ötekileştirmenin, dolayısıyla kutuplaşmayı artırmanın anlamı ne?
 
       1000 yıllık geçmişe sahip olan, cephelerde beraber savaşıp beraber can veren insanların cahili bir mantık uğruna birbirleriyle hala uğraşmaları ne acınacak bir durum! Bırak Türk’ü Kürt’ü onlarca milleti bir arada huzur içinde yaşatan bizim ecdadımız değil miydi? Her fırsatta Osmanlı ile gurur duyduklarını söyleyen kesimin, Osmanlı örneğini unutup ulusalcılarla aynı çizgide buluşmalarını nasıl izah edeceğiz? Zaman, duygularla beraber aklıselimi devreye sokma zamanı. Sloganlar duyguları coşturabilir ama hayatı kurtarmaya ve huzura yetmez.  22.11.2009
  
Mehmet Ali KURU                                                                     
 
Eğitim – İlahiyatçı
 
ÇORUM

 

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar