28 Mart 2024 Per

Bitlis’e Adım Atarken

BİTLİS’E ADIM ATARKEN

Öğretmenlik mesleğimde beş yılı ardımda bırakmıştım. İlk görev yerim olan Giresun’un Tirebolu ilçesinde görev sürem tamamlanmış, yeni görev yerimi bekliyordum.

Bir gün postacının elime uzattığı zarfın içinde Bitlis Erkek Öğretmen Lisesine atandığıma dair bir yazı çıktı. Gitmem gereken süre dâhil kısa ve net ifadeler vardı. Yani devlet diliyle yazılmış bir evrak.

Ben birkaç gün sonra Bitlis’e gitmek için yola koyuldum.  Takvimler 1987 yılının yazını gösteriyordu.  O yıllarda her ile doğrudan taşıt bulma imkânı yoktu. Uzun süren bir yolculuğun ardından Bitlis’e ulaştım. Yorgundum. Hava sıcaktı ve biraz da acıkmıştım. Vakit ikindi sonlarıydı. Bir şeyler  atıştırdıktan sonra kendime kalacak yer bulmalıydım.

Bu düşüncelerle yürüyorken kendimi bir lokantanın önünde buldum. Akşama az vakit olduğu için fazla bekleme sürem yoktu.  Yanılmıyorsam tabelasında “Beyoğlu” yazıyordu.

İçeri adımımı atar atmaz kendimi bir masada buldum.  Dedim ya akşama yakın bir zaman olduğu için içerisi biraz tenhaydı. Masanın kapıyı gören tarafında oturduğum için içerideki hareketlenmeyi görebiliyordum.

Nihayet yanıma takriben 18-20 yaşlarında bir delikanlı geldi. Belli ki görevliydi.  Oturduğum masaya yaklaştı. Son derece nazik ve mütebessim bir çehresi vardı. İnsana huzur veren bir hali vardı. Masaya yanaştı ve belli bir mesafeye gelince durdu.Biraz öne eğilerek; “Ne arzu edersiniz efendim” diye sordu nazikçe.

Birden irkildim.

Bir müşteriye karşı bu tavrın fevkalade bir hal olduğunu düşündüm. Kendimi hatırı sayılır bir misafir veya makam sahibi biri gibi hissettim. Yabancı olduğumu anlasa bile yinede çok nazik bir tavır idi.

Şimdi ben ona nasıl cevap vermeliydim. Karşımda edepli, saygılı ve dahi ekmeğini burada çalışarak kazana bir delikanlı vardı. Başıboş dolaşmıyor, emeği ve alın teri ile kazanç sağlıyordu.  Ona vereceğim cevap onu incitmemesi gerekiyordu. Kesinlik cebindeki üç-beş kuruşa güvenerek tepen emir yağdıran ukala müşterilere hiç benzemem lazımdı. Karşımda bir insanoğlu duruyordu.

Yutkundum…

O sabırla beni bekliyordu.  Güzel yürekli bir insandı.  Üç-beş saniyede zihnimden bütün nezaket cümleleri geçti. Bana sadece bir tercih yapmak gerekiyordu. Doğrusu bir insanlık hatası yapmaktan korkuyordum. Müşteri olmam bana kaba olma hakkı vermiyordu.

Nihayet kararımı verdim ve ona:

“Ne almamı istersiniz efendim” dedim.

Bu sefer irkilme sırası ondaydı. Karşında kendisinden on yaşa yakın daha büyük biri, ona “efendim” diye hitap ediyor, tercihi ona bırakıyor ve ona “Sana güveniyorum, çünkü iyi insansın”mesajını vermek istiyordum.

Delikanlı:

“Size İskender getireyim mi” diye sordu.

Ben:

“Olur efendim” dedim.

Birazdan bir tepsi içinde yiyeceklerle yanıma geldi. Sanki tabakları incitmemek için hepsini itana ile masaya dizdi. Sonra “Bir emriniz olursa seslenirsiniz” dedi ve uzaklaştı.

Ben kısa süre kendimle sohbet ettikten sonra açlığında vermiş olduğu bir refleksle yemeğe başladım. İşim bitince masa üstüne dökülmüş ekmek kırıntılarını bir araya toplayıp bir tabağa yerleştirdim Masadan kalktığımda masanın silinmesine ihtiyaç bırakmayacak hale getirdim. Niyetim ardımda iş bırakmayıp, gelenin boş kapları alıp gitmesini sağlamak veya geriye çok az iş bırakmaktı.

Adının Ülkü mü Ülker mi olduğunu bilmediğim veya başka bir şey olabilir bu delikanlı ben masamı temizlerken beni görmüş olacak ki; “Aman efendim, siz zahmet etmeyiniz, ben hallederim” diyerek bana yardımcı oldu.

Ne zaman Bitlis aklıma düşese bu hatıra zihnimden geçer.

İnsan olmak kolay değil efendim.

Dünyanın gördüğü kötülükler de insan eliyle değil mi?

Bitlis ve “Bitlis’te tanıdığım herkese” en kalbi selamlarımı yolluyorum.

Hepiniz çok değerlisiniz. Çünkü insan gibi bir gönül taşıyorsunuz.

Zeki ORDU

 

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

1,465BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
18AboneAbone Ol

Çok Okunanlar